ESRA EZMECİ / Sessizce terk edilmek derin yara açar

Açıklama yapmadan hayatımızdan çıkan insanlar, ardında bir ayrılık değil, derin bir sessizlik bırakır. Bu yokluk, çoğu zaman kalbimizde en çok iz bırakan şeydir. Çünkü gitmek değil, sessiz gitmek yaralar en çok… Bir sabah yok olan birinin ardından kendinizi sorgulamayın. Bu sessizlik, sizin değil onun duygusal yetersizliğidir. Şimdi kendi hikayenizi yazma zamanı
Bazen bir insanın bir anda hayatımızdan silinmesi, sanki hiç tanışmamışız gibi davranması, bizi öyle bir boşluğa düşürür ki, anlatmakla bitmez. Hani eskiden telefonda uzun uzun konuştuğumuz, akşamları iyi geceler mesajları attığımız, sabah ‘Günaydın’ını eksik etmeyen o adam bir sabah kalkar ve sanki bir düğmeye basılmış gibi yok olur. Ne mesaj gelir, ne telefon çalar. Sanki o samimiyet, o paylaşılan anılar hiç yaşanmamış gibi. Ve biz kalırız ortada, anlam vermeye çalışırız. Ne oldu? Neyi yanlış yaptım? Bende bir eksiklik mi vardı?
SESSİZLİĞİN EN GÜRÜLTÜLÜ HALİ
Bir insanın göz göre göre, hiçbir açıklama yapmadan sırtını dönüp gitmesi, aslında büyük bir duygusal yük bırakır. Çünkü ortada görünür bir kavga, net bir ayrılık cümlesi yoktur. Ne bir “Ben bu ilişkiyi istemiyorum,” ne de “Bana zaman ver” diyen bir ifade vardır. Sadece sessizlik. Ama bilirsiniz ki sessizlik çoğu zaman en gürültülü cevaptır. Çoğumuz için bu sessizlik, sanki bizim değerimizin bir anda sıfırlandığı anlamına gelir. Oysa çoğu zaman mesele sizin değerinizi değil, karşı tarafın kendi duygusal kapasitesini anlatır. Bazı insanlar yakınlık kurmaktan korkar, sorumluluk almaktan çekinir, duygusal olarak yetişkin gibi davranmayı başaramaz.
Ama insan kalbi işin psikolojisini bilse bile yine de yaralanır. Çünkü gönül bilimsel açıklama dinlemez. Birinin yokluğunu açıklama yapmadan üstünü çizmesi, insanın özsaygısını incitir. O yüzden bu davranış bir çeşit duygusal kaçıştır.
İlişkiyi sürdürme gücünü bulamayan ama ayrılığı da açıkça dile getiremeyen kişinin en kolay yoldan sıvışmasıdır.
İLK BAŞLARDA TUHAF BİR ŞEY YOKTU
Hikayenin başlangıcı hep güzeldir. Size ilgi gösterir, merak eder, sorular sorar. Hızla güven kazanır. Hatta bazen “Hayatımda ilk kez birini bu kadar hızlı benimsedim,” gibi cümleler duyarız. O heyecan dolu günlerde her şey yolunda gibi görünür. Planlar yapılır, gelecekten söz edilir. Bu aşamada kişi sizi çok özel hissettirir. O yüzden ortadan kaybolduğunda bu ani kopuş beynimizde bir türlü yerli yerine oturmaz. O kadar yoğun duygudan bu kadar yoğun sessizliğe geçiş bir travmadır. Birçoğunuz bunu yaşamışsınızdır: “İki gün önce beni övüyordu, şimdi mesajıma cevap bile vermiyor.”
İşte bu ani dönüş, terk edilmekten daha karmaşık bir yara bırakır. Çünkü insanın kafasında hep bir “Acaba?” kalır. Acaba kötü bir şey mi yaptım? Acaba başına bir şey mi geldi? Acaba biri mi doldurdu?
SEBEBİ GERÇEKTEN BİZ MİYİZ?
Bir insanın sorumluluk almadan bir ilişkiden çıkması çoğu zaman onun olgunluk düzeyiyle ilgilidir. Elbette bazı durumlarda ilişkinin dinamiği de etkiler; fazla beklenti, aşırı baskı, hızlı ilerleme gibi şeyler. Ama şunu net söyleyeyim: Ne olursa olsun, sessizce kaybolmayı tercih etmek yetişkin bir yol değildir. Çünkü sağlıklı bir insan, duygularının değiştiğini bile açıklar. “Ben artık devam edemiyorum” demek cesaret ister. Ortadan kaybolmak ise cesaretsizliğin, suçluluk korkusunun ve konfor alanını terk edememenin işaretidir.
Yani bu davranışın sorumluluğunu size yıkmaya çalışanlara kulak asmayın. “Sen fazla değer verdin de ondan gitti” diyenlere inanmayın. Sevgi değer vererek yaşanır zaten. Asıl mesele, karşınızdaki kişinin bunu kaldıramayacak kadar duygusal kaçak oluşudur.
BİR GÜN VARDI, ERTESİ GÜN YOK
Ortadan kaybolmayı alışkanlık edinmiş kişiler genelde ilişkilerin başında fazla sıcak davranır. Size kısa sürede büyük sözler ederler. “Sanki yıllardır tanışıyoruz,” derler. İlk buluşmada bile size saatlerce hayat hikayelerini anlatabilirler. Sınırlarını çabuk kaldırırlar.
Sonra birden ne olur? Yakınlık gerçek olmaya başlar. Gerçek olunca korkutucu gelir. İşte o an beyinlerinde alarm çalar. “Bu ciddi bir şey oluyor, ben bunu taşıyamam,” derler. O yüzden çoğu, tam her şey yolunda görünürken yok olur.
Bu yok oluş bir anda gelir. O kadar ani ki, sanki sabah buluşup akşam eve dönerken başka bir gezegene taşınmış gibi davranırlar. Ertesi gün mesajınızı görür, okur ama cevap vermezler. Üç gün sonra belki bir emojili kısa bir yanıt atarlar. Sonra yine sessizlik. Böyle böyle sizin umutla beklediğiniz her gün, daha da dibe batarsınız.
NEDEN AÇIKLAMA YAPMAZLAR?
1- Duygusal sorumluluktan kaçınırlar: Çünkü biriyle yüzleşmek, o kişinin üzüleceğini görmek, suçluluk duygusunu tetikler. Kaçmak kolaydır.
2- Olgun iletişim kuramazlar: Duygularını ifade etmeyi bilmezler veya o kadar gelişmemiştir ki, ne hissettiklerini bile tanımlayamazlar.
3- Yetersizliklerinden utanırlar: Karşınızdaki size ayak uyduramadığını, olgun bir ilişki sürdüremeyeceğini kabul etmek istemez. Bunun yerine “sessiz yok oluş”u seçer.
4- Konfor alanını bozmak istemezler: Açıklama yapmak çatışmaya yol açar diye korkarlar. Kendi huzurları için sizi sessizce silmeyi tercih ederler.
BU TAVIR NEDEN BU KADAR YARALAYICI?
İnsan zihni belirsizliğe dayanamaz. Açıklama yapılmadığında boşluğu kendimiz doldururuz.
“Demek ki yetmedim, demek ki değerli değildim” diye düşünürüz. Hatta bazıları kendini suçlamaktan depresyona girer. Eğer bir insan size hiçbir açıklama yapmadan sırtını dönüp gittiyse, inanın bu onun cesaretsizliğinden kaynaklanır. Sizin değersizliğinizden değil. Bu yüzden kendinizi suçlamayı bırakın.
Suçluluk, iade edilmesi gereken bir yüktür. O yük size ait değil. Onu geride bırakıp kendi değerinizi hatırlamak önemli. Elbette kolay değil. O yüzden biraz zaman, biraz destek, biraz da kendinize şefkat göstermek gerekiyor.
BİR DAHA OLUR MU?
Maalesef olur. Çünkü bazı insanlar bu davranış kalıbını sık sık tekrarlar. Birileriyle yakınlaşır, beklenti oluşur, sorumluluk artar… Sonra aynı senaryo: “Bir gün vardı, ertesi gün yok.”
Bu yüzden sizi ortada bırakmış biri yeniden dönse bile, bu değiştiği anlamına gelmez. Kısa süreli suçluluk hissetmiş olabilir. Bir özür mesajıyla geri döner. Ama çoğu zaman aynı döngü yeniden yaşanır.
UNUTMAYIN
Bir insanın ortadan kaybolması sizi tanımlamaz. O davranış yalnızca onun karakterini gösterir. Bunu kişisel bir başarısızlık gibi görmeyin. O sessizlik, sizin değil onun eksikliğidir. İnsan kalbi hak ettiği ilgiyi bulur. Sizi yarı yolda bırakmadan, kelimeleriyle, tavrıyla, sevgisiyle yanında duran birini tanıdığınızda, anlarsınız ki: Sevgi kaçmak değil, kalmaktır.
O yüzden bu satırları okuyan, sessizlikten yaralanmış her kalbe şunu söylemek isterim: Sen değerli bir insansın. Ve bir gün biri çıkacak, seninle kalmayı seçecek. O zaman sessizlik değil, birlikte konuşulan kelimeler iyileştirecek içindeki yarayı…
Bugün değilse bile, yarın. Bir gün.
İYİLEŞMEK İÇİN NE YAPABİLİRSİNİZ?
SEBEP ARAMAKTAN VAZGEÇİN
Bazen sebep yoktur. Bazen karşımızdaki kişi, sadece duygusal olarak eksik kalmıştır.
İLETİŞİMİ SÜRDÜRMEYE ÇALIŞMAYIN
Yarım cevaplar, uzun sessizlikler… Bunlar sizi hep daha fazla umutlandırır ve tekrar yaralar.
DEĞERİNİZİ BİRİNİN TAVRIYLA ÖLÇMEYİN
Sizin sevilebilirliğiniz, bir insanın sizi yarıda bırakıp bırakmamasına bağlı değildir.
DUYGULARINIZI İFADE EDİN
Yakın arkadaşlarınızla konuşun, bir uzmandan destek alın.
KENDİ HİKAYENİZİ YAZIN
Onun anlamsız sessizliği yerine iç sesinizi dinleyin.