İDİL DEMİREL / Yokluktan modanın zirvesine çıkanlar

Dünyanın en ünlü modaevlerinin başında oturan isimlerin büyük kısmı gençliklerinde bambaşka işler yaparak çalışma hayatına adım atmış. Neredeyse hiçbiri moda eğitimi almadı; hatta çoğu, hayatının ilk yıllarında modaya dair hiçbir plan da kurmadı
RALPH LAUREN
Ralph Lauren (asıl soyadı Lifshitz), modaya hiçbir akademik eğitim almadan girdi; ilk basamakları da tasarım stüdyoları değil, mağaza zeminleriydi. New York’ta büyüdükten sonra kısa bir süre işletme okudu, ardından iki yıl askerlik yaptı. Dönünce Brooks Brothers’ta satış danışmanı olarak çalıştı; burada müşterinin neyi niçin seçtiğini, kumaşın, kalıbın ve servis dilinin nasıl hikayeye dönüştüğünü sahada öğrendi. 1967’de küçük bir ofiste Polo etiketli kravatlarını satmaya başladı. Ve ardından gerisi geldi.
GIORGIO ARMANI
1975 yılında Giorgio Armani, ortağı Sergio Galeotti ile kendi markasını kurduğunda, aslında modaya en alt basamaktan girmiş bir isimdi. Tıp eğitimini yarıda bırakmış, ardından Milano‘nun ünlü mağazası La Rinascente’de vitrin düzenleyicisi ve satın almacı olarak çalışmıştı. Formal bir moda eğitimi yoktu; ama kumaşın davranışını, ışığın gücünü ve müşteri psikolojisini mağaza zemininde öğrenmişti. Kariyerinin kırılma anı, 1980’de Richard Gere’in rol aldığı American Gigolo filminde geldi. Armani’nin tasarladığı yumuşak omuzlu, astarı inceltilmiş takımlar bir anda erkek şıklığının yeni simgesi oldu.
COCO CHANEL
1900’lerin başında Gabrielle ‘Coco’ Chanel’in yolu modadan çok uzak görünüyordu. Yoksul bir çocukluk geçirmiş, annesini küçük yaşta kaybettikten sonra yetimhanede büyümüştü. Gençliğinde geçimini sağlamak için Moulins ve Vichy’deki kabarelerde şarkıcılık yaptı. 1910’da Paris‘te ilk şapka dükkânını açtı. Başlangıçta yalnızca şapka yapıyordu, ama kısa sürede aristokrat kadınlar Coco’nun sade, kullanışlı ama şık tasarımlarını keşfetti. O dönemin dar korseler ve abartılı süslemelerle dolu kadın giyimine karşı, Chanel daha rahat ve fonksiyonel kıyafetler sundu. Jersey kumaşını gündelik lükse taşıması, dönemin en radikal hamlelerinden biriydi.
CHRISTIAN DIOR
1930’ların Paris’inde Christian Dior‘un kariyeri moda değil, sanat dünyası etrafında şekilleniyordu. Genç Dior, aslında mimarlık okumak istiyordu, fakat ailesi onun siyaset bilimi eğitimi almasını sağladı. Üniversite sonrası tutkusu olan sanata yöneldi ve Paris’te küçük ama etkili bir galeri açtı. Bu galeride Picasso, Braque ve Dalí gibi modern sanatın öncülerinin eserlerini sergiledi; hatta Jean Cocteau’nun işleri de burada yer buldu. Dior’un gözü, çizgi ve kompozisyonu sanat yapıtlarından öğrenmeye başladı. Ancak 1929 ekonomik buhranı ve ardından gelen ailevi mali sıkıntılar, galerinin kapanmasına yol açtı. Dior, ayakta kalabilmek için illüstratörlük yaptı; gazeteler ve moda evleri için şapka ve elbise çizimleri hazırladı. Bu iş, onun için geçim kaynağıydı ama aynı zamanda modaya atılan ilk adımdı.
KARL LAGERFELD
Karl Lagerfeld’in moda yolculuğu, podyumlarda değil, kağıt ve kalemle başladı. Genç Karl, Hamburg’da büyüdü ve çocuk yaşta resme olağanüstü bir yetenek gösterdi. Ailesi onun sanatsal merakını destekledi, böylece Paris’e taşındığında zamanının çoğunu moda illüstrasyonları çizerek geçirdi. Moda eğitimi almamıştı; ama dergilere ve moda evlerine sunduğu çizimleriyle, kıyafetin nasıl düşeceğini, ışıkla nasıl hareket edeceğini kâğıt üzerinde yakalayabiliyordu. 1954’te dönüm noktası geldi: Uluslararası Yün Sekreterliği’nin açtığı yarışmada, genç tasarımcı Yves Saint Laurent ile birlikte ödül kazandı. Bu sayede Pierre Balmain’in yanında asistan olarak çalışmaya başladı. Ardından Jean Patou için haute couture koleksiyonları hazırladı.
Miuccia Prada Miuccia Prada’nın hikâyesi, tipik bir moda kariyeri başlangıcından çok uzak. Milano’da doğan Miuccia, gençliğinde sanata ve sosyal meselelere meraklıydı. Milano Üniversitesi’nde siyaset bilimi doktorası yaptı. Bu dönemde sahne sanatlarıyla da ilgilendi, hatta bir süre mim sanatçılığı yaptı. Moda onun hayatında yok gibiydi; Prada’nın kurucusu olan büyükbabasının deri eşya atölyesini devralması gerektiğinde kaderi tamamen değişti.
VIRGIL ABLOH
Virgil Abloh, modanın klasik yollarından gelmeyen, 21’nci yüzyılın en devrimci isimlerinden biriydi. 1980’de Chicago’da Gana göçmeni bir ailenin çocuğu olarak doğdu. 2002’de inşaat mühendisi olarak üniversiteden mezun oldu. 2006’da Illinois Institute of Technology’de (IIT) mimarlık yüksek lisansını tamamladı. IIT’de eğitim gördüğü sırada, kampüste ünlü mimar Rem Koolhaas tarafından tasarlanan bir bina inşa ediliyordu. Koolhaas’ın daha önce Prada için defile setlerinde de çalışmış olması, Abloh’un kafasında mimarlık ile modanın kesişim noktalarını açan bir kıvılcım oldu.
YENİ MARKA ELÇİSİ
Tasarımcı Jonathan Anderson, Fransız modaevi Dior’un kreatif direktörlük koltuğuna oturduğundan bu yana resmen markaya hayat gelmiş durumda. Marka arka arakaya önemli işbirliklerini açıklarken bir yandan da yeni marka yüzleriyle değişen tasarım dilini hepimize göstermek istiyor. Bunun son örneği oyuncu Mia Goth’un marka yüzü olarak konumlandırılması.
Goth, Jonathan Anderson imzalı Dior koleksiyonlarının elçisi oldu. Marka stilinin modern vizyonunu, bağımsız bir duruşla somutlaştıran genç oyuncu çağdaş femininiteyi ve zarafeti ortaya koyuyor.
KOLEKSİYONDAN 20 PARÇA SATIŞTA
Lüks saat markası Vacheron Constantin, 270 yıllık mirasını özel bir saat koleksiyonuyla kutluyor.
Métiers d’Art – Tribute to the Quest of Time isimli koleksiyon sadece 20 parça ile sınırlı. Lüks markanın yenilik ve sanat arayışını somutlaştıran bu yeni saat, olağanüstü zanaatkarlığı, çığır açan mekanik mühendislikle birleştiriyor.
Saatin kalbinde, üç yıl boyunca geliştirilen yeni manuel kurmalı Calibre 3670 yer alıyor.
Bu Mekanizma, dünyada ilk kez sürekli veya ‘isteğe bağlı’ çift modlu zaman gösterimini sunuyor, heykelimsi insan figürü şeklinde retrograd saat ve dakika ibreleri içeriyor.
IŞIL IŞIL PIRLANTALAR
2005 yılında Valérie Messika tarafından Paris’te kurulan Messika Jewelry, sıradanlığı reddederek yaratıcılıktan beslenen tasarımlarıyla rakiplerinden farklılaşıyor. 50’yi aşkın ülkede satışa sunulan marka, minimalist ve aşırılıktan uzak hafif tasarımlarla genç ve aktif kadınların sevgilisi olmuş durumda. Marka moda dünyasındaki en önemli fotoğrafçılardan Ezra Petronio ile özel bir kampanyayı hayata geçirdi. Petronio’nun objektifinden bakıldığında, pırlantalar durağanlığı aşarak hareket halindeki ışıltılarını açığa çıkarıyor.
Onun sezgisel ışık ve kadraj kullanımı, bu modern ve bilindik ilham perilerini dönüştürüyor, güçlerini hassasiyet ve doğallıkla yakalıyor. Portreler bir müzik parçası gibi kendini gösteriyor; hareket ve ışığın görsel bir ritmini yansıtan notalar uyum içinde yankılanıyor.