HAŞMET BABAOĞLU / ‘İnsanlık: Aciz, güçsüz çocuklar…’


“İnsan için, insanlardan meydana gelen bir toplum için özgürlükten daha ağır bir yük yoktur… İnsana, o mutsuz varlığa dünyaya gelirken birlikte getirdiği özgürlük bağışını bir an önce devredebileceği birini bulmaktan daha çok çile çektiren bir dert yoktur.”
***
Nasıl sarsıcı cümleler değil mi?
Bilenler bilir…
Dostoyevski’nin “Büyük Engizisyoncu”sunun sözleri bunlar…
İlk karşılaştığınızda, “Bize uzak şeyler söylüyor, ne de olsa bir Ortodoks Hıristiyan” deyip hesaplaşmaktan kaçacağınız sözler…
Ama sonra gün gelir…
Karamazov Kardeşler’i ara sıra karıştıranlardan olursanız…
Bu roman kahramanının bazen gecelerinizi ele geçiren sorgulamalara kapı açtığını itiraf edersiniz…
Hele Batı’nın parlak yükselişi ve beklenen trajik çöküşü üzerine söyledikleri müthiştir.
Ve mesela şu satırı okurken hâlâ ürperirim: “İnsanları ancak özgürlüklerinden vazgeçtikleri zaman özgür olduklarına inandıracağız…”
***
Dostoyevski “dünyevi ekmeğin” insanlık için gizli ama güçlü bir tapınma nesnesi olduğunu düşünüyordu…
Ona göre insanın maddi ihtiyaçları önce Roma Katolik Kilisesi‘ni, sonra bütün toplumları ele geçirmiş, bir tür “din” olup çıkmıştı…
“Uygarlık bu kadar maddi bir temel üzerinde sağ kalamaz” diyordu.
Batı eninde sonunda bu maddi bağlanmanın ceremesini çekecek, “toplum yavaş yavaş yok olacak”tı…
***
Şimdi ekrandaki diğer pencerede The Economist’in yeni sayısının kapağı açık.
Hani bomboş bir arazide (otopark) yalnız başlarına bir çekirdek aile ve bir arabanın fotoğraflandığı ve üzerine “Peak Human/Zirve İnsan” yazılı kapak!
Toplum böyle mi bitecek yoksa?
Dosto’nun “materyalistleri”nin dünyaya çizdikleri kader
Hani böyle şeyleri geçmişte biz söylediğimizde “Hıh, sizi gidi komplo teoricileri!” diyordunuz, şimdi niye görmezden geliyorsunuz?
***
Tolstoy’dan, Dosto’dan söz ettiğim pazar yazılarımın üzerinden epey zaman geçti…
Tekrar dönsem mi acaba?
Bak şimdi, aklıma geldi…
İsa‘ya ne diyordu Büyük Engizisyoncu?..
“Sen onlara değer verdin, gururlandılar. Onlara aciz, güçsüz çocuklar olduklarını, ama en tatlı mutluluğun da bu olduğunu öğreteceğiz.”
Sanki küresel elitlerin ideoloğu gibi, değil mi?