ICRYPEX olayında karartma skandalı

Kamuoyunda solcu gazetecilerin sponsoru olarak bilinen kripto para baronu Gökalp İçer’in, genç avukat ölümle pençeleşirken olay gecesi hastanede delilleri kararttığı iddia edildi. Olayı kamuoyuna duyuran Sabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür vahim iddiaların peşine düştü
Kripto para borsası ICRYPEX Yönetim Kurulu Başkanı Gökalp İçer‘le ilgili skandallar bitmek bilmiyor. Kamuoyunda Fatih Altaylı ve “Onlar TV” gibi solcu gazetecilerin sponsoru olarak bilinen İçer, bir süre önce birlikte olduğu Göksu Çelebi isimli genç avukatın aşırı dozda uyuşturucu kullanmasına yol açtığı ve ölümle burun buruna gelmesine neden olduğu gerekçesiyle gözaltına alınmıştı. Genç avukat ölümle pençeleşirken İçer, polis ifadesi sonrası gönderildiği savcılık tarafından serbest bırakılmıştı. Olayı Sabah gazetesi kamuoyuna duyurunca da “uyuşturucu madde temin etme” ve “olası kastla öldürmeye teşebbüs” suçlamalarıyla tutuklanmıştı.
Kripto piyasasında hızla yükselen ve iktidar düşmanlığını şiar edinen “muhaliflerin sığınağı” olan ICRYPEX ve sahibi Gökalp İçer’in geçmişi de bir hayli karanlık ve skandallarla dolu. Siyasetten medya ve spora uzanan kirli ilişkilerine şimdi yeni bir skandal daha ekleniyor.
O gece, komaya giren ve halen yaşam mücadelesi veren genç avukat Göksu Çelebi’nin vücudunda darp izleri olduğu iddia edildi. Birkaç gündür konunun tarafları yeni iddialar ortaya atıyor. Örneğin Göksu Çelebi’nin ilk götürüldüğü hastane ile ilgili iddialar yenilir yutulur cinsten değil.
İnternetten de yer alan iddialar şu tespitle başlıyor:
“Göksu Çelebi’nin ilk kaldırıldığı Sarıyer Hamidiye Etfal Hastanesi’nde ciddi ihmaller yapıldığına dair tespitlerimizi ve taleplerimizi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma dosyasına detaylı olarak sunduk.”
ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK GİTTİ
Peki bu iddialardan ne kastediliyor?
En önemlisi ve dehşet verici olan o gece genç avukatın sadece uyuşturucu krizi geçirmediği, aynı zamanda “mağdurun vücudunda bariz darp izlerinin adli vaka raporuna yazılmadığı, darp ve enjeksiyon izlerinin fotoğraflanmadığı” iddiası çok ürkütücü.
O gece ne olduğu ne yazık ki bütün boyutlarıyla araştırılmamıştı. Polis ifadesinde Gökalp İçer, yaşananları sanki çekirdek çıtlar kıvamında anlatmış ve elini kolunu sallayarak adliye koridorlarından çıkıp gitmişti. Şu notu da düşelim; polis ifadeyi almış ve ilgili savcıya göndermişti. Salıveren makam ise savcılıktı.
Olayın hastane boyutundaki gariplikler burada da bitmiyor. Normalde bu düzeyde yoğun bakımlık bir uyuşturucu vakası geldiğinde mutlaka kan ve idrar tahlilinin de yapılması gerekiyor.
Ölümle pençeleşen genç avukat Göksu Çelebi’nin tedavi süreci ile ilgili bir iddia daha var: “Yüksek dozda uyuşturucu madde şüphesiyle getirilen hastaya kan veya idrar tahlili yapılmadı, yapılmışsa dahi bunlar ikinci hastane ile paylaşılmadı.”
Sonra da şüpheli yaklaşımla ilgili olarak şunları söylüyorlar:
“İlk gittiği hastanede yoğun bakım yatışı yapılmış olmasına rağmen daha sonra bu kaydın sistemden çıkarıldığı, gerekçe olarak da toksik araştırma ünitesinin olmaması ileri sürüldü. Oysa sevk akabinde E-Nabız açıkken, hemen sonra erişimininin hekim görüntülemesine kapatıldığı tespit edildi.”
Son olarak da şu iddianın çok önemli olduğunu düşünüyorum: Hastane, tüm teammüllere aykırı olarak hastanın başka bir hastaneye sevk işlemlerine direnç gösterdi.
Bütün bu soru işaretlerinin de açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Bu skandalı duyurduğum ilk yazıda, o gece garip şeyler olduğunu, gizli ellerin hatta bazı siyasi isimlerin devreye girdiğini ve bu skandalın üstünün örtülmek istendiğini yazmıştım.
Geçmişi bir hayli karanlık olan Gökalp İçer ve şirketinin üstlendiği siyasi misyon da dikkat çekici. Nerede muhalefeti iç cepheyi çökertme misyonuyla yapan siyasetçi ve medyacı varsa, arkasından mutlaka Gökalp İçer ve ICRYPEX şirketi var. Bu işte bir gariplik yok mu?
İçer’in, sıradan bir kritpto piyasacısından çok daha fazlası olduğu ortada. Kolundaki İsrail bayrağındaki Davut yıldızı da sadece bir dövme değil, bir işaret.