YAZARLAR

FUNDA KARAYEL / Soykırıma karşı bir balerin

3. Uluslararası Yeditepe Bienali, Gölge Varsa Işık da Var temasıyla kapılarını açtı. İstanbul’un tarih kokan mekânları bu yıl yalnızca sanatın zarafetini değil, insanlığın vicdanını da ağırlıyor. Bienalde en dikkat çeken eserlerden biri sekiz yaşındaki Ayşe Mila Vergili’ye ait Filistinli çocukları yıkımın ortasında resmeden eser… Henüz 8 yaşındaki bir çocuğun yaptığı resim, dönen bir balerinin bile umut olabileceğini anlatıyor

İstanbul‘un gölgelerle bezeli tarihi yapılarında bu yıl üçüncüsü düzenlenen Uluslararası Yeditepe Bienali, sadece klasik Türk sanatlarının zarafetiyle değil; insanlığın en derin yaralarına ayna tutan çocuksu bir sezgiyle de açılıyor. Ve bu sezginin adı: Ayşe Mila Vergili. Sekiz yaşında bir çocuğun yaptığı resmin önünde durmak, kimi zaman bir felsefe metnini okumaktan çok daha sarsıcı olabilir. Çünkü orada ne kurgu vardır ne hesap; yalnızca saf duygu ve sezgiyle dünyaya yöneltilmiş bir soru: “Mutlu bir dünya neden bu kadar zor?” “Filistin‘deki yıkık dökük binalardan esinlendim. Bir balerin yaptım, çünkü o döndükçe çocuklar mutlu oluyor” diyor Mila…

Gölge ile ışığın birbirine değdiği bu bienalde, küçük bir çocuğun vicdanı en yüksek sesle konuşan eser oluyor: Gölgede Umut… Savaşın yıktığı taşların ortasında dönen bir balerin var. O döndükçe çocukların gülümsediğini hayal etmiş Mila. Resminde, gölgelerin arasında bile ışık sızıyor: Gölge varsa ışık da var.
Bu yıl bienalin teması, yalnızca sanatsal değil, aynı zamanda felsefi bir iddia. Zira gölgenin varlığı bile ışığın ispatıdır. Bienalin sergi alanlarından Yedikule Hisarı‘nda, taşların arasından süzülen ışık huzmeleriyle bütünleşmiş eserlerin her biri, bu iddiayı teyit ediyor. Ama Mila’nın çalışması sadece bir eser değil, bir duruş olduğunu unuttuğumuz çağda, bir çocuğun tokadı: Balerin dönsün, dünya dönsün, savaş dursun!

KÜÇÜK BİR RESSAM, BÜYÜK BİR AYNA
Üç yaşından beri duygularını resimle ifade eden Ayşe Mila Vergili ismini not edin. Çünkü onun resmi sadece bir bienal eserinden ibaret değil; çağımızın vicdan testidir. Sekiz yaşında bir çocuk, estetikle etik arasında kurduğu köprüyle hem klasik hem çağdaş olmayı başarıyor. Bu yazıyı yazarken, bienalin kapanış saatine kadar Mila’nın resmi önünde birkaç defa daha durdum. Her seferinde başka bir şey fark ettim: Gölgede saklanan bir kuş silüeti, balerinin ayak ucundaki bir gözyaşı, fondaki bir çiçek… Ve her defasında içimden aynı cümle geçti: Bazı çocuklar yalnızca büyümüyor, bizi büyütüyor.

18 HAZİRAN’A KADAR DEVAM EDİYOR
3.Uluslararası Yeditepe Bienali İstanbul’un üç önemli mekanı olan Yedikule Hisarı, Sirkeci Garı Ambarlar ve Nuruosmaniye Camii Mahzen, bienalin sergi alanları olarak tasarlandı. Toplamda 215 eser, 263 sanatçının imzasını taşıyor. Farklı ülkelerden 30 sanatçının da katılım gösterdiği bienalde, küratörler Fatih Ömeroğlu ve Furkan Türkyılmaz’ın rehberliğinde, gölge ve ışığın sanatsal yorumu üzerine derinlikli bir bakış açısı sunuluyor.

DİKKAT ÇEKEN ESERLER

GÖLGE ETME
Sirkeci Garı Ambarlarında Bienali gezerken ilk dikkatimi çeken Gölge Etme eseri oldu: Gölge etme, başka ihsan istemem… Eserde Diyojen’in meşhur ifadesine yer verilerek, izleyicinin kendi varoluşu üzerine düşünmeye davet edilmesi amaçlanıyor. Diyojen’in dünyevi değerleri istemeyen duruşu, dış dünyanın karmaşasından sıyrılmış, ihtiyaçların en aza indirildiği, kendine yeten bir varoluşun sembolü olarak imgelenmiştir. Bu açıdan, eserin kompozisyonu, izleyiciyi dünyevi ihtiyaçlardan uzaklaşmaya, gündelik alışkanlıklarını sorgulamaya ve varlığını bu basitlik içinde düşünmeye yönlendiriyor.

AMEL DEFTERİ
Karşımdaki eserin ana omurgasını oluşturan defter düşüncesi, her yeni doğan bireyin amel defterinin başlaması fikrinden yola çıkmış. Bu düşünce; Çin kitap kültüründe kullanılan Ejder Kitap formu ile bütünleştirilmiştir. Amel defterinin uzunluğu ve amel defterine yansıyan durum, bireyin bağımsızlığı ile nesneler arasındaki bağı, güncel hayatın devamı ve arasındaki ilişki defter üzerindeki yansımalar ile irdelenmiştir.

İSİMLER DEĞİŞİYOR
Bienalin en çarpıcı işlerinden biri Enes Hakan Tokyay’a ait. Filistin’deki trajedi, bu mağaranın en somut örneklerinden biridir. Eser, yalnızca bir enstalasyon değil, adeta bir uyanış çağrısıydı. Savaşın yalnızca tanklarla değil, haber bültenleriyle de yürütüldüğünü çarpıcı biçimde gözler önüne seriyordu. Chomsky’nin ‘rıza üretimi’ kavramını ve Orwell’in distopyasında resmedilen manipülatif dil oyunlarını hatırlatan bu çalışma, bizi medya eliyle yaratılan gölgelere değil, o gölgelerin kaynağına bakmaya davet ediyor. Bir mahkumun karanlık mağaradan aydınlığa çıkışı gibi, hakikati görmek cesaret, sorumluluk ve çoğu zaman da acı veriyor. Sartre’ın dediği gibi, fark etmek özgürlüğün ilk adımıysa, bu eser sessizliği bozan güçlü bir çığlık: Gölgeleri değil, gerçeği gör!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu