YAZARLAR

FUNDA KARAYEL / Bir karar, bin hayal: Harvard yolları kapandı mı?

Amerika‘nın gözbebeği, dünyanın en prestijli üniversitelerinden biri olan, sadece akademik değil kültürel bir sembol olan Harvard’da bir türlü sular durulmuyor. Trump yönetimi, geçtiğimiz günlerde Harvard Üniversitesi‘nin yabancı öğrenci kabul etme hakkını iptal etti. Gerekçe mi?
Kampüste ‘antisemitizm ve şiddet içeren eylemlere göz yumulduğu’ iddiası.
İç Güvenlik Bakanlığı’nın açıklamasına göre, artık Harvard ‘güvenilir bir kurum’ değil. Oysa sadece birkaç ay önce bu üniversiteye sağlanan 2,2 milyar dolarlık devlet desteği de kesilmişti.
Ve Harvard ne diyor?
“Bu karar yasadışı ve misilleme amaçlıdır.”
Harvard deyince akla ne gelir?

Burslu öğrenciler, küresel araştırmalar, Nobel ödülleri, entelektüel özgürlük, ifade hürriyeti, bilgiye aç gençler… İşte şimdi o sembol böyle olaylarla anılıyor. Şimdi bazıları diyecek ki:
“Canım, Harvard da kusursuz değil, antisemitizm varsa elbette müdahale edilir.”
Elbette. Suç varsa hukuk işler. Ama şimdi biraz gerçekçi olalım. Bazen tek bir karar, binlerce hayale denk gelir. Ve bazen bir yönetmelik, sadece bir okulun değil, onlarca ülkenin gençlerinin umutlarını da etkiler. Ama yine de inanıyorum: Bu karar kalıcı olmayacak. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri, tarih boyunca tartışmalarla ve hatalarla ama aynı zamanda düzeltmelerle de yol almış bir ülke. Amerika’nın en güçlü yanı, kendi iç sesine kulak verebilmesidir. Ayrıca unutmayalım: Bu sadece Harvard meselesi değil. Bu, eğitime inanan binlerce insanın ortak meselesi. Bekleyelim yeni kararı görelim ama bilgiye, emeğe, umuda inanan insanlar her zaman kazanır.

BU DAVANIN İÇİMİZE SİNMEMESİ ÇOK NORMAL
Ben şoktayım. Gerçekten. İçim yanıyor, kelimeler tükeniyor. Artık konuşmak da faydasız, dövünmek de. Şunu net söylemek istiyorum: Bitti. Para her şeyi satın alıyor, vicdan dahil.
Mart 2024. İstanbul Eyüpsultan.
Bir çocuk, babasının arabasını alıyor, hız yapıyor, bir cana mal oluyor.
Sonra ne oluyor? Annesi çocuğunu alıp kaçıyor. Bildiğiniz gibi değil, gerçekten kaçırıyor. Ülke dışına. Adaletten kaçırıyor. Hepimiz o an dedik ki: “Yok artık bu kadar da olmaz.”
Ama oldu.

Daha kötüsü oldu. Bugün, o kazada hayatını kaybeden Oğuz Murat Aci’nin eşi Şükriye Aci, Eylem Tok ve Timur Cihantimur hakkındaki şikayetini geri çekti. İnsanların boğazında düğüm olan soruyu sormak zorundayım: Nasıl?
Ne oldu da bu dava bu noktaya geldi?
Ne oldu da “Babamın katilinin parasıyla büyüyeceğime ölürüm daha iyi” diyenler bir kenarda dururken, bir annenin adalet talebi sustu? Bu sorularla baş başayız şimdi.
Ve evet, Özer Aci’nin dediği gibi: “Benim oğlumun kanını sattı.” Ağır mı bu söz? Evet. Ama bu ülkenin her bir vatandaşı o cümlede kendi kırgınlığını buldu: “Aç kalacaktı, susuz kalacaktı ama satmayacaktı.”
Bazı şeyler vardır ki açlıkla, yoksullukla açıklanamaz. Bazı kararlar, sadece vicdan terazisinde tartılır. Herkes konuşuyor:
“Sizin oğlunuz olsaydı, siz ne yapardınız?” “Eşiniz ölse, onun kan parasını alır mıydınız?” Tamam, herkes büyük laflar ediyor. Ama bir yanda da öyle insanlar var ki, şunu diyebiliyor hala: “Bu parayı ömür boyu kazanamam ama yine de almayayım, içime sinmez.”
İşte o yüzden bu dava, sadece bir trafik kazası davası değil. Bu dava, bu ülkenin adalet algısının turnusol kağıdı.
Ve o kâğıt simsiyah çıktı. Biliyorum, kimse yaşamadan bilemez. Ama bazı şeyleri görmeden de, anlamadan da hissedersin. İçine sinmez. Benim içime sinmedi.
Vicdanı olan kimsenin de içine sinmedi. Çünkü bu dava artık bir adalet davası olmaktan çıktı ve artık acı bir fiyat listesi haline geldi. Ve yine biliyorum, bazı insanlar her şartta büyüdü. Babası olmadan büyüyen çocuklar, 100 milyon TL’siz okudu, direndi, çalıştı ama bu dava benim içime sinmedi. Bu ülkenin de sinmedi. Ve kimse bize, bu satırları yazarken “Sen ne yaşadın ki” demesin. Biz yaşamadık belki ama vicdan taşıyoruz, o yetiyor zaten.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu