HAŞMET BABAOĞLU / Dışarıda rüzgâr ağaçları devirirken…


“Bahar geçti, yaz girdi.
Fikir yazılarına gömüldüm, okuyucularımın çoğunluğunu kaybetmek üzereyim.
Oysa Ankara‘da iğde ağaçlarının mevsimi.
Açık duran penceremden ansızın bastırıp, iğneleyici uyuşturuculuğuyla güzel kokularını batırıyor her yanıma. Parklarda, caddelerde hepsi yaşlanmış iğde ağaçları kızgın güneşle tatlı kokusunu döküyor betona. Akşamları hoş kokusuyla delirtip tüm ara sokaklarda pusu kuruyor. Yüreğimi kanatan bir tütsü gibi, iğde ağaçlarının altında uyuyakalıyorum.”
Okuyanlar hatırlamıştır, Nihat’ın (Genç) İhtiyar Kemancı’sından bu satırlar…
***
1998’de Hakan Albayrak’la birlikte Çete dergisini çıkardıkları sırada tanıdım Nihat’ı…
Aynı duyguları ve fikirleri paylaştığımız zamanlar oldu, daha sonra birbirimize çok uzak durduğumuz, hiç anlaşamadığımız meseleler de oluştu…
Ama kalpten bağımız sürdü; o daha sosyaldi, haberleşmeyi son birkaç yıla kadar hiç kesmedi…
Benim yaşlandıkça sakinleşmemden de memnun değildi sanırım, hep coşkuluydu…
Duygusallığını konuşmalarından çok “hikâyeleri”nde (azıcık şekil değiştirmiş hatıralardı hepsi) sevdim…
***
Şu çocukluğunun rüzgârlarını anlatışına bakın…
“Kardeşim ve ben. Yatmamız için kalın kalın yorganlar ve ağır yün yataklar hazırlandı. Eskiden hep böyle olurdu; cam, çerçevenin bir tarafı, hep kırık veya yastıkla ya da kâğıtla kapatılmış. Dışarda rüzgâr ağaçları devirirken, bu cam aralığı, sabaha dek ürkütücü bir mızıka gibi durmaksızın, ruhumuzu titreterek çalardı. (…) Ruhlarımıza ruhlardan emanet. Hâlâ çocukluğumuzun gecelerinde rüzgârın fısıltısıyla, zillerle, ürkütücü mızıkasıyla, şekilsiz hayvanların çığlıklarıyla boğarak söylediklerini yeniden hatırlamak isteriz…” (İhtiyar Kemancı)
***
Nasıl bir edebiyattı onunki?
Kendi satırlarıyla çok vurucu biçimde anlatıyor şurada: “Temiz, düzgün, neşeli, sevgili, dostluk dolu edebiyatla hiçbir ilişkim yok, kelimeler sonsuz bir yangının cesetleridir, kelimeler vahşi bir sırtlanın dişleri, hayatın leşlerine saldırır, sevgiyle, dostlukla, kardeşlikle yürüyen sanat, edebiyat, buraya kadar işte! Mehmet Fuatların, Tahsin Yücellerin, Oktay Akbalların şiir, edebiyat üzerine kitaplarını tiksintiyle bir bir çıkartıp raftan yerlere fırlatıyorum, bir nesli kandırdınız, kelek metinlerinizle…” (Arkası Karanlık Ağaçlar)