YAZARLAR

GLORİA SHKURTİ ÖZDEMİR / Yükselen Teknopolar Düzenin Öncü Devleti: Türkiye

Günümüz dünyası artık yalnızca askerî güç ve ekonomik kapasiteyle değil, teknolojik yetkinliklerle de şekillenmektedir. Yapay zekâ, dijital altyapılar ve yeni nesil teknolojiler, küresel güç dengelerini baştan aşağı dönüştürmektedir. Bu yeni çağ, “teknopolar düzen” olarak anılmaya başlanmıştır. Etki yaratmanın yolu artık sadece tanklardan ya da ticaret anlaşmalarından geçmemekte; algoritmalar, platformlar ve dijital normlar da en az onlar kadar belirleyici olmaktadır. Bu dönüşümün merkezinde ise yükselen aktörler, özellikle de dinamik inovasyon sistemlerine sahip orta ölçekli ülkeler yer almaktadır.

Türkiye bu aktörler arasında yalnızca bir katılımcı değil; aynı zamanda yön veren, öneren ve inşa eden bir öncü devlet olarak öne çıkmaktadır. Akademisyenler Muhittin Ataman, Metin Yücekaya ve Ömer Naim Küçük‘ün “öncü devlet” olarak kavramsallaştırdığı bu rol, Insight Turkey‘de yayımlanan çalışmalarında detaylandırılmıştır. Öncü devlet, yalnızca kurallara uyan değil, yeni kurallar koyan; sadece üyelikle yetinmeyen, kurumların mimarisini tasarlayan ve liderliğini üstlenen devlettir. Bu tanım, Türkiye’nin küresel yönetişimde nasıl bir ajanda belirleyicisi ve norm üreticisi olarak rol oynayabileceğini daha iyi anlamamıza imkân tanımaktadır.

Teknopolar Güç ve Orta Ölçekli Etki Alanları

Yeni dünya düzeninde uluslararası ilişkilerin çehresi değişmektedir. Artık teknolojik standartlar, dijital etik kodları ve veri altyapıları; geleneksel güvenlik anlaşmaları kadar etkili hâle gelmiştir. Tam da bu noktada, öncü devlet kavramı stratejik bir değer kazanmakta, yalnızca ittifak kurmakla değil, küresel teknolojik yönetişimi şekillendirmekle ilgili bir güçten bahsedilmektedir.

YZ gibi teknolojilerin özelliği, hem kolayca yayılabilir hem de sektörel olarak özelleştirilebilir yapıda olmalarıdır. Nükleer silahlar ya da büyük ekonomik blokların aksine, YZ sistemleri daha düşük maliyetle geliştirilebilir, hızla ölçeklenebilir ve tarımdan savunmaya, eğitimden sağlığa kadar farklı alanlara entegre edilebilir. Bu esneklik, Türkiye gibi orta ölçekli ülkeler için büyük bir stratejik fırsat sunmaktadır: Seçilmiş teknoloji alanlarında liderlik kurarak bölgesel ya da küresel ölçekte etki üretmek mümkündür.

Türkiye’nin Stratejik Konumu ve Güçlü Yönleri

Türkiye, bu döneme sıfırdan başlamamaktadır. Aksine, gelişen startup ekosistemi, dijital okuryazarlığı yüksek genç nüfusu ve güçlü mühendislik-yapay zekâ yetenek havuzu sayesinde bu alana hazırdır. Savunma sanayiindeki Bayraktar gibi platformlar, Türkiye’nin teknolojik üstünlüğü bölgesel düzene nasıl etki edebileceğini Güney Kafkasya örneğinde net biçimde ortaya koymuştur. Eğer bu model; YZ, sağlık teknolojileri, enerji sistemleri ve dijital yönetişim gibi alanlarda da uygulanırsa, Türkiye’nin uluslararası konumu daha da güçlenecektir.

Ancak bu çağda güç yalnızca teknoloji geliştirmekle sınırlı değildir. Asıl mesele, bu teknolojilerin kurallarını yazabilmektir. Nasıl ki ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrasında internet yönetişimi ve ticaret kurallarını şekillendirdiyse; bugün de öncü devletler, yapay zekâ ve benzeri teknolojilerin etik ilkelerini, regülasyonlarını ve altyapılarını belirleme rolünü üstlenmektedir. Türkiye’nin, özellikle Batı merkezli standartlara mesafeli yaklaşan Küresel Güney ve bölgesel bloklar içinde alternatif bir liderlik önerisi sunma potansiyeli büyüktür.

Yeni Kurumlar, Yeni İttifaklar

Türkiye, bu liderliği sadece teknolojik üretimle değil, kurumsal girişimcilikle de somutlaştırabilir. Örneğin, Türkiye öncülüğünde kurulacak bir YZ ve Dijital Egemenlik Forumu,” Balkanlar’dan Kafkasya’ya ve Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada ortak bir vizyon yaratabilir. Türkiye burada yalnızca platformlar ve uzmanlık sağlamaz; aynı zamanda ortak regülasyon çerçeveleri ve inovasyon stratejilerinin birlikte yazılmasını sağlar.

Türkiye’nin Afrika’dan Orta Asya’ya uzanan diplomatik ilişkileri, bu tür teknolojik iş birliklerinin ölçeklenebileceği sağlam bir zemindir. Örneğin Afrika’da yapılan sağlık ve altyapı yatırımları, Türkiye’de geliştirilen YZ tabanlı kamu hizmetleriyle desteklenebilir. Türk Devletleri Teşkilatı ise YZ ve Yeni Teknolojiler Konseyi kurarak, Türk dillerine dayalı çeviri sistemleri, dijital kimlik çözümleri ve akıllı şehir uygulamaları geliştirebilir.

Politika Öncelikleri ve Kurumsal Vizyon

Türkiye’nin bu vizyonu gerçekleştirebilmesi için öncelikle kurumsal kapasitesini güçlendirmesi gerekmektedir. Bölgesel iş birliğini teşvik eden ulusal YZ araştırma kurulları oluşturulmalı; gelişmekte olan ülkelerle ortak Ar-Ge çalışmaları için kamu fonları ayrılmalıdır. Yurt dışında “teknoloji büyükelçilikleri” kurulmalı; bu yapılar, sadece diplomasi değil, girişim yatırımları, dijital eğitim ve uluslararası standart belirleme işlevleri de görmelidir.

Türkiye ayrıca, İstanbul veya Ankara merkezli transnasyonel dijital kurumlar inşa ederek dijital yönetişimin merkezlerinden biri hâline gelebilir. Örneğin, Türk Dijital Standartlar Kurumu, Ortadoğu-Afrika Siber Güvenlik Merkezi veya YZ Etik Gözlemevi gibi yapılar, Türkiye’yi sadece bir kolaylaştırıcı değil, aynı zamanda bir norm girişimcisi konumuna taşıyacaktır.

Küresel Kodlar Yazılırken Türkiye’nin Rolü

Önümüzdeki on yıl, en iyi teknolojiyi kim geliştirdiğinden ziyade, bu teknolojilerin nasıl kullanılacağına ve kimler tarafından yönetileceğine kimin karar vereceğiyle belirlenecektir. Geleceğin düzeni, teknolojik yeterliliğe ve normatif liderliğe dayalı teknopolaritelerden oluşacaktır. Türkiye, hem stratejik konumu hem de öncü devlet vizyonuyla bu ağın merkezinde yer almaya adaydır.

Tarih bize şunu öğretmiştir: Küresel düzeni şekillendirenler her zaman en büyük olanlar değildir; ilk adımı atanlar, başkalarını bir araya getirenler ve güçlü alternatifler sunanlardır. Günümüzde YZ yönetişimi üzerine süren küresel tartışmalar, ya Batılı ya da otoriter sesler tarafından domine edilirken; Türkiye gibi teknolojik olarak donanımlı aktörler, dijital geleceğini kendi yazmak isteyen ülkeler için üçüncü bir yol sunmaktadır.

Teknopolar çağ ilerledikçe, Türkiye’nin öncü devlet olarak izleyeceği yol; sadece dış politikasını değil, aynı zamanda küresel kimliğini de dönüştürecektir. Teknolojik yenilik ile diplomatik girişimciliği bir araya getirerek; Türkiye, yalnızca orta ölçekli güçler arasında öne çıkmayacak, aynı zamanda 21. yüzyılın kurumlarını ve normlarını yazan başlıca mimarlardan biri olacaktır. Geleceğin yönetişimi bugün kodlanmaktadır, ve Türkiye, bu kodun başyazarı olmaya adaydır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu