İLKER GEZİCİ / Çuval delindi bir kez ben artık susmam

Kumar isimli bir filmde oynadım. Çocukların eline kadar düşen çok kötü bir alışkanlık bu. Buna dikkat çeken mesajları olan bir film yaptık. Bir yok oluş hikâyesi anlatıyoruz, korkunç bir hikâye. Cep telefonuna indirdiği uygulama ile hayatını, ailesini, dostlarını ve parasını kaybeden adamın ibretlik hikâyesi, herkese ders olsun istiyoruz.
‘Oyuncu çok fazla siyaset konuşmamalıdır, mesaj kaygılı olmamalıdır’ diye bir gelenek var ama bence sanatçı konuşmalı. En çok da o konuşmalı, o mesajını ne zaman nerede vereceğini incelikle sunmayı bilmeli. Bir farkı olmalı sanatçının. Konuşun ama şunları söyleyin, susun ama şöyle susun gibi bir dayatmaya maruz kalıyormuşuz, sanki birilerinin hoşuna giden şeyler söylediğin sürece bir yerlerde kapı açılacakmış gibi bir algı oluşturuluyor. Biz öyle bir güruh değiliz ki. Sanatçıysak sizin her söylediğinizi kabul eden, peşinden giden insanlar değiliz. Ben artık susmam, çuval delindi bir kere. Siyasete malzeme olmak linçlenmek sanatçıyı yıpratan bir şey. Sahnede asla politik bir şaka yapmam. Bir kişiyi güldüreceğim diye 99 kişiyi kırmam. Bu benim duruşum ama normal hayatımda tıpkı sokaktaki vatandaş gibi hissettiklerimi, derdimi incelikle söylemeye çalışacağım.
Sinema dolandırılmaya çok müsait bir alan. Kara para aklamak için çok müsait. Bütün faturalar geçiyor diye sinemaya giren çok kişi var. Rezilliklerin olduğu kötü senaryoların küfürlerin olduğu berbat filmler yapıldı. Bu yüzden seyirci sinemaya küstü. İşte bunlar dolandırıcılık filmleri. Çok parası olan her inşaatçı sektöre girince böyle oluyor. Oyuncu senaryoyu eline aldığı zaman işin nasıl bir iş olduğunu anlar. Bende bu tarz filmlerde oynadım.
BENİ HİÇ TANIMAMIŞLAR
Sanırım insanlar beni hiç tanımamışlar ve yanlış anlamışlar. O kadar yanlış anlaşılmışım ki iyi ki konuşmuşum diye mutlu oluyorum. Benim polis çocuğumu vatansever biri olduğumu bilmiyorlar. Halkla yeni tanışmış gibiyim. Biri seni tanıdıkça daha çok seviyoruz diye yazmış, çok hoşuma gidiyor.
MİNE AYMAN
HAYALİM 23 SENE SONRA GERÇEK OLDU Söz ve bestesi Zeki Güner‘e düzenlemesi ise usta aranjör Erol Temizel‘e ait ‘Telefon Rehberi’ şarkım çok iyi gidiyor. Yönetmen Kemal Kekeva klibini çekti. 7 sene önce Hadise’nin okuduğu bir şarkıydı. Ama kliplenmemişti, arada kaynamış olduğunu düşündüğüm bir şarkıydı. Yeni jenerasyona yeni bir altyapıyla ulaştırmak istedim.
Ben aslında 18 yaşında şarkıcı olmak istemiştim, kendi şarkılarımı yazıp besteledim ama sektörün çok zor olduğunu söyleyip beni korkuttu. Vazgeçtim. 1999’daki hayalim Ferhat Göçer sayesinde 23 yıl sonra gerçek oldu. Dördüncü şarkımı yayınladık, beğenilince daha fazla yapma isteği duyuyorum.
Oyunculuğa da merak sardım. Türkan Şoray ve Uğur Yücel ile karşılıklı oynama şansım oldu. Pek çok dizide filmde rol aldım ama roller büyümedi hiç o yüzden oraya da devam edemedim. Bölüm oyuncusundan öteye geçemedim. Birkaç dakikalık sahne için o kadar bekliyorlar ki, ona alışamadım.
BAHADIR TATLIÖZ
MÜZİKTE SOSYAL HAYATTAN DAHA BAŞARILIYIM Yeni şarkım ‘Bu Yaz’, en çok dinlenenler listesinde yer alıyor uzun süredir. 2017-2018 yaptığım tarzıma dönüş şarkım gibi oldu. O zamandan bu zamana tarzlar arasında geçişler yapmıştım. Bu şarkı ile beraber döner dönmez netice almaya başladım. Aslında insanların seni ilk kabul ettiği noktadan uzaklaşmamak gerekiyor. Bundan pişman değilim. Her şeyi severek yapmaya çalıştım. Yaptığım her şeyin arkasındayım. Çok fazla sosyal sorumluluk projesinde bulundum.
Şarkıya çok güzel hazırlandık. Takvim şarkısının yenilenmiş hali gibi. 8 sene sonra aynı tarza geri dönmüş gibi oldum.
Söz, beste, düzenleme, aranje, klip yönetimi hepsi bende. Kendini lanse etme konusunda tabuları olan biriyim. O yüzden kendimi kimseye emanet edemiyorum. O yüzden hep kendi kendimi lanse etmek, şekillendirmek istiyorum. Duruşumu bozmak istemediğim için kendimi kimseye emanet edemiyorum.
6 yaşında konservatuara girdim. 12 yaşında klavyeci olarak o dönemin ünlü isimlerine çalmaya başladım. Ayaklarım klavye sehpasına yetmiyordu, gazoz kasalarının üstüne çıkardım.
14 yaşında aranje yapmıştım. Türkiye’nin en genç aranjesini yapan kişiyim. Emre Matraş’ın ‘Feryadım Göklere’ şarkısı çok iyi gitti o dönem. Türkücülere arabeskçilere çaldım. Çok farklı skala var. Bunları saklıyordum okuldan tabii ki. Yazı yazmaktan daha iyi nota yazarım, okurum. O yüzden müzikte sosyal hayattan daha başarılıyım.
Kliplerin de pahalı olduğunu görme kendi kliplerimi çekmeye başladım.
2007’de Almanya’dan bir ödül kazanmıştım. Ama işlerim olduğu için gidemedim. Gitseydim para kazanamayacaktım o işlerden ve onu göze alamadım. 6 aydır ödeyemediğim kiramı düşünmek zorundaydım. O kırılma noktası oldu benim için. Pop müziğe bakış açım değişti.
MERVE KOCABEYLER
ARP BENİM İÇİN YAŞAM BİÇİMİ New Yorkta’ki yarışmada birincilik kazandım. Bu ödül vesilesiyle Carnige Hall’de konserim oldu kısa üre önce.
O salonda sahneye çıkmak zirve sayılıyor klasik müzik alanında. İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrasında Arp Sanatçısı olarak görev yapıyorum.
7 yaşında piyanoyla başladım. Konservatuvarın yetenek sınavlarını kazanınca enstrüman seçimi yapılıyor. Fiziksel yapınız hangi enstrümana uygunsa ona yönlendiriyor hocalar. Ben de piyano çaldığım içim piyano bölümüne girmek istiyordum ama bana “Çok yaşlısın” dediler. Yaşım 11’di. Piyano için geç kalmışım. O sırada arp hocası parmaklarımı gördü, “Bu kız arp için yaratılmış! Seni arp bölümüne alıyoruz” dedi. İlk defa orada gördüm ben de arp’ı. O şekilde tanıştım enstrümanla.
La Scala operasına kabul edilen ilk Türk arpistim. 17 yaşındaydım. Dünyanın her yerinden 100 arpist arasından 3 aşamalı zor bir sınavı geçip kazandım. Hayatımın en önemli dönüm noktalarından biri oldu.
Avrupa’daki öğrencilik dönemimde çok ciddi yarışmalara günde 8 saat çalışarak hazırlandım. Aksi mümkün değil. Bu zaten yaşam biçimi haline geliyor. Nefes almak su içmek gibi bir şey. Müziği meslek olarak seçtiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Severek yaptığım için de hiç çalışıyor gibi hissetmiyorum.
EBRU ŞAM
OYUNCULUK ATEŞİM HİÇ SÖNMEDİ 2009 Türkiye Güzeli olduktan sonra doğup büyüdüğüm Almanya’ya gittim. 2014’te kesin dönüş yaptırmıştım.
19 yaşında yerleştim İstanbul’a. Bilmediğim bir camianın sektörün içine girdim. Ruhum henüz bu tempoya hazır değildi. Beklentiler büyüktü, sürekli göz önünde olmak ilgi hoştu ama bir süre sonra yormaya başladı beni. Almanya’ya gidiş kaçış değil de bir arınma süreci oldu. Çok iyi geldi bana. Kurumsal hayatı deneyimledim orada. Sonra şirketin Amerika’daki departmanına gittim. Bir anda kendimi Amerika’da buldum. İki yıl şirketi yönettim. Öğretici bir süreç oldu 4 yıl boyunca.
Her 5 yılda bir radikal kararlar alıyorum hayatımda. Oyunculuğa dair tutku var içimde. O ateş hiç sönmedi. İstanbul’u zaten çok seviyorum. Ani bir kararlar Almanya’daki serüvenim bitti alacağımı aldım deyip İstanbul’a geri döndüm. Pandemiye denk geldi. İki yıl boyunca kendime ve eğitimime yatırım yaptım. Dilimi geliştirdim, oyunculuk atölyelerine katıldım.