FUNDA KARAYEL / Koku bilinçdışı çekimin anahtarı mı?

Bazı insanlar vardır, ilk görüşte ‘iyi biri’ deriz, bazılarıysa saniyeler içinde içimizi daraltır. O meşhur cümle devreye girer hemen: “Ben insan sarrafıyım.” Gözünden anlar, ses tonundan yakalarsın, duruşundan okursun… Ama kabul edelim, çoğu zaman bu sezgi, içgüdü dediğimiz şeyin adını koyamayız. İşte şimdi koyabiliyoruz. Cornell Üniversitesi‘nde yapılan bir araştırma, sosyal ilişkilerin görünmeyen kahramanını ortaya çıkardı: Koku hafızası. Evet, yanlış okumadınız. Meğer bizim “Ben insanı bakınca anlarım” dediğimiz şeyin altında hissettiğimiz aslında o kokunun etkisiymiş yani burun biz bilmeden içimizdeki en çalışkan dedektifmiş. Araştırmada kadın katılımcılara, hiç tanımadıkları kişilerin giydiği tişörtler koklatılmış ve “Bu kişiyle arkadaş olur musun?” diye sorulmuş. Ardından aynı kişilerle sadece dört dakikalık bir sohbet…
İlginçtir, kokuya göre yüksek puan alanlar, yüz yüze görüşmede de sempatik bulunmuş. Demek ki ilk izlenimlerin perde arkasında, kelimelerden önce, görüntüden çok önce koku devreye giriyor. Parfüm değil bu; saçın şampuanı, evinin sabunu, vücudunun ten kokusu… Bilinçdışı bir radar çalışıyor burnumuzda. Duygusal bağ kurmadan önce kokuyla bir bağ kuruyoruz. Ve belki de bu yüzden bazı insanları “nedensizce” seviyoruz. Belki de bu yüzden bazı sohbetler daha başlamadan bitiyor. Şimdi dönüp hayatıma bakıyorum. Bir türlü ısınamadığım insanlar, hiç sebep yokken yakın hissettiklerim… Hepsi açıklanabilir bir hale geliyor. Çünkü ben o insanları kokusundan tanımışım. Bilmeden tanımışım. Ama tanımışım ve sevmişim.
İKLİM AKTİVİSTLERİ VE BOĞA
Bazı şeyler vardır, eksikliğiyle bile hissedilir. Mesela bir eylem olur, büyük olur, sembolik olur ama ortada ne bir pankart, ne bir megafon, ne de bir yapış yapış performans yoktur. Hemen sorarız: “Eee, nerede bu iklim aktivistleri?” İşte o an geldi. Ortaya çıktılar. Hem de öyle bir yerden ki, tam Wall Street‘in kalbinden, finansın en şatafatlı sembolünden: Boğa heykelinden. Extinction Rebellion adlı çevreci grup, meşhur bronz boğaya neon yeşili boya sıkarak üstüne de ‘Greed = Death’ (Açgözlülük = Ölüm) yazdı. Evet, tam anlamıyla Wall Street’in burnunun dibinde “Bu iş böyle yürümez” dediler. Ve bunu 56. Dünya Günü’nde, yıllardır çevresel felaketleri görmezden gelen sistemin göbeğinde yaptılar. Bir aktivist, boğanın boynuna çıkıp oturmuş. New York Polisi gelmiş, “Haydi aşağı” demiş. Ama olan olmuş zaten. Eylem bitince boyayı kendileri temizlemişler. Çünkü doğaya saygı, vandalizmin değil, protestonun içinden çıkmalı demişler belli ki. Bu da yeni nesil aktivizmin cilası. Bir heykel… sadece bir bronz heykel değil bu. Kapitalizmin gövde gösterisi. 1989’dan beri orada duruyor, Arturo Di Modica’nın ellerinden çıkmış, bir göçmenin hayali belki ama yıllar içinde paranın maskotu olmuş. Şimdi biri çıkıp “Bu boğa değil, bu yalanın vücut bulmuş hali” deyince işler karışıyor tabii. Ben demiştim. Hani bazı protestolar eksik kalır ya, gürültü var ama ruh yok dersin. İşte bu eylem onun tam tersi. Bir sprey boya, bir kelime ve bir anlık duruş… Kimi ‘vandallık’ diyecektir, kimi ‘sanat’. Ama asıl mesele mesaj: Bu boğa koşuyor ama nereye?
KARTOPU ETKİSİ MESELESİ
Son günlerde en çok duyduğum şey, kartopu etkisi. Nedir bu etki? Bazen hayatı değiştiren en büyük dönüşümler, en küçük adımlarla başlar. Psikolojide ve başarı literatüründe sıkça yer bulan kartopu etkisi, tam da bunu anlatır: Küçük bir hareket, zamanla büyür, ivme kazanır ve sonunda dev bir değişimi beraberinde getirir. Her gün yalnızca 500 sayfa okumak kulağa çılgınca ya da imkansız gelebilir, ancak bu alışkanlık bir ayda 15 bin sayfa, yılda 180 bin sayfa eder. Düşünün, bu neredeyse bir akademik kütüphaneyi yutmak gibi bir şey! Bilgi birikiminiz, kelime dağarcığınız, hatta dünyaya bakış açınız dramatik şekilde değişir. Başta zor gelebilir ama tıpkı bir kartopunun yokuş aşağı yuvarlanması gibi, her sayfa bir sonrakini kolaylaştırır. Önemli olan, başlamak ve devam etmektir; çünkü büyük değişimler, küçük ama tutarlı eylemlerle olur.