YAZARLAR

HÜLYA GÜLER / 130 yıllık bir start-up olur mu?

Aslında organizasyon yapısında eş- CEO’luk müessesesinin olmasından anlamam gerekirdi. Ama Rebul Holding Eş-CEO’su Kerim Müderrisoğlu, işaret edene kadar 130 yıllık geçmişi olan Rebul‘u bir start-up olarak konumlandırmazdım. Ne de olsa biz, henüz fikir aşamasında ya da bu fikrin hayata geçirilmesinde sadece ilk birkaç aşamayı kat etmiş oluşumlara startup diyoruz ve genelde bu tür oluşumlarda kurucular, eşit yetki ve haklar için eş-CEO olurlar. Girişimcilik ekosisteminin terminolojisine uzun zamandır yerleşmiş bir tanım. İngilizce başlamak (start) kelimesinden hareketle olsa gerek henüz başlangıç aşamasındaki girişimleri işaret ediyor. Oysa bugün 21 ülkede 1000’in üzerinde satış noktası olan Rebul’ün geçmişi 1895’e kadar gidiyor. Yani başlangıç aşamasını geçeli çok uzun bir zaman olduğu belli.
Peki, nasıl oluyor da Kerim Müderrisoğlu, Türkiye’nin sayılı 100 yıllık markaları arasında yer alan Rebul’ü, bir start-up olarak tanımlıyor? Müderrisoğlu’nun, Rebul’ün İstiklal Caddesi‘ndeki ilk eczaneye dayanan hikayesini anlatırken, “Rebul dünyaya hitap eden bir Türk kozmetik markası. Yeni ürün geliştirme ve yeni pazarlara açılma konusunda o kadar dinamik bir yapımız var ki; heyecanımızı anlatmak için kendimizi ‘Rebul 130 yıllık bir start-up‘tır’ şeklinde tanımlıyoruz” demesi ilgimi çekti. Sonrasında özellikle AR-GE konusunda yürüttükleri projeleri, yurtdışında attıkları adımları dinledikçe ve Eş-CEO Nüket Filiba ile aralarındaki iş bölümünü paylaştıkça start-up söyleminin sebepleri kafamda daha da netleşti.
Ailenin 4. Kuşak temsilcisi olan Müderrisoğlu’nun, pek çok aile şirketi temsilcisinin aksine büyümek için ortaklık yapmaktan kaçınmaması Rebul’ün mağazalaşma atağının da dönüm noktası oldu. 2013’te iş modelini değiştirerek Rebul markasıyla perakende satışa başlayan ve ilk mağazasını açan şirket Türkiye pazarındaki konumunu pekiştirdikten sonra yurtdışına yöneldi. Son olarak Londra‘nın en lüks lokasyonlarından biri olan Marylebone Street‘te bir mağaza açan Rebul, bu yıl dolar bazında yüzde 60 büyüme öngörüyor. Yeni mağaza açılışları ile birlikte bu büyüme 2026’da da yüzde 60’lar seviyesinde devam edecek.

***

TURİZMDE SU TÜKETİMİNİ AZALTMA DAYANIŞMASI
Lüks, sürdürülebilir bir dünya hedefinin dostu mudur, düşmanı mı? Lüks markalara sorsanız dost olduklarını iddia ediyorlar ancak bence bu konu ‘nasıl’ sorusunun cevabına göre değişir. Turizmden örnek verelim. Lükste öyle seviyeler var ki; neredeyse her odanın önünde bir sonsuzluk havuzu olan tesisler giderek çoğalıyor. Açık büfelerdeki gıda israfına hiç girmiyorum bile. Özel jetler, denizlerin dibindeki yaşamı tamamıyla öldüren yatlar, gözümüzün görmediği, aklımızın ermediği daha neler neler. Böyle baktığınızda o kadar da ‘bacasız sanayi’ olmadığı ortaya çıkan turizmde sürdürülebilir çözümlere odaklanma zamanı çoktan geldi. Türkiye’de sektör temsilcilerinin bu konudaki hassasiyeti umut verici. Örneğin geçenlerde Bodrum’un önde gelen otelleri bu yıl sezon sonunda havuzlarını boşaltmamaya yani mevcut suyu boşa akıtmamaya karar verdiklerini duyurdu. Dünyanın en önemli lüks turizm destinasyonları arasındaki yerini giderek perçinleyen Bodrum’un bu konuya yönelik hassasiyet göstermesi ve hatta öncülük etmesi çok iyi bir gelişme. Öncülük demem boşuna değil, Kasım ayı başında Londra’da gerçekleşecek Dünya Turizm Fuarı da (WTM) bu yıl sürdürülebilirliği odağına aldı. Suyun verimli kullanılması konusunda başlı başına bir program hazırlandı. WTM’nin bu programını görünce Bodrumlu turizmcinin öncülüğü hoşuma gitti.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu