YAZARLAR

FUNDA KARAYEL / Sonbaharda İtalya

Sonbahar yaklaşırken restoran masalarında aynı soru dolaşıyor: “Bu mevsim İtalya‘da nereye gitmeli?” Roma mı, tarih kokan taş sokaklarıyla büyüleyen Floransa mı, yoksa altın rengine bürünmüş tepeleriyle Toskana mı? Cevap belki de hepsi…

Havada sanatın, tarihin ve aşkın kokusu var. Sonbahar Roma‘yı bir başka büyülüyor; ılık rüzgarlar antik taşlara dokunurken, tur kalabalıkları azalmış, şehir yerli halkın temposuna dönmüş durumda. Bu mevsim, 2500 yıllık tarihe sahip Roma sokaklarında yürürken, geçmişle bugünün birbirine karıştığı o büyülü hissi yaşamanın tam zamanı. Roma’da başlayan yolculuk sizi Rönesans’ın doğduğu Floransa‘ya, ardından pastoral güzelliğiyle ruhu dinlendiren Toskana‘ya taşır. Her şehir, farklı bir çağın ruhunu yaşatır; her sokak, başka bir tablo gibidir. Roma’ya adım attığınız anda, hafif esen rüzgarla birlikte tarihin kokusu sizi sarıyor. Sanat, aşk, savaş, barış, trajedi…

Hepsi bu şehirde yaşanmış. Michelangelo‘dan Caravaggio‘ya, Raphael’den Bernini’ye uzanan bir sanat tarihi, her köşede bir heykel ya da freskle karşınıza çıkıyor. Belki de Roma’nın en büyüleyici yanı, bu şehrin kendiliğinden bir açık hava müzesi oluşu. Aşk Çeşmesi (Fontana di Trevi) bu romantizmin simgesi. Dünyanın dört bir yanından insanlar buraya gelip dilek tutuyor. Ben kitabım için bol bol baskı diledim ama kabul edelim, aşk da eksik olmamalı! Bu şehir, her defasında yeniden aşık olmanızı sağlıyor. İster birine, ister sanata, ister sadece hayata. Aşk çeşmesinden sonra hemen yakınındaki İspanyol Merdivenleri’ne çıkıyorum burası tüm dünyadan farklı kültürlerden insanlığın buluşma noktası. 1726’da tamamlanan merdivenlerde her milletten insan oturur, sohbet eder, fotoğraf çeker ya da sadece Roma’yı izler. Bernini’nin küçük ama zarif havuzu ve tepesindeki Trinità dei Monti Kilisesi manzarayı tamamlar. Renk renk çiçeklerin arasında yukarı çıkıp Roma’yı seyretmek, şehre duyulan hayranlığı bir kez daha tazeler.

SANATIN YENİDEN DOĞDUĞU YER / FLORANSA
Trenle Floransa’ya vardığınızda sizi Arno Nehri ve Ponte Vecchio karşılar. Michelangelo’nun “David” heykelini görmek için Galleria dell’Accademia’ya uğrayın; ardından Uffizi Galerisi‘nde Rönesans’la baş başa kalın. Şehrin tepesi Piazzale Michelangelo’dan gün batımını izlemek, “La dolce vita”nın anlamını size hatırlatır. Floransa aynı zamanda modanın, derinin ve zarif kafelerin şehri bir kahve molası vermeyi unutmayın.

ROMA’DA GÖRMENİZ GEREKEN YERLER
COLOSSEUM: Roma’nın ölüm arenası, tarihin en dramatik sahnelerinin yaşandığı yer. 2000 yıllık bu dev yapı, hâlâ etkileyici bir güçle ayakta.
PANTHEON: “Tanrı’nın Gözü” olarak anılan kubbesiyle mimarlık tarihinin mucizesi. Rafaello’nun mezarı burada.
FORUM ROMANUM: Antik Roma’nın kalbi; tapınaklar, sütunlar ve bazilika kalıntılarıyla geçmişi adeta gözler önüne seriyor. Castel Sant’Angelo, Tiber Nehri kıyısında görkemli duruşuyla hem kale hem müze olarak ziyaret edilebilir. Sanatseverler için ise Galleria Borghese, Bernini ve Caravaggio’nun başyapıtlarını görmek için ideal bir durak. Eğer zamanınız varsa, Trastevere semtinde dar sokaklar ve canlı kafeler arasında kaybolmak, Roma’nın yerel ruhunu hissetmek için mükemmel bir seçenek.

NE YENİR?
Roma’da yemek sadece bir ihtiyaç değil, adeta bir ritüel. Şehre sırf yemek yemek için gelen gurmeler var çünkü burada bir tabak makarna, sadece makarna değildir; tarih, gelenek ve duygu taşır. Her lokmada bir Roma hikayesi gizlidir. Bir dilim “pizza al taglio”, sokakta yürürken elinizdeki sıcak mutluluk gibidir. “Cacio e pepe”nin sade ama kusursuz uyumunda, Roma’nın zamansız zarafeti hissedilir. Tatlıya geçince “gelato” bir çocukluk neşesi gibi gelir, hafif, serin ve mutluluk verici. Ve tabii kahve; bir İtalyan espresso’su, sabahın ya da öğleden sonra molasının ritüeli, şehri adeta bir kadeh aromayla keşfetmenizi sağlıyor.

KÜÇÜK DEVLET VATİKAN
Dünyanın en küçük devleti, ama sanatsal ve ruhani etkisi devasa. Michelangelo’nun Sistine Şapeli, San Pietro Bazilikası ve Papalık Sarayı mutlaka görülmeli.

TOSKANA’YA KAÇAMAK
Roma’dan yaklaşık 3 saatlik tren yolculuğuyla ulaşabileceğiniz Toskana, üzüm bağları, lavanta tarlaları ve sonsuz tepeleriyle İtalya‘nın pastoral yüzünü sunuyor. Roma ve Floransa’nın enerjisinden sonra Toskana tam bir huzur kaçamağı. Sonsuz tepeler, taş köy evleri, zeytin ağaçları, bağ bozumu manzaraları… Hepsi tablo gibi. Siena, San Gimignano ve Montepulciano köylerini mutlaka görün. Burada şarap tadımı yapabilir, ev yapımı makarna yiyebilir, akşam güneşiyle kızaran tarlalarda yürüyebilirsiniz. Özellikle sonbahar, Toskana’yı görmek için en büyüleyici dönem.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu