ERSİN RAMOĞLU (GÜNEY) / Abimi kaybettim ben


Yüreğim yanıyor, canım çok sıkkın dostlar.
Yüreğimin acısı abim Fikret’in hastalığıyla başladı.
Adamın kötü bir alışkanlığı yoktu.
Neşesi yerindeydi, ömrü evi ile işi arasında geçti.
Yediğine de içtiğine de dikkat ederdi…
Yedi ay önce iştahsızlık ve kilo kaybı başladı.
Mide ağrıları çekince doktora gitti.
Az yemesine rağmen hep tokluk hissetti.
Midesinde ekşime, hazımsızlık, şişkinlikle başlayan şikâyetleri, bulantı, kanlı kusma ile devam etti…
Zamanla yorgun ve güçsüz düştü…
Gülen gözlü abimi geçen hafta sonu dar-ül bekaya uğurladık.
Onun yüreği iyilik ve Allah sevgisi ile doluydu.
Hastalığını soğukkanlı karşılamış, “Babamın yaşını çoktan geçtim gogoşum, yüce Allah ne derse o olur” demişti.
Tevekkül içindeydi ama tedaviyi de bırakmamıştı.
Sigara içmemiş, alkol kullanmamıştı; bu ölümcül hastalık nereden çıkmıştı?
Abim uzun süre Trabzon Sağlık Müdür Yardımcılığı yaptı…
Yani hastalığı çaktırmadan sinsi sinsi ilerlemişti.
Kanser fark edildiğinde ise iş işten geçmişti…
***
Hastalığı süresince her gün konuştuk…
Onu görmek için Trabzon’a gittim. O babamın gözleri kör olunca ona göz-kulak olmuştu.
Cenaze namazına gelenler nasıl biri olduğunu anlatıyordu.
Abim yapmacık biri değil; candan ve yürektendi.
Çevresine gözlerinin içiyle gülerdi hep…
Sağ-sol çatışmalarında onu öldürmek için çok uğraştılar…
Milliyetçi muhafazakâr duruşu rahatsız ediyordu.
Fikret abimin dört çocuğu var.
Üç kızdan sonra oğlu Osman doğdu…
Sene 1984, Osman daha birkaç aylık bir bebek… Amcam Salih Zeki’nin Yenimahalle‘deki evindeyiz…
Rahmetli babam, Sevim Ablam, Fikret ve Hilmi Abim ile birlikte gece yarısına kadar oturduk…
***
Sevim Ablam’la Osman’ı alarak eve doğru yollandık.
Bebek üşümesin diye arabayı kapıya yanaştırmak istedim.
Ev Kemerkaya Camii ile yan yana idi.
Gece yarısı sokak aşırı kalabalıktı.
Yatsı namazı da çok önce kılınmıştı.
Olayı anlamaya çalışırken gözüm tepemizden düşmekte olan kocaman bir mazot tankına ilişti.
Arabayı nasıl geri kaçırdığımı hatırlamıyorum…
Geri kaçmasaydım üstümüze düşmekte olan dört metrelik yakıt tankı hepimizi öldürecekti.
İshak Efendi tedbirsiz şekilde tankı yukarı çıkarırken ip koptu.
Gürültüyle yere düşen tank bizi değil ama arabayı ezmişti.
İshak Efendi’ye, “Niye tedbir almadın?” dedim..
O ise “kes sesini” dercesine “Ölmediğinize şükret” dedi.
Asistanım Nesli’nin anası Dürdane Hanım da hasta.
Onun da derdine şifa arıyoruz.
Rabbim tüm hastaların şifasını versin…
***
DİLEK HANIM, SOYDUKLARINIZ YETMEDİ Mİ?..
Asrın hırsızı Ekrem İmamoğlu’nun karısı Dilek Hanım, utanmadan meydanlara çıkıp “Mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” demiş!..
Ne mücadelesidir bu Dilek Hanım?
Bu mudur erdem, bu mudur namuslu siyaset?
Ortada iddialar, itiraflar, tanık beyanları, görüntüler var.
Adalet, mağduriyet numarasıyla arkasına saklanılacak bir afiş değildir. Adalet; hesap sorar ve hesap ister.
Adalet; “Bize dokunmayın” diyenlere değil, yetim hakkı yiyenlere gider. Kadın “Vazgeçmeyeceğiz” diyor…
Ama kamu vicdanını rahatlatacak bir cevap da veremiyor!
Gerçeklerin slogana ihtiyacı olmaz.
Ve dosyalar alkışla kapanmaz.
Mücadele hesap vermekle olur Dilek Hanım.
Aksi durum mücadele değil; kaçış hâlidir.



