EKONOMİ

Hidrokarbonu yeniden düşünmek

T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı himayesinde Turkuvaz Medya Grubu tarafından “Kaynakları Güvence Altına Almak, Geleceği Yeniden İnşa Etmek” ana temasıyla düzenlenen Doğal Kaynaklar Zirvesi (INRES) İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde gerçekleşti.

Farklı ülkelerden birçok bakan ile yerli ve yabancı yatırımcıları, sektör temsilcilerini, uzman araştırmacıları ve akademisyenleri ağırlayan INRES’te günün son paneli, “Geçiş Sürecinde Hidrokarbonlar: Yeni Stratejiler ve Geleceğe Bakış” adıyla gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü OME Hidrokarbonlar ve Enerji Güvenliği Direktörü Sohbet Karpuz’un yaptığı panele TPAO Başkan Yardımcısı Zühtü Batı, BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Mithat Aydın, Subsea 7 CEO’su John Evans, Uniper Başkan Yardımcısı Michael Hilmer, SOCAR Başkan Yardımcısı Anar Mammadov ve Schlumberger Dijital ve Entegrasyon Başkanı Gökhan Yarim’in katıldı. Panelde hidrokarbonların enerji dönüşümündeki rolü ve bu dönüşüm sürecine nasıl uyum sağladığı ele alındı.

ENTEGRE STRATEJİLER GEREKİYOR

Panelin ilk konuşmacısı TPAO Başkan Yardımcısı Zühtü Batı, enerji sektöründeki değişimin yalnızca teknoloji veya sermaye gerektirmediğini aynı zamanda cesaret, öngörü ve zekice bir uyum sağlama sürecine de ihtiyaç olduğunu anlatarak “Açık olmak gerekirse, bu dönüşüm bir maraton ve kısa mesafeli bir koşu değildir. Uzun vadeli bir hedefe odaklanmış bir süreçtir. Dönüşüm ihtiyacı ve düşük karbonlu sistemlere geçiş, dikkatle ölçülmeli ve her şeyden önce sürdürülebilir olmalı. Çünkü enerji güvenliği sadece bir lüks değil, temele dayalı bir gereklilik” dedi.

Geleceğin hidrokarbonları terk etmekten çok, onları yeniden düşünmekle ilgili olması gerektiğini söyleyen Zühtü Batı, “Bu, geleneksel enerji kaynakları ile yenilikçi yeni teknolojilerin birleştiği entegre bir stratejiyle gerçekleştirilebilecek bir dönüşüm süreci. Bu stratejinin bir parçası olarak, doğalgazın düşük emisyonlu hidrokarbonlar arasında önemli bir geçiş yakıtı olarak rol oynadığını görüyoruz. Bu geçiş, karbon salınımlarını azaltırken aynı zamanda enerji arzını güvence altına almayı mümkün kılıyor. Bu nedenle, hidrokarbonların terk edilmesi değil, onların yeniden şekillendirilmesi ve yeni teknolojilerle entegre edilmesi gerekiyor” diye konuştu.

DOĞALGAZIN DÖNÜŞÜMDEKİ ROLÜ KRİTİK

Panelde söz alan BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Mithat Aydın geleneksel enerji kaynaklarından tamamen vazgeçmenin kolay olmadığını söyleyerek “Bu, zaman alacak bir süreç” dedi. Doğalgazın hidrokarbonlar açısından en temiz fosil yakıt olduğunu söyleyen Aydın, “Bu kaynak, enerjiyi ulaşılabilir, güvenilir ve güvenli tutmak için oldukça önemli. Peki ya talep? Özellikle Afrika, Asya ve Orta Doğu’da talep artıyor. Yapılan araştırmalara göre, 2050 yılına kadar doğalgaz talebinin en az yüzde 30 artması bekleniyor. Bu da demek oluyor ki, yeşil dönüşüm için daha fazla yatırım yapmamız gerektiği gibi, doğalgaz tarafında da daha fazla yatırıma ihtiyaç duyacağız” dedi.

Ülkelerin temiz enerjiyi şebekelerde dengeleyerek desteklemesi gerektiğini söyleyen BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı, “Tüm ülkeyi doğal yenilenebilir kaynaklarla beslemek mümkün, fakat rüzgar esmediğinde ve güneş ışımadığında ne olacak? Bu durumu hızla aşmak için bir kaynağa ihtiyacımız olacak. İşte bu kaynak da doğalgaz olacaktır” dedi.

HER TÜRLÜ ELEKTİRİĞE İHTİYAÇ VAR

Denizaltı müteahhitlik firması Subsea 7’ın CEO’su John Evans ise “Bugün tartıştığımız konu, aslında bir dönüşüm mü yoksa bir geçiş mi olduğu. Son 5-10 yıl içinde fark ettiğimiz şey, bunun bir anda değişen bir şey olmadığı. Bu, her ülkenin ne yapması gerektiğini, nasıl yapacağını, hangi enerji karışımına ihtiyaç duyduğunu ve ekonomik, politik unsurların nasıl uyum sağlayacağını belirlemesi gereken bir süreç” diye sözlerine başladı. Evans, önümüzdeki 5, 10, 20, 30, 40 yılda dünyanın her türlü moleküle ve elektriğe ihtiyacı olacağını söyleyerek “Enerji nasıl üretilirse üretilsin, enerji altyapıları dünyada insanların yaşamak istediği şekilde yaşamalarını mümkün kılacak. Bugün olduğumuz yerden, ihtiyaç duyduğumuz yere ulaşabilmek için doğalgazın önemli bir rolü olacak. Yenilenebilir enerjilerin aralıklı olduğunu ve güneş ile rüzgarın zaman zaman enerjiyi kesintiye uğrattığını biliyoruz. Bu, elektrik şebekeleri için büyük sorunlar yaratabiliyor, bunu geçen hafta bir kez daha deneyimledik” diye konuştu.

DÖNÜŞÜM PAHALI VE UZUN BİR SÜREÇ

Ağırlıklı olarak Kuzeybatı Avrupa’da faaliyet gösteren Uniper’in Başkan Yardımcısı Michael Hilmer ise panelde Almanya örneği üzerinden enerji dönüşümünün mümkün olduğunu ama kolay olmadığını anlattı. “Almanya, tıpkı İngiltere gibi uzun yıllar Avrupa’nın sanayi merkezlerinden biriydi. 1970’lerin sonlarında en yüksek emisyon seviyelerine ulaştık. Ancak 1990 yılından bu yana emisyonlarımızı yüzde 58 azaltmayı başardık” diyen Hilmer sözlerine şöyle devam etti: “Bu başarının arkasında birkaç önemli faktör var: Kömür kullanımının azaltılması, doğalgazın geçiş yakıtı olarak devreye girmesi, enerji verimliliğine yapılan yatırımlar ve tabii ki yenilenebilir enerji kaynaklarının büyük bir hızla artması. Almanya, güneşi bol bir ülke değildir; geniş ve boş arazileriyle tanınmaz. Ancak buna rağmen geçtiğimiz yıl elektrik üretimimizin yüzde 63’ü yenilenebilir kaynaklardan sağlandı.”

Ancak bu dönüşüm pahalıya mal olduğunu ve zaman aldığını söyleyen Hilmer, Uniper olarak iki yıl önce “enerji dönüşümünü hızlandırmak” hedefiyle yeni bir strateji belirlediklerini anlattı. Hilmer, “Sonuç olarak, önümüzde hâlâ uzun bir yol var. Ve büyük soru şu: Doğalgaz olmadan bu dönüşüm nasıl ve ne zaman tamamlanabilir? Bu sorunun yanıtı henüz tam olarak net değil ama doğalgazın bu süreçteki rolü hâlâ hayati” dedi.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK, ENERJİ GÜVENLİĞİ VE EKONOMİK BÜYÜME

SOCAR Başkan Yardımcısı Anar Mammadov ise küresel enerji sisteminin köklü dönüşümünün artık günlük yaşamın bir gerçeği hâline geldiğini söyleyerek “Sadece stratejik ya da teorik bir mesele değil. Bu süreç oldukça operasyonel ve pratik bir karakter taşıyor” dedi. Mammadov sözlerine şöyle devam etti: “Artık çok net biliyoruz ki hidrokarbonlar bir gecede ortadan kaybolmayacak. Belki de hiç kaybolmayacak. Özellikle petrokimya, havacılık gibi dönüştürülmesi zor sektörlerde hidrokarbonların rolü uzun yıllar, belki de on yıllar boyunca sürecek. Dolayısıyla buradaki amaç, hidrokarbonları tamamen ortadan kaldırmak değil, onları daha sürdürülebilir bir çerçevede entegre edebilmek olmalı. Bu bağlamda enerji şirketlerinin stratejilerinin üç temel anahtar kelimeye dayanması gerektiğini düşünüyorum: Sürdürülebilirlik, enerji güvenliği ve ekonomik büyüme”.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, enerji altyapısı hidrokarbonlara dayalı. Bu ülkeler için kalkınma, istihdam yaratma ve ekonomik büyüme açısından hidrokarbonların rolü hâlâ oldukça büyük.

Enerji şirketlerinin artık sadece yakıt sağlayıcılar olmaktan çıkıp sektörün ve ekonominin dönüşümünde aktif oyuncular hâline gelmelerinin önemli olduğuna işaret eden Mammadov, “Bu da beraberinde teknolojik olarak uygulanabilir, ekonomik olarak sürdürülebilir ve toplumsal olarak kapsayıcı çözümler üretme sorumluluğunu getiriyor. Yani artık mesele ‘hidrokarbonlar mı, yenilenebilir enerji mi?’ meselesi değil. Artık mesele ‘ikisi birden, birlikte ve dengeli bir şekilde nasıl entegre edebiliriz?’ sorusudur” diye konuştu.

TEKNOLOJİ VERİMLİLİĞİN ANAHTARI

Günün ve panelin son konuşmacısı olan Schlumberger Dijital ve Entegrasyon Başkanı Gökhan Yarim ise dünya genelinde enerji talebinin önümüzdeki yıllarda artmaya devam edeceğini ve bu talebin sadece petrol ve gazdan değil, yeni kaynaklardan da karşılanmak zorunda olduğunu vurguladı. Yarim sözlerine şöyle devam etti: “Ancak bana göre asıl soru şu: Bugün elimizde olan kaynaklarla, neler yapabiliriz? İşte bu noktada dijitalleşme devreye giriyor. Yapay zekâ ve makine öğrenmesi gibi teknolojiler sayesinde mevcut kaynaklarımızdan daha fazla verim elde edebiliyoruz” dedi.

Net sıfır hedeflerine ulaşmak için karbon yakalama teknolojilerinin çok kritik olduğunu söyleyen Yarim, “Geleceğe baktığımızda şunu da net olarak görüyoruz: Ülkeler arasında daha fazla iş birliği gerekiyor. Yenilikçilerin, sanayi liderlerinin, enerji şirketlerinin ve kamu otoritelerinin ortak hareket etmesi; yeni fikirlerin, yeni yöntemlerin ve teknolojilerin önünü açacaktır” dedi.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu