HÜLYA GÜLER / Bakü’den Belem’e bir yol çıkar mı?


COP yani Conference of the Parties (Taraflar Konferansı), iklim değiştikçe ünü ve etkisi artan bir BM toplantı serisi. Bugünlerde 30’uncusu Breziyla’nın kuzeyindeki Para eyaletinin başkenti Belem‘de devam ediyor. Brezilya hükümeti Amazon ormanlarına dikkat çekmek için 10 Kasım’da başlayan ve 21’ine kadar devam edecek bu konferansı Belem‘de yapmayı tercih etti. Ve hazırlık sürecinde yol için Amazon Ormanları‘nda ağaç kesilmesinden dolayı da çok büyük eleştiriler aldı. Ancak yine de konaklama sorununu bile kentin açıklarında demirleyen kruz gemileriyle çözmeye çalışan Belem’den vazgeçmedi. Hatta konaklama ve lojistik sıkıntıları yaşanmasın diye bu yılki liderler zirvesi toplantıların öncesinde 6-7 Kasım‘da gerçekleşti. 60’tan fazla devlet ve hükümet başkanın katıldığı zirveye ülkemizi temsilen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz katıldı. Şimdiden Amazonian COP olarak anılan COP30, ABD Başkanı Donald Trump‘ın göreve gelmesinin ardından Paris Anlaşması’ndan ülke olarak çekilmesinin gölgesinde son yılların en düşük lider katılımlı konferansı olarak kayıtlara geçti. Geçen yıl Bakü‘de gerçekleşen COP29’da alınan kararların uygulanması konusunda gerekli mekanizmaların harekete geçirilmesi ve kimi konularda yarım kalan müzakerelerin tamamlanması beklenen bu yılki konferans ayrıca uygulama COP’u olarak kurgulandı. Bu kapsamda, ülkelerin 5 yılda bir sundukları Ulusal Katkı Beyanları’nı (NDC) bu yıl güncellemeleri bekleniyor. Zirvenin bir diğer önemli başlığı ise iklim değişikliğiyle mücadelenin finansman boyutu. Bu yıl Brezilya’da gelişmiş ülkelerin geçen yıl 2035’e kadar 300 milyar dolar finansman sağlama taahhüdünü yerine getirmeleri ve bu kaynağın daha da artırılmasının yolları ele alınacak. Geçen yıl bu 300 milyar dolarlık fonun yetersiz ve 2035’in de uzak bir gelecek olduğu eleştirileri dile getirilmiş ve sonunda da Bakü’den, Belem’e 1.3 Trilyon Dolarlık Yol Haritası süreci başlatılmıştı. ABD’nin Paris Anlaşması‘ndan çekilme kararının ardından zirveye de düşük temsille katılması nedeniyle moralsiz başlayan COP30’un 1.3 trilyon dolarlık fon hedefine ne kadar yaklaşabileceğini sonuç bildirgesi açıklandığında hep beraber göreceğiz. Türkiye’nin ise bütün bunların yanında bir de COP31’e evsahipliği yapma konusunda yürüttüğü yoğun diplomasi faaliyetleri söz konusu. Bu müzakerelerde yenilenebilir enerji üretiminde son dönemdeki atılımını ve barış diplomasisinde sergilediği başarıyı ortaya koyan Türkiye bütün bu yetkinliklerini iklim diplomasisine taşıyacağının altını çiziyor. Avustralya ile birlikte evsahipliği adaylığını sürdüren Türkiye için bir diğer güçlü argüman da iklim konferansının iki yıl üst üste dünyanın aynı uzak bölgesinde gerçekleştirilmesine yönelik eleştiriler. Her yıl olduğu gibi bu yıl da COP’ta iklim değişikliği ile mücadelede adil geçiş mekanizmasının kurulması talep ediliyor. Buna göre ülkelerin fosil yakıtlardan temiz enerjiye geçişinin hızlandırılması ve gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç duyduğu fonların adil paylaşımı sağlanmalı. Bu satırları yazdığım sırada COP31’in evsahipliğine ilişkin müzakereler hala devam ediyordu. Bakalım bu noktada ‘adil geçiş’ mekanizması ile olması gereken yapılarak mı, yani sıra gözetilip Türkiye evsahibi olabilecek mi?
Daha büyük soru ise, iklim krizine neden olanlar (gelişmiş ülkeler), iklim felaketlerinden en çok etkilenenlere (gelişmekte olan ülkeler) mücadele sürecinde gereken fonları sağlayacak mı? Kasıcası Bakü’den Belem’e 1.3 trilyon dolarlık yol haritası çıkar mı? Gelişmiş ülkelerin ‘adil’lik performansına bakarsak pek umutlu değilim, ya siz?



