YAZARLAR

FUNDA KARAYEL / New York’ta yapay zekayla buluşma kafesi açılıyor

Bir noktada bir şeylerin fazla ileri gideceğini biliyorduk ama kimse bunun “AI ile romantik buluşma kafesi” şeklinde tezahür edeceğini tahmin etmiyordu. Dünyanın ilk yapay zekâ flört kafesi, Aralık ayında New York‘ta kapılarını açıyor. Adı da EVA AI Café. Yani artık yalnızlık, utangaçlık ya da kötü geçen buluşmalar bahane değil; çünkü teknoloji sizin yerinize kendini ayarlıyor.

Spike Jonze‘un 2013’te çektiği Her filmi, çıktığında “Hadi canım, bu kadar da değil” dedirtmişti. Joaquin Phoenix‘in kulaklığındaki Samantha‘ya aşık olmasını bilimkurgu diye izlemiştik. Oysa meğer film değil, geleceğin teaser’ıymış. Aradan on küsur yıl geçti, dünya “Biz böyle değildik” demeye fırsat bulamadan, sinema perdesi gerçeğe dönüştü. EVA AI’ın verilerine göre, 30 yaş altı erkeklerin neredeyse üçte biri, kadınların ise dörtte biri yapay zeka “partnerleriyle” zaten duygusal bağ kurduğunu söylüyor. Hikaye paylaşıyorlar, sırlarını döküyorlar, ilişkiler inşa ediyorlar. Tek eksik? Yüz yüze buluşma. O da halledildi. Yeni açılacak pop-up kafede, insanlar AI “sevgilileriyle” romantik bir akşam geçirebilecek. Mum ışığı eşliğinde, ekranda beliren bir yüzle.

Bir masanın bir tarafında siz, diğer tarafında kodlarla örülü mükemmel partneriniz. Esprileri tam zamanında, duygusal desteği sınırsız, trip atmıyor, mesajınıza anında dönüyor, böyle bir ilişkiyi gerçek hayatta bulmak zaten imkansıza yakın. Kafenin mottosu açık: “Gerçek buluşmanın tek eksiği fiziksel mekandı.” Elbette! İnsanlık olarak iletişim becerilerimizi, flört yeteneklerimizi, göz göze bakınca cümle kuramama anlarımızı çöpe atmak üzereyiz; çünkü yapay zeka zaten hepimizden daha sabırlı, daha anlayışlı ve itiraf edelim daha problemsiz.
Bu noktada sormadan edemiyor insan:

İlişkiler mi çok zorlaştı, yoksa biz mi kolaya kaçmaya biraz fazla alıştık?
Evet, bu da oldu sonunda.
İlk buluşma heyecanını bile outsource ettiğimiz bir çağdayız. Ve belki de asıl bilimkurgu şimdi başlıyor. Daha neler duyacağız bakalım, ben 2026 için şimdiden çok heyecanlıyım.

YILIN KELİMESİ NEDEN PARASOSYAL OLDU?
2025 dediğimiz şey aslında tek bir takvim yaprağı değil; milyonlarca ekranın ışığında şekillenen bir toplumsal duygu hali. Yıl kapanmaya hazırlanırken, kelimeler yine bizden hızlı koşuyor. Çünkü her yeni kavram, hem zamanın nabzını tutuyor hem de onu tanımlayacak yeni bir dile ihtiyaç duyuyor.

Geçtiğimiz hafta Collins Dictionary, yılın kelimesi olarak ‘Vibe Coding’i seçti. Yani aslında bir ortamın, bir anın, bir hissin mimarisini kodlamak… Havanın, enerjinin, o görünmez titreşimin nasıl yaratıldığını tanımlayan bir kavram. Bir bakıma hepimizin gündelik yaşamda amatörce yaptığı şeyi ruh halimizi mühendislikle karıştırmayı sözlüğe soktu. Cambridge ise daha başka bir yerden konuştu: ‘Parasosyal.’
Bugüne kadar akademik literatürde sakince bekleyen bu terim, yapay zekâ sohbetleri, influencer hayatlarının yakın plan çekimleri ve internet ünlülerinin 7/24 erişilebilirliği sayesinde artık ana akım bir kelime. Bize hiç tanımadığımız biriyle, bir karakterle, bir yapay zekayla ya da bir hikayeyle kurduğumuz tek taraflı yakınlığı anlatıyor. Üstelik kelime yeni değil; Horton ve Wohl 1956’da TV izleyicisinin ekran karakterleriyle kurduğu “uzaktan yakınlık” için bu kavramı icat etmişti. O zaman televizyon vardı; bugün tüm dünya avuç içimizde. Ve bu ‘yakınlık’ meselesi artık daha da karmaşık. Çünkü parasosyal ilişki sadece bir hayranlık değil; karşılıksız bir duygusal sadakat, bir tanınıyor olma yanılsaması ve kimi zaman da boşluğu doldurma çabası. Cambridge’in örneklerinde bu yılın en çok konuşulan sahnelerinden biri var: Taylor Swift’in Travis Kelce ile nişan haberine, sanki yakın arkadaşlarıymış gibi kalpten tebrikler gönderen milyonlar. Gerçek tanışıklığın önemi yok; bağlılık duygusu yeterince güçlü.
Bu kelimenin neden bu kadar önemli olduğunu buradan anlıyoruz: Dijital kültürün yeni psikoloji haritasını çıkarıyor.

Tek taraflı yakınlık nasıl kuruluyor? Tüketim davranışlarımızı nasıl biçimlendiriyor? Gerçek ilişkileri nerede gölgede bırakıyor? Ekonomi, etik, güç dengesi, mahremiyet hepsi bu tek kelimenin gölgesinde yeniden tartışılıyor. Ve mesele sadece ‘parasosyal’ de değil. Cambridge bu yıl 6.000 yeni kelime ekledi. Dil büyüyor çünkü dünya büyüyor. ‘Slop’, yapay zeka tarafından üretilen düşük kaliteli içerik çöplerini anlatırken; ‘memeify’ bir kareyi, bir anı, bir kişiyi kültürel bir şakaya dönüştürmenin hızını tanımlıyor. ‘Delulu’, ‘skibidi’, ‘tradwife’… Yeni nesil dijital karmaşanın sokak jargonu bile sözlüğe sığmak zorunda kalıyor.

BAĞLARIN YENİ İSMİ VAR
2025’in sonuna yaklaşırken kelimelerin bize söylediği şey net: Teknoloji değişiyor, platformlar değişiyor, ama insanın hikaye anlatma ve bağ kurma ihtiyacı hiç değişmiyor. Sadece artık bu bağların yeni bir adı var. Yeni bir dili, yeni riskleri ve çok daha geniş bir yankı odası. Ve belki de en önemlisi şu: Her yeni kelime aslında bize bir uyarı. Kime yakınlaştığımızı, kimden uzaklaştığımızı, kimi tanıyormuş gibi yaptığımızı ve kimi hiç gerçekten tanımadığımızı hatırlatıyor.
2025, kelimeler üzerinden kendi otobiyografisini yazıyor. Biz de okuyoruz, anlamaya çalışıyoruz, arada bir fazla yakınlaşıp sonra mesafeyi yeniden ayarlıyoruz. Dijital dünyanın tüm parıltısına rağmen, insanın en zor öğrendiği şey hâlâ aynı: Gerçek ilişki ile hissedilen ilişki arasındaki ince çizgi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu