İLKER GEZİCİ / Sessiz kayıpların görünmeyen mücadelesi

Son dönemde doğurganlık oranının düşmesi ve nüfusumuzun yaşlanması üzerine ciddi bilgiler paylaşılıyor. Gelecek adına endişe verici istatistikler yayınlanırken bir açıklama da İnfertilite (kısırlık) ile Mücadele Araştırma ve Dayanışma Derneği’nden (İMAD-DER) geldi. Yapılan açıklamada ülkemizdeki interfilite oranı yüzde 20’ye yükselmiş. ‘Her 5 kişiden biri kısır’ haberlerinin cayır cayır paylaşıldığı günlerde izledim Ölü Mevsim’i. Orada da çocuk sahibi olamayan bir kadının içsel yolculuğuna odaklanılıyordu. Doğuş Algün‘ün ilk uzun metraj filmi Ölü Mevsim, adını 31. Adana Altın Koza Film Festivali’nde aldığı 6 ödülle duyurdu. Ardından Ankara Film Festivali‘nde de 3 ödül kazanarak bağımsız sinemadaki iddiasını pekiştirdi. Türkiye, İtalya ve Kuzey Makedonya ortak yapımı olan filmin yapımcıları arasında, filmin başrolünde de yer alan Funda Eryiğit de var. Eryiğit’e bu süreci sorduğumda şu yanıtı aldım: ‘Senaryoyu sevdim, oldukça sağlamdı.
Zamanla Doğuş’u (Algün) da tanıdıkça, işine nasıl sahip çıktığını, heyecanını fark edince filmin içinde olmak istedim. İşin yaratıcı tarafına karışmadım. Fikir sorduklarında dâhil oldum. İyi ki oyunculuk dışında ortak yapımcı olarak da bu projede yer aldım. Ödüller aldı, izleyenler sevdi. Vizyonda da hak ettiği ilgiyi göreceğini düşünüyorum.’
Senaryosunu Selen Örcan ile birlikte yazan Algün, filminde büyük sözler etmektense küçük anları merkeze almayı tercih ediyor. Nimet ve Öznur’un hikâyesi; kayıpla baş etmeye çalışan, sessiz bir mahallede var olmaya çabalayan iki kadının içe dönük dünyasını anlatıyor. Özellikle kadın karakterlerin duygusal katmanları, filmin taşıyıcı gücü hâline geliyor. Oyunculukta her zamanki sadeliğini koruyan Eryiğit, bu filmde de Nimet karakterine abartısız ama etkili bir derinlik katmış. Çocuğunu kaybetmiş bir annenin içsel çöküşünü sessiz sahnelerde dahi hissettirmeyi başarıyor. Gözyaşına boğmadan, bağırmadan, kendini acındırmadan oynuyor; bu da karakteri gerçek kılıyor. Filmde Ece Yaşar‘ın canlandırdığı Öznur karakteri ise başka bir yükün, başka bir sessizliğin taşıyıcısı.
Yaşar’ın performansı, Eryiğit’inkiyle dengeli bir uyum yakalıyor. Nimet’in, küçük kardeşi Öznur’un doğurganlığının kendisine göre daha fazla olduğunu öğrenmesi sebebiyle yaşadığı duygu geçişleri, aklından geçen düşüncelere gönderme yapan sahnelerle destekleniyor. Çocuk sahibi olmayan kadınlara eksik etiketi yapıştırılan coğrafyada, anne olamamanın verdiği öfke, karı koca ilişkilerini de olumsuz etkiliyor. Nimet’in kocası Halil (Erkan Şenocak) ile yaşadığı tartışmaların esas sebebi geçim sorununun ötesinde anne baba olamama… Ancak bunu birbirlerine karşı dillendiremiyorlar. Komşular, Nimet ile Halil’in mutsuzluğunu onlarla birlikte yaşayan Öznur’a bağlıyorlar. Annelerinin ölümünden sorumlu tuttukları diğer kardeşleri Zülal’i yok sayan iki kardeş de zaman zaman geriliyorlar. Bu baskılarla kendi dünyasını kurmakta zorlanan Öznur ise ilerleyen sahnelerde filmin en büyük sürprizine imza atıyor. Netice de Ölü Mevsim, yer yer tekrara düşen sahneler yüzünden düşen temposu ve uzayan süresine rağmen, başrol oyuncularının yanı sıra Serkan Ercan, Haydar Şahin ve Naz Göktan gibi isimlerle desteklenen güçlü oyuncu kadrosuyla, odağına aldığı kadın meselesine yaklaşımıyla takdiri hak ediyor.
DAR ALANDA GÜÇ SAVAŞI
Tek mekânda film çekmek teknik anlama zor olsa da seyirciye yaşatılan duygu hissiyatı bakımından sinemacıların sıklıkla baş vurduğu bir tür. Tek mekân sinemasının başyapıtı sayılan ve sinema tarihinin en güçlü diyaloglarına sahip olan 1957 yapımı 12 Kızgın Adam’dan başlayıp, David Fincher imzalı 2002 yapımı Panik Odası’na, Colin Farrell’ın bir telefon kulübesine hapsolmuş adamı oynadığı Telefon Kulübesi’nden, klostrofobik atmosferiyle dikkat çeken Küp’e kadar bu türde onlarca hatırı sayılır film sinema tarihindeki yerini almıştır. Onlara bir yenisi daha eklendi. David Yarovesky’nin yönetmenliğinde ve korku-gerilim türünün ustalarından Sam Raimi’nin yapımcılığında beyazperdeye taşınan Tuzak (Locked), mekânın sınırlarını gerilimin merkezine yerleştiren etkileyici bir sinema deneyimi sunuyor.
Başrollerinde Bill Skarsgård ve Anthony Hopkins gibi iki güçlü ismin karşı karşıya geldiği Tuzak, yalnızca elektrikli lüks bir jipin içinde geçmesine rağmen, atmosferiyle izleyicinin nefesini kesmeyi başarıyor. Skarsgård’ın canlandırdığı Eddie karakteri, geçim sıkıntısıyla mücadele eden sıradan bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Ancak çalmaya çalıştığı lüks aracın sahibinin, William’ın (Anthony Hopkins) uzaktan kontrolle onu otomobilin içine kilitlemesiyle hikâye sürpriz bir yön kazanıyor. Eddie araçtan çıkmaya çabaladıkça adeta işkence görüyor. William, dediklerini yapana kadar Eddie’nin oturduğu koltuklara elektrik veriyor, klimayı sonuna kadar soğutup ısıtıyor. Bu psikolojik savaşta Eddie’yi ayakta tutan en büyük motivasyonu ise kızı. Film, bir hırsızlık girişiminin ölüm kalım savaşına dönüşmesini konu alırken, daracık bir alanda insan psikolojisinin en kırılgan yönlerini açığa çıkarıyor. Yönetmen Yarovesky, Brightburn’daki gerilim dozunu burada daha rafine bir biçimde sunuyor.
Film boyunca hareket alanının kısıtlı olması, sadece karakteri değil izleyiciyi de fiziksel bir sıkışmışlık hissine hapsediyor. Özellikle ses tasarımı, ışık kullanımı ve yakın plan çekimlerle bu atmosfer iyice yoğunlaştırılmış. William karakterinin araca hiç girmemesi, ancak varlığının sürekli hissedilmesi, filmin gerilim unsurunu daha da derinleştiriyor. Bu noktada Anthony Hopkins’in, sadece sesiyle bile tehditkâr bir figür yaratabilmesi, usta oyunculuğunun bir kez daha altını çiziyor.
Tuzak, tek mekânda geçen filmlerin en büyük riski olan durağanlığa düşmeden, hikâyesini katman katman açmayı başarıyor. Bir araba hırsızlığı gibi görünen olay, aslında güç, kontrol, adalet ve vicdan temaları etrafında dönen bir psikolojik savaşa evriliyor. Filmin finaline doğru Eddie’nin içsel dönüşümü, sadece hayatta kalma içgüdüsünden değil, insan doğasına dair daha derin sorulardan da besleniyor. Örneğin adalet bunlardan biri. Sosyal sınıf farklılıkları yüzünden, herkesin kendisini haklı bulduğu sisteme isyan eden iki bireyin güç savaşı şeklinde de yorumlayabiliriz filmi. Sonuç olarak, Tuzak, sınırlı mekâna rağmen sınırsız bir gerilim vadeden, güçlü oyunculuklarla ve zekice kurgulanmış atmosferiyle öne çıkan bir yapım.