YAZARLAR

FİKRET TOPAL / 24. Yılında AK Parti Ve Siyasetin Dönüşümü

Türk siyasetinin 1990’lı yılları siyasal istikrarsızlığın ve çeşitli düzeyde krizlerin olağan-sürekli görüldüğü bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yıllarda siyasal-toplumsal sorunlar görmezden gelinip üst üste yığılmış ve bunların çözümüne yönelik aksiyon alacak güçlü ve etkili iradenin varlığı her geçen gün daha da hissedilir bir düzeye erişmiştir. 14 Ağustos 2001 yılında kurulan AK Parti’nin kuruluş yılları da toplumsal, ekonomik ve siyasal krizlerin uzun yıllardır sürdüğü ve artık iç içe geçtiği bir döneme rastlamaktaydı.

Siyasal Alanda Krizler Dönemi

Birikmiş sorunların üstüne 1999 depremi sonrası ortaya çıkan hasarın etkisi devam ediyordu. Şehircilik ve yerel yönetimler bağlamında temel hizmet alanlarında yaşanan toplumsal sorunlar bir türlü aşılamazken yoksulluk ise başka bir problem kaynağıydı. Deprem ve kısa süre sonra yaşanan 2001 krizi ekonominin küçülmesi ve milli gelirin düşmesini de beraberinde getirmiş, kısacası tüm ekonomik göstergeler alt üst olmuştu. Siyasal olarak ise 28 Şubat‘ın etkileri devam ediyor, siyasal partilere yönelik kapatma davaları ve siyasal aktörlere yönelik yasaklarla baskı artıyordu. Bununla beraber hem partilerin kendi içerisindeki hem de koalisyon hükümetinde bulunan partiler arasındaki krizler toplumun devlet ve siyaset kurumuyla da arasını açıyordu.

2000’li yılların başında siyasal aktörlere ve devlet kurumlarına duyulan güven düzeyi oldukça düşüktü. Siyasal partilerin büyük kısmı liderlik ve temsil noktasında bir kriz içerisindeydi. İktidarın ana aktörü DSP içerisinde krizler derinleşmiş ve çeşitli istifalar ardından 2002 seçimleri öncesinde İsmail Cem liderliğinde DSP milletvekillerinin yaklaşık yarısı Yeni Türkiye Partisi altında partileşmişti. Ecevit liderliğinde DSP, liderinin sağlık sorunlarıyla uğraşırken artık daha da güçsüzleşmişti. ANAP ve DYP gibi merkez sağ partilerse uzun bir dönemdir zaten irtifa kaybediyordu. CHP’de Deniz Baykal 1999 seçimleri sonrasında baraj altında kalınca görevi bırakmış, ardından geçtiğimiz günlerde rahmetli olan Altan Öymen genel başkan olmuştu. Ancak onun da yaklaşık bir yıl süren başkanlığı tekrar Deniz Baykal’ın genel başkan seçildiği 2000 yılının Eylül’ünde sonlanmıştı.

Millî Görüş geleneğini temsil eden partilerse zaten uzun bir dönemdir vesayetçi zihin ve yapılarla mücadele ediyordu. Nitekim 28 Şubat’ın vesayetçi mekanizmaları bu geleneğin partilerine ve aktörlerine yönelik baskısını daha da artırmıştı. 1999 seçimleri sonrasında 111 milletvekiliyle üçüncü parti olarak meclise giren Fazilet Partisi’nin (FP) Milletvekili Merve Kavakçı, başörtüsünden dolayı Meclis içerisinde yoğun protestolara maruz kalmış ve kısa süre sonra Kavakçı’nın milletvekilliği düşürülerek ardından da FP’ye yönelik kapatma davası açılmıştı. 2001 yılına kadar süren bu davanın sonucunda parti AYM tarafından “laiklik karşıtı eylemler” dolayısıyla kapatılmıştı. Diğer yandan 1998 yılında dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik okuduğu şiir gerekçesiyle açılan dava siyasal yasakla sonlanmıştı.

AK Parti’nin Kuruluşu

İşte bu atmosferde henüz kapatılmadan önce FP’ye yönelik baskılar farklı stratejilerin aranması gerektiğine yönelik tartışmaları da beraberinde getirmişti. Parti içinde Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde “erdemliler hareketi” olarak adlandırılan bir grup ortaya çıkmış ve 14 Ağustos 2001 tarihinde AK Parti’nin doğuşuna giden süreç başlamıştı. Nitekim böyle bir atmosferde gerçekleştirilen 2002 seçimleri krizlerin faturasını da eski partilere keserken yeni kurulan ve “tek başına işbaşına” sloganıyla seçimlere katılan AK Parti’yi iktidara taşımıştı. Bu tarih yeni bir devrin başlangıcı olarak kayıtlara geçecekti. Bu seçimlerle eski aktörlerin nerdeyse hepsi tasfiye olurken 1950-1960 arası yıllardan sonra ilk defa iki partili bir parlamento ortaya çıkmıştı.

Aslında kuruluş aşamasındaki sosyo-politik atmosfer AK Parti’ye neden ihtiyaç duyulduğunu ve toplumsal desteğin neden AK Parti arkasında biriktiğini gösterirken diğer yandan AK Parti’nin kimliğini de şekillendirdi. Nitekim kurulduğu tarihten 14 ay sonra girdiği ilk seçimlerle iktidara gelen AK Parti 23 yıldır kesintisiz bir şekilde Türkiye’yi bu kimliği sayesinde yönetmektedir. Muhafazakâr Demokrat olarak tanımlanan bu kimliğin merkezinde toplumsal değerler, kültürel gelenekler, milli irade ve özgürlükler gibi ilkeler bulunmakta.

24 Yılda AK Parti

AK Parti’nin kimliği ve değerleri bir siyaset ve eser-hizmet üretme perspektifiyle sorunları çözmek için somut adımlara da dönüşmüştür. Atılan somut adımlar zamanla toplumsal sorunları çözebilme ve talepler karşısında siyaset üretebilme becerisini AK Parti’nin kimliğinin en temel bileşenlerinden biri olarak ortaya çıkarmıştır. O tarihten bu yana bu kimlik çerçevesinde atılan adımlar sayesinde 367 krizi, 27 Nisan E-Muhtırası, 2008 ekonomik krizi, kapatma davası, 17-25 Aralık, 15 Temmuz Darbe girişimi gibi çeşitli krizler karşısında güçlü bir siyasal duruş sergilenmiş, değişim-dönüşüm siyasetiyle toplumsal destek sürdürülebilmiş ve böylece millete yönelik engeller aşılmıştır. Vesayet odakları karşısında yapısal reformlar ve siyasal sistemin değişimi gibi birçok önemli adım atılmış, Türk siyasetinde uzun yıllardır gerçekleştirilemeyen reformlar hayata geçirilmiştir.

Demokratikleşme ve reformlar vesayet odaklarının zayıflamasını sağlarken siyasetin normalleşmesine ve siyasal aktörlerin istikrarlı yapılar olarak ortaya çıkmasına da imkân tanımıştır. Attığı adımlar sayesinde krizleri çözme yeteneği kazanan AK Parti kendi kurumsallığını da zamanla güçlendirmiştir. Siyasal partilerin güçlü kurumsal mekanizmalar olarak ortaya çıkması için kriz atlatma ve çözme yetenekleri önemli bir göstergedir. Bugünün güçlü kurumsallaşmış partileri onlarca badireden geçerek istikrarlı örgütler olarak varlığını sürdürebilmişlerdir. Bu istikrar, partilerin yaşlanmasını ve hayatta kalabilmesini sağlar, diğer aktörlerinse gelecek beklentilerini şekillendirir.

İstikrarlı partiler, diğer aktörlerin gelecekte hesaba katması gereken kurumsallıklardır. Geleceğe yönelik önemli bir gösterge olan parti yaşı, iktidar tecrübesiyle beraber daha da değer kazanmaktadır. Böylece partiler kazandıkları yönetsel tecrübe ile istikrar kazanırlar. Kurumsallığı yüksek partilerin yer aldığı siyasal sistemlerde öngörülebilirlik daha yüksek ve beklentiler daha ılımlıdır. Siyasal istikrarın bir diğer ayağı da kurumsallaşma düzeyi yüksek siyasal partilere sahip olmaktır. Nitekim AK Parti de 23 yıllık kesintisiz iktidar döneminde onlarca badireyi aşarak kriz çözme yeteneği kazanmış ve kurumsallaşmıştır. Bu yetenek beraberinde siyasal sisteme de istikrar kazandırmıştır.

AK Parti reformcu kimliği ile ön plana çıkan ve toplumsal beklentiler doğrultusunda değişimden korkmayan bir parti olarak uzun yıllardır iktidarda kaldı ve bu becerisini 24 yıllık bir zaman diliminde oldukça pekiştirdi. AK Parti’nin bu kimliği Türkiye’ye karşı vesayetçi bir zihniyet ile bakan aktörlerin de zihinsel kodlarını değişime zorlasa da halen bu aktörlerin tam olarak dönüştüğünü söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla hem kendisini hem de siyaseti beraberinde dönüştüren AK Parti’nin demokratikleşme bağlamında misyonu devam ediyor. Tam da bu anlamıyla AK Partili yıllar değişim ve dönüşüm yılları olarak Türk siyasal hayatında şimdiden yerini aldı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu