İLKER GEZİCİ / Şafağa kadar hayatta kalma savaşı

Shazam! ve Shazam: Tanrıların Öfkesi filmlerinin yönetmeni David F. Sandberg’in yönetmenliğini üstlendiği Until Dawn: Şafağa Kadar, 2015 yapımı aynı adlı korku oyunundan uyarlanan bir yapım. Sandberg, Lights Out ve Annabelle: Creation gibi önceki korku filmlerindeki deneyimini bu projeye taşıyarak, izleyicilere hem tanıdık hem de yenilikçi bir korku deneyimi sunuyor. Film, bir yıl önce kız kardeşi Melanie’nin gizemli bir şekilde kaybolmasının ardından, Clover (Ella Rubin) ve arkadaşlarının onun kaybolduğu ıssız bir vadide cevaplar aramak üzere yola çıkmalarını konu alıyor. Ancak, terkedilmiş bir ziyaretçi merkezini keşfettiklerinde, maskeli bir katil tarafından avlanmaya başlarlar ve korkunç bir şekilde öldürülürler ta ki her şeyin başa sardığını fark edene kadar. Vadide sıkışıp kalan grup, geceyi tekrar tekrar yaşamak zorunda kalır, ancak her seferinde karşılaştıkları katil tehdidi farklıdır ve her biri bir öncekinden daha korkunçtur. Umutlar tükenirken, yapabilecekleri tek şey şafak vaktine kadar hayatta kalmaktır.
Bu döngüsel anlatım, izleyicilere karakterlerin farklı kararlar alarak kaderlerini nasıl değiştirebileceklerini gösteriyor. Sandberg, bu yapıyı kullanarak, izleyicilerin karakterlerin seçimlerinin sonuçlarını görmelerini sağlıyor ve bu da filmi interaktif bir deneyime dönüştürüyor. Başrollerde Ella Rubin, Michael Cimino, Odessa A’zion, Ji-young Yoo, Belmont Cameli, Maia Mitchell ve Peter Stormare’in yer aldığı film, izleyiciyi gerçeklik ile kurgunun bulanıklaştığı bir atmosferin içine çekiyor. Senaryosu Gary Dauberman ve Blair Butler imzası taşıyan yapım, video oyun uyarlamalarında yeni bir sayfa açmayı hedefliyor. Until Dawn: Şafağa Kadar, video oyunu uyarlamalarında sıkça karşılaşılan tuzaklardan kaçınarak, özgün bir anlatım sunmayı başarıyor. Eğer interaktif korku hikayelerini ve zaman döngüsü temalı filmleri seviyorsanız, film sizin için etkileyici bir deneyim olabilir.
EN POPÜLER VİDEO OYUNLARI
Hazır video oyunundan bir film gösterime girmişken, daha önce filme uyarlanan bazı önemli video oyunlarını hatırlamakta fayda var. Angelina Jolie’nin başrolünde yer aldığı 1996 yapımı Tomb Raider, Süper Mario serisi, Sonic serisi, Need For Speed ve Assasin’s Creed gibi aksiyonu ve eğlencesi bol filmlerin yanı sıra özellikle korku türündeki oyunlara, sinemacıların daha fazla başvurduğunu gözlemlemek mümkün. Korku türünde video oyunlardan uyarlanan en dikkat çekici filmler is şöyle:
1996 yapımı Resident Evil ( Ölümcül Deney) oyunu 2002’de beyazperdeye taşındı. Serinin altı filmi, dünya çapında 1.28 milyar doların üzerinde bir gişe hasılatı elde ederek, video oyun uyarlamaları arasında finansal olarak en başarılı yapımlardan oldu.
1999 çıkışlı Silent Hill ( Sessiz Tepe) adlı oyun da 2006’da sinemaya uyarlandı. Filmin devamı Return to Silent Hill adıyla geçtiğimiz yıl yayınlandı.
Pizza restoranında hayatta kalma mücadelesini anlatan Five Nights at Freddy’s 2014’te oyun meraklılarıyla buluşmuştu. Oyun, 2023’te sinema filmi oldu.
GERÇEKLİKTEN KAÇIŞIN MÜZİĞİ
Belgeselleriyle tanınan yönetmen Joshua Oppenheimer’ın ilk kurmaca uzun metraj filmi olan The End, yönetmenin belgesel sinemasındaki çarpıcı anlatım tarzını post-apokaliptik bir müzikalde yeniden şekillendiriyor. Tilda Swinton, Michael Shannon ve George Mac- Kay’in başrollerini paylaştığı film, iklim felaketinin ardından yeraltındaki lüks bir sığınakta hayatta kalan ayrıcalıklı bir ailenin hikâyesini anlatıyor. Film, insanlığın büyük ölçüde yok olduğu bir gelecekte geçiyor. Bir zamanlar enerji sektöründe çalışan bir baba (M. Shannon), eski bir balerin olan anne (T. Swinton) ve sığınakta doğmuş oğulları (G. MacKay), dış dünyadaki yıkımı görmezden gelerek kendi konforlu gerçekliklerini sürdürmeye çalışıyorlar. Ancak dışarıdan gelen bir yabancı (Moses Ingram) bu dengeyi sarsıyor ve ailenin inkâr üzerine kurulu yaşamını sorgulamalarına neden oluyor. Oppenheimer, bu hikâyeyi müzikal bir formatta sunarak, karakterlerin içsel çatışmalarını ve suçluluk duygularını şarkılar aracılığıyla ifade etmelerini sağlıyor. Ancak bu şarkılar, geleneksel müzikallerdeki gibi kaçış sunmak yerine, karakterlerin kendi yalanlarına sarılmalarını ve gerçeklikten uzaklaşmalarını simgeliyor. Tilda Swinton ve Michael Shannon, karakterlerinin yüzeydeki sakinliğinin altında yatan derin çatışmaları başarıyla yansıtıyorlar. George MacKay’in canlandırdığı oğul karakteri ise, dış dünyayı hiç görmemiş olmanın getirdiği naiflik ve merakla dikkat çekiyor. Moses Ingram’ın canlandırdığı yabancı karakter, ailenin kurduğu yapay düzeni sorgulayan bir katalizör görevi görüyor. Aynı zaman da kendi ailesinin ölümünden sorumlu olduğu için vicdan azabı çeken karakter zaman zaman dışlansa da aileye kendisini kabul ettirmeyi başarıyor. The End, cesur ve düşündürücü bir yapım olarak dikkat çekse de, tekrar eden sahneler sebebiyle düşük tempoda ilerliyor ve bu da filmin süresini 147 dakikaya çıkarıyor. Özellikle müzikal sahnelerin monotonluğu ve karakterlerin derinlemesine işlenmemesi de filmin bir diğer handikabı. Ancak, film yine de izleyiciyi konfor alanından çıkararak, ayrıcalık, suçluluk ve inkâr gibi temalar üzerine düşündürtüyor.