FERHAT ÜNLÜ / Bir yolcunun vedası


Vedalara yabancı bir insanım. Bu; hem ‘yolcu’ konseptine oturmuş yaşam tarzımdan ileri geliyor; hem de son, asıl vadeye kadar da hepimizin zaten bu hayatta yolcu olmamızdan… 2002’de İngiltere‘de tanıştığım, Türkçe çevirisi olmadığı için yıllar yılı İngilizce kaynaklardan okumak zorunda kaldığım (şimdi çok şükür Türkçe çevirilerinin sürüsüne bereket) büyük Alman düşünürü Arthur Schopenhauer, irade adını verdiği yaşam, istenç kaynağının insanı dünyada neden bir başına bıraktığını -cümleleri hatırımda kaldığı kadarıyla- şöyle izah eder:
“Bir anne çocuklarını, ancak nihayetinde kendine döneceklerini bildiği halde yalnız bırakır. Anne, iradenin sonsuz hareket ve savaşımından sonra ölümle bizi kucaklar, o yüzden yaşarken bize karşı duyarsızdır.”
Bu dünyada hepimiz hancı değil, yolcuyuz. Uzun yıllar çalıştığı işyerine, hatta doğduğu şehre, ailesine, sevdiklerine ve sevenlerine karşı da bir yolcudur insan. Bütün ömrümü yolcu gibi yaşadığımı biliyorum. 27 Ağustos 1993 tarihinde Adana‘dan ayrılıp üniversite için İstanbul‘a geldim. İlk tanıştığım Türk yazarı olan Orhan Kemal‘e benzeyen emekli kondüktör Reşit Emmi ve oğlu, arkadaşım Hüseyin ile Adana İstasyonu‘ndan bindiğim günü daha dün gibi hatırlıyorum. 18 yaşındaydım; doğup büyüdüğüm, hayat stajımı yaptığım memleketimden ayrıldığımda. Bu gazetede ise 18 yıl 6 ay geçirdim. Şöyle bir alegori ile anlatayım: Bir insan ömrü açısından düşünürsek ilk çocukluk, çocukluk, ergenlik ve hatta reşitlik burada geçmiş.
Yalnızca benim gibi kripto hiperaktif, fazla hareketli biri için değil; herkes için uzun bir süre. 27 Ağustos 2016’da bende ömür boyu sır olarak kalacak bir vesile ile bu gazeteden ayrılma olasılığım gündeme gelmişti; ama kısmet dokuz sene sonrasına imiş.
32 yıl boyunca istihbaratla da uğraştığım için gerçek bilginin sırlar üzerine inşa edileceğine ikna olmuş bir insanım. Sır tutmak, hayatta daha fazla öğrenebilmenin yegâne yoludur. Burada, eski yuvamda 18,5 yıl boyunca yaşadığım önemli her şey, zihnimin 1131 numaralı kasasında kilitlidir. Çünkü Jung’un Freud öldükten sonra onunla ilgili bir tecessüs sorusuna verdiği yanıtta olduğu gibi; “Saygı yaşamdan daha uzun sürer.”
BENİ X KODUYLA DİNLEYENLER…
Bu gazetede Türkiye’nin 18,5 yıllık evrimine şahit oldum. Ben 27 Ocak 2007 tarihi itibarıyla gazetede kıdemli muhabir olarak işe başladığımda Hrant Dink öldürüleli 6 gün olmuştu. Yeni gladyo Gülen Terör Örgütü (Benim bu gazetede 2012’deki nitelendirmemle paralel devlet) o yılın haziran ayının 12’sinde Ergenekon operasyonlarını başlattı.
Zekeriya Öz denen dembesek (aptal) şeytan, 2008’de hiçbir illiyet bağı yokken, İngilizcesiyle irrelevant (alakasız) biçimde adımı Birinci Ergenekon İddianamesi’ne koydu, “Ferhat Ünlü’nün kim olduğu, ilişkilerinin ne olduğu araştırılmalıdır” kabilinden bulandırıcı cümlelerle… Hâlbuki beş yıl da telefonumu dinlemişlerdi gundiler X koduyla, ama halen kim olduğumu öğrenememişlerdi.
Kim olduğum belli. Adanalı çaycı Ramazan Ünlü’nün oğluyum. 01’in çekildiği Hürriyet Mahallesi’nde büyüdüm. Kendimi savunmayı ilk çocukluğumdan beri bilirim, ama 13 yaşından beri tek silahım kalem. Onu da elimden almaya Allah’ın izniyle kimsenin gücü yetmez. Yazmak, benim için vasıta değil; benim varoluş sebebim. İlk çocukluğumdan beri sorduğum bu dünyaya niye geldiğim sorusuna bulabildiğim anlamlı tek cevap. Öyle ki; adım Ferhat olmasına rağmen bu hayatta yazıdaki büyüyü, aşkta bile bulamadım.
Biz rızka; Yahudiler gibi lanet olarak değil, nimet olarak bakarız. Dünya; para, hatta bilgi anlamında bile her zaman istediğinizi vermez. Bize bu anlamda bir borcu yoktur, yalnızca biz ondan nimetleniriz. Ve dünyanın nimeti her yerdedir. Ama ben şimdilik Adana lafıyla gafamı dinleyeceğim ve giriştiğim büyük işi bitirip, ömrümün ilk otobiyografik bilim kurgu romanını tamamlayacağım.
Sonra muhtemelen daha fazla ekrana yöneleceğim, mesleğimiz evrim geçiriyor ve uyum sağlamayan ayakta kalamaz.
Bu medya grubunun gazetesinde özgürce yazabilmemi temin eden Turkuvaz Medya Yönetim Kurulu Başkan Vekili Serhat Albayrak’a yürekten teşekkür ederim. FETÖ’cü savcıların; yazılarımla ilgili operasyonlarını ve hatta olası bir cezaevi senaryosunu, ancak onun gibi dirayetli bir yönetici engelleyebilirdi. Bu süreçte hep destek olduğu için müteşekkirim.
Sabah Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni, otuz yıllık dostum Metin Yüksel’e, 19 yıllık yakın çalışma arkadaşım, kardeşim Abdurrahman Şimşek’e, Haber Müdürü kardeşim Nazif Karaman’a ve ismini veremediğim, yakın çalıştığım her arkadaşıma teşekkür ederim. Artık herkesle vedalaşma zamanı. Hakkınızı helal edin, benden yana helal olsun.