HARUN TÜRKER KARA / Ar-Ge İle Sürdürülebilir Kalkınmaya


Ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınma toplumsal refahı artırmayı hedefleyen önemli ve çok yönlü bir süreç. Küresel rekabetin hız kazanması bu süreçte yeni yolların aranmasına neden olmakta. Teknoloji ve bilgi temelli büyüme küresel rekabet ve sürdürülebilir kalkınmanın temel dinamikleri arasında yer almakta. Bu yaklaşımın merkezinde ise araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faaliyetleri bulunuyor.
Ar-Ge ve Ekonomik Büyüme İlişkisi
Gelişmiş ülkelerin büyüme modelleri incelendiğinde, Ar-Ge harcamalarının doğrudan milli gelir artışına katkı sunduğu net biçimde görülmekte. Ar-Ge harcamaları, uzun vadede kişi başına düşen GSYH büyümesini artırmakta. Ar-Ge’nin ekonomik ve toplumsal dönüşümdeki rolü giderek daha fazla önem kazanıyor. Bu dönüşüm üç temel kanal üzerinden açıklanabilir: Verimlilik artışı, teknolojik inovasyon ve ihracatın niteliğinin yükselmesi. Ar-Ge sayesinde üretim süreçleri daha verimli hale gelirken, daha az kaynakla daha fazla çıktı elde edilebiliyor. Savunma, yazılım ve sağlık gibi yüksek katma değerli sektörlerde geliştirilen yeni ürün ve hizmetler ise ekonomik büyümeyi doğrudan tetikliyor.
Özellikle ileri teknoloji içeren ürünlerin ihracatı, ekonomik kalkınmanın kalitesini belirleyen en önemli göstergelerden biri. Türkiye’nin milli gelirinin beşte birini oluşturan imalat sanayiinde yüksek teknoloji sanayilerin ihracatı, bu sektörün ihracatının yaklaşık olarak yüzde üçünü oluşturmakta. Bu oranın 2028 yılına kadar yüzde beşi aşması hedefleniyor. Yüksek teknolojili ürün ihracatı yüksek katma değer oluşturarak ekonomimizi bir üst lige taşıyabilecek bir potansiyeli işaret etmekte.
Ar-Ge faaliyetleri yalnızca ekonomik büyümeyi değil, sürdürülebilir kalkınmayı da destekliyor. “Sıfır Atık” gibi çevre teknolojilerine odaklanan projeler, sanayi atıklarının yeniden kullanımında önemli adımlar atılmasını sağlarken yerli rüzgâr türbini, hidrojen teknolojileri ve güneş paneli yatırımları hem enerji ithalatını azaltacak hem de karbon emisyonlarını düşürebilecek potansiyel taşımakta Sağlık alanındaki yerli aşı geliştirme çalışmaları ve uzaktan eğitimdeki dijitalleşme ise Ar-Ge’nin eğitim ve sağlıkta da ne kadar kritik olduğunu ortaya koyuyor.
Ar-Ge’nin Etkisi: Veri Temelli Değerlendirmeler
Türkiye son yirmi yılda Ar-Ge harcamalarında önemli bir artış sağladı. TÜİK verilerine Ar-Ge harcamalarının GSYH içindeki payı 2023 itibarıyla yüzde 1,4 seviyesine ulaştı. Türkiye’de Ar-Ge ekosisteminde kamu kesimi pek çok aktör ile yer alıyor. Ulaştırmada demir yolu ağından, tarımda yerli tohumculuğa kadar pek çok alanda Ar-Ge faaliyetleri kamu kurumlarınca hız kaybetmeden yürütülmekte. TÜBİTAK, TENMAK, TÜSEB ve KOSGEB gibi kuruluşlar çok çeşitli programlar ile kapsamlı destekler vermekte ve bu destekleri çeşitlendirmekte.
Ar-Ge harcamalarının taşıyıcısı ise bu alanda yapılan kamu harcamaları. Her ne kadar özel sektör Ar-Ge harcamalarının yarıdan fazlasını yapsa da kamunun bu alandaki yönlendirici ve özendirici rolü kritik. Kamu Ar-Ge harcamalarına TÜİK verileri ekseninde detaylıca bakıldığında Merkezi Yönetim Bütçesinden Ar-Ge harcamalarının 2024 yılında 178 milyar 580 milyon TL olduğu görülüyor. Merkezi yönetim bütçesinden Ar-Ge için yapılan harcamaların milli gelir içindeki payının 0,13 puan artarak yüzde 1,51 düzeyine çıkması da önemli bir gelişme. Bu pay artış eğilimi, kamu kurumlarının giderek daha çok kaynağını Ar-Ge’ye ayırdığını gösteriyor.
Ar-Ge için merkezi yönetim bütçesinden yapılan harcamalar sosyo-ekonomik hedeflere göre sınıflandırıldığında 2024 yılında en fazla Ar-Ge fonlaması yaklaşık olarak yüzde 70 ile genel bilgi gelişimi için üniversitelere yapıldı. Bu sosyo-ekonomik hedefi; endüstriyel üretim ve teknoloji, genel bilgi gelişimi ve tarım ve savunma takip etmekte. Benzer bir tablonun 2025 yılında görülmesi de beklenmekte. Özetle, Türkiye’de kamu kesimi Ar-Ge için üniversiteleri önemserken, savunma ve tarımı da önceliyor.
Türkiye’nin Ar-Ge yatırımlarının başarıyla sonuçlandığı en somut örneklerden biri savunma sanayisi. 2002 yılında beşte dört oranında dışa bağımlı olan savunma sektörü, bugün tam tersine ihtiyaçlarının beşte dördünü yerli üretimle karşılayabilir hale geldi. Bu dönüşüm Ar-Ge yatırımlarının doğrudan bir sonucu. Türkiye bu başarıyı pek çok alana taşıyabilecek bir dinamizme sahip.
Türkiye Yüzyılı Ar-Ge’nin Yüzyılı
Bu noktada 12. Kalkınma Planı Türkiye’nin Ar-Ge yaklaşımının anlaşılması için önemli katkılar sunmakta. Özellikle yeşil ve dijital dönüşüm ile küresel kamu politikalarında değişim ön plana çıkarken, Türkiye’de de bilim, teknoloji ve yenilik alanlarında politika tasarımının önemi artmakta. Bu amaçla kamu ve özel kesimden tüm paydaşlar ile koordinasyonun sağlanması, uluslararası işbirliklerinin geliştirilmesi ve araştırma kariyer yollarının daha ilgi çekici, kapsayıcı ve sürdürülebilir hâle getirilmesi oldukça kritik. Bu doğrultuda, tedarik zincirlerinin güçlendirilmesi, yeni nesil finansman modellerinin hayata geçirilmesi ve insan kaynağının geliştirilmesi Ar-Ge harcamalarını destekleyecek teknik kapasitenin artması açısından temel odak alanları olacak. Sektörel olarak ise enerji sektörü, tarım sektörü, makine imalat sektörü ve ilaç sanayi desteklenecek ana sektörlerden. Bu plana göre, Türkiye’nin 2028 yılına kadar toplam Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranının yüzde ikiyi aşması hedefleniyor. Böylelikle Türkiye, Ar-Ge Harcamaları açısından OECD ortalamasını yakalamayı hedefliyor. Bu hedef ayrıca küresel güç olmanın da önemli bir bileşeni.
İlk aşamada 2028 yılına kadar Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranının yüzde 2’nin üzerine çıkarılması Türkiye Yüzyılı’nın Ar-Ge Yüzyılı’na dönüşmesi için önemli bir adım olabilir. Kamu kesiminin özellikle üniversiteler aracılığıyla bilgi üretimini desteklemesi, veri temelli politika üretiminin altyapısını oluşturmakta. Buna ilaveten tarım ve savunma gibi önemli alanlarda kamunun etkin bir rol üstlenmesi kapsayıcı bir stratejiyi ortaya koymakta. Tüm bunlar için nitelikli insan kaynağı, etkili kamu-özel sektör işbirlikleri ve uluslararası ortaklıkların artması ile mümkün olabilir. Bu doğrultuda geliştirilecek her politika, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma rotasını daha dayanıklı temellere oturtacaktır. Dolayısıyla Ar-Ge’nin sunduğu potansiyel yalnızca ekonomik büyüme ile sınırlı olmayacaktır.