HİLAL KAPLAN / Dijital İstanbul’un karanlık aynası


Eski İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu gözaltına alındığı hafta kaleme aldığım “İstanbul Analytica” yazımda, milyarlarca liralık yolsuzluk iddialarından bile daha vahim bir skandalın söz konusu olabileceğinden bahsetmiştim.
Zira Murat Ongun’un, Serdal Taşkın ve bir reklamcıyla konuşmasını içeren ses kaydı, Türkiye’deki en büyük dijital veri skandallarından birine işaret ediyordu. Buna göre İBB, ulaşım kartlarının kişiselleştirilmesi ve toplu taşımada ücretsiz internet projeleriyle milyonlarca İstanbullunun dijital verilerini topladı. Kullanıcıların hangi sitelere girdiği, haberleri ne kadar izlediği, İmamoğlu’yla ilgili içeriklere tepkisi gibi veriler analiz edilerek siyasi manipülasyonda kullanıldı. Dahası bu projenin, ABD merkezli Amerikan Ulusal Kalkınma Ajansı (USTDA) tarafından finanse edilmesinin, konuyu ulusal güvenlik boyutuna taşıdığını belirtmiştim. Görünürde USTDA, gelişmekte olan ülkelerde ABD şirketleriyle teknoloji projeleri yürütüyor. Ancak İstanbul örneğinde, “teknoloji desteği” adı altında kişisel verilerin yurtdışına aktarılması iddiası gündeme gelmişti.
Geçen hafta yaşanan bazı gelişmeler, vahametin sandığımızdan da büyük olabileceğini gösterdi. İmamoğlu’nun danışmanı Necati Özkan ve Tele-1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ile birlikte tutuklanan sanık Hüseyin Gün’ün etkin pişmanlık kapsamında anlattıkları, son yılların en karmaşık siyasi-teknolojik ilişkiler ağını gözler önüne seriyor. Dosyada “TCK 220/1 kapsamında suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçlamasıyla sorgulanan Gün, hakkındaki “İmamoğlu suç örgütü yöneticisi” iddiasına karşılık, kendisini yalnızca “teknolojik danışman” olarak tanımlıyor.
1974 Almanya doğumlu, Mimik Teknoloji adlı ABD merkezli bir şirketin kurucusu olan Gün, sorguda “manevi annesi” Seher Elçili Alaçam aracılığıyla 2019 İstanbul seçimlerinin iptalinden sonra Necati Özkan ile tanıştığını anlatıyor. Özkan’ın kendisinden, o dönem yürüttüğü seçim kampanyasında sosyal medya analizleri konusunda destek talep ettiğini söylüyor. İddiasına göre bu destek, İBB veri tabanının dark web üzerinde bulunup bulunmadığının araştırılmasıyla sınırlıydı. “Ben kimsenin sistemine sızmadım, sadece açık kaynak istihbaratı yaptım” diyen Gün, teknik ekibinin ulaştığı verileri Necati Özkan’a, onun da Ekrem İmamoğlu’na ilettiğini belirtiyor.
İfade boyunca, söz konusu verilerin yasal yollarla elde edilip edilmediği tartışması öne çıkıyor. Gün, OSINT sistemiyle erişilen bilgilerin herkese açık olduğunu savunurken, savcılık belgelerinde bu bilgilerin hack’lenmiş İBB ve CHP mail adreslerine kadar uzandığı iddia ediliyor. WhatsApp ve Wickr yazışmalarında “seçimleri dijital olarak etkilemek”, “psikometrik analiz”, “kilit kanaat önderlerini yönlendirme” gibi ifadelerin yer alması, dosyayı teknik bir araştırmadan çok daha politik bir zemine taşıyor.
Gün’ün ifadesinde adı geçen bir diğer kilit isim, ABD vatandaşı Aaron Barr. Barr’ın geçmişinde CIA bağlantılı görevler bulunduğu ve “PiiQ Media” adlı şirketin kurucu ortağı olduğu belgelerde geçiyor. Gün, Barr’ı “teknik ortağım” olarak tanımlıyor; İmamoğlu kampanyasında kullanılan dijital analiz raporlarını onun hazırladığını, kendisinin sadece Necati Özkan‘a ilettiğini belirtiyor. Barr ile yapılan yazışmalarda, “Türkiye’ye özgü dijital etki stratejileri”, “veri tabanı analizi” ve “sosyal medya scraping” ifadeleri göze çarpıyor. Gün, bunların tümünün “kampanya stratejisi geliştirme amaçlı” olduğunu savunuyor.
İfadede dikkat çeken bir diğer bölüm ise Merdan Yanardağ ile ilgili. Gün, gazeteciye “manevi annesinden kalan bir alışkanlıkla” yılda birkaç kez 2000-3000 euro civarında yardım ettiğini kabul ediyor ancak bunun “tamamen insani ve yayınlarına destek amaçlı” olduğunu söylüyor.
Sorgu ilerledikçe, Gün’ün dijital materyallerinde Richard Moore (eski İngiltere Büyükelçisi, şu anki MI6 Başkanı) ve ABD bağlantılı bazı isimlerle iletişim izlerine rastlandığı da belirtiliyor. Gün, Moore’la “bir dost vasıtasıyla tanıştığını, yıllardır görüşmediğini” iddia ediyor.
Bütün bu tablo, Türkiye’de siyasetin dijital evrenle nasıl iç içe geçtiğini gösteriyor. Bir yanda veri analizini demokratik sürecin parçası sayan bir teknoloji uzmanı; diğer yanda yabancı bağlantılar, şifreli mesajlaşmalar, dark web araştırmaları ve seçim süreçlerine dair psikometrik raporlar…
Hüseyin Gün‘ün ifadesi, sadece bir kişinin savunması değil; Türkiye’nin dijital çağda siyaset, istihbarat ve medya arasındaki gri hattını da anlatıyor. Her şeyin “açık kaynak” mı yoksa “derin bağlantı” mı olduğu sorusu cevaplanmayı bekliyor…



