YAZARLAR

ERHAN AFYONCU / Dürziliğin kurucusu ilahlığını ilan etmişti

Dürzîlik, 11. yüzyılda Mısır‘da Fatımî Devleti‘nde İsmailîyye içerisinde ortaya çıktı. Dürzîliğin kurucularından olan Fatımi hükümdarı Hakim- Biemrillah, İsmailî davetçileri Hamza bin Ali, Anuş Tegin ed-Derezî ve Hasan bin Haydere el-Ferganî’nin teşvikleriyle 1017’de ilahlığını ilan etti. Hakimiyye olarak da bilinen bu inanç sistemi Anuş Tegin ed-Derezi’nin ismine nispetle ‘Dürzîlik’ olarak tanındı. Dürzi propagandacıları o kadar aşırı gittiler ki besmeleyi taklit ederek ‘bismi el-Hakim er-Rahman er-Rahim’, demekten çekinmediler. Hakim de Kâbe’yi ve Peygamber’in kabrini, Mekke ve Medine‘den Kahire‘ye taşımaya bile kalktı

Dürzîliğin kurucularından olan Fatımi hükümdarı Hakim-Biemrillah’ın ilginç bir hayat hikâyesi vardır. Babasının ölümü üzerine 996’da henüz 11 yaşındayken Şii-Fatimi tahtına çıktı. Hakim-Biemrillah, 1000 yılında yaşı küçük olduğundan kendisine vâsi tayin edilen mürebbisi ve hocası Bercevân el-Hâdim’i sarayının bahçesinde öldürttü. Dürzîlik

FATIMÎ HÜKÜMDARININ GÜNÜ GÜNÜNÜ TUTMADI
Hakim-Biemrillah’ın psikolojisi problemliydi. Davranışları devirden devire değişiklik göstermekteydi. Bazen çok sert ve zalim olan Hakim bazen de aşırı derecede iyiliksever ve cömert oluyor, zühd ve takva hayatına dalıyordu. 1003’te nafile namaz kılan 13 Sünni Müslüman’ı üç gün boyunca hapsetti. 1009’da nafile namaz kılınmasını tekrar serbest bıraktı. Bir süre teravih namazı kılınmasını ve ezanın bazı kısımlarının okunmasını yasaklatan Hakim daha sonra bu kararından vazgeçti.


Fatimi Savaşçıları

Kadınların dışarı çıkmalarını engellemek için kunduracıların kadın ayakkabısı yapmalarını yasakladı. Ebeler ve ölü yıkayan kadınlar ise izin almak suretiyle dışarı çıkabiliyorlardı. Yasağa uymayan kadınlar duvarlara asıldı. Nil kıyısında eğlenmeyi ve kayık sefalarını da yasakladı. Yasakları arasında kadınların cenazelerin ardından ağlayarak ağıt yakmaları da vardı.
1005’te Peygamberimiz’in sahabesine kötü sözler söylenmesini ve bunların evlere, dükkanlara ve duvarlara asılmasını emretti. İki yıl sonra bu kararından döndü ve bu tür şeyleri asanları cezalandırdı. Bir ara ilk Halife Hazreti Ebubekir ve Peygamberimiz’in eşi Hazreti Ayşe ile ilk Emevi Halifesi Muaviye’nin sevdiği rivayet edilen bazı sebze ve balık türlerinin yenilmesini yasakladı. Bir defasında Kahire sokaklarında gezerken havlayarak kendisini rahatsız eden köpeklerin itlaf edilmesini emretmişti.
Pek çok vezirini, yüksek rütbeli memurlarını ve sıradan vatandaşları öldürttü. Hatta bazen bizzat kendi elleriyle öldürdü. Kahire’de dehşet havası yaratan Hakim, 1005’de hapiste bulunan bütün mahkumların öldürülmesini emretti. 1009’da Hristiyan memurlara işkence yaptırdığı sırada ellerinden çivilenen bazıları öldü. 1013’de pek çok cariyesini öldürten Hakim’in ölüm listesinde vezirleri de vardı.
Hakim, Sünniler’e çok katı davrandığı gibi, Hristiyan ve Yahudiler’e de eziyet etmekten geri durmuyordu. 1003’te üç kiliseyi yıkarak yerlerine cami yaptıran Hakim, Hristiyanlar’ı yaşadıkları mahallelerden çıkardı. Hristiyanlar’ın içki içmesi serbest iken, yasaklayıp, şarap varillerini imha ettirdi. 1007’de Hristiyanlar’ın Pazar ayinlerini yasakladı. Ertesi yıl Mısır‘daki bütün kilise ve manastırların mallarına el koydu. 1009’da Hristiyan ve Yahudiler’in boyunlarına hangi dinden olduklarının anlaşılması için Hristiyanlar’ın boyunlarına haç, Yahudiler ise küçük bir zil takmalarını emretti.
Hristiyanlarca kutsal sayılan Kıyame Kilise’sini yıktırdı. 1013’te Hristiyanlar’ın boynuna ağır bir haç, takmalarını ve siyah bir sarık giymelerini emredip, ata binmelerini de yasakladı. Hristiyanlar’ı Şii olmaya zorlandı. Hakim birkaç yıl sonra onların eski dinlerine dönmelerine tekrar izin verdi. Kiliseleri tekrar yapıldı ve malları geri verildi, vaftiz törenleri yapmalarına yeniden izin çıktı. Bir Yahudi mahallesini de Müslümanlarla alay edildiği gerekçesiyle yaktırmıştı.
Bazen de derviş gibi davranmıştı. 1009’da ilk Müslümanlar gibi sade yaşamak ve dünya hayatını terk etmek istemiş ve sarayının mutfağını kapattırarak annesinin yaptığı yemekleri yemeye başlamıştı. Daha sonra kendisine mevlânâ yani efendimiz denilmesini, önünde yere kapanmayı, elinin öpülmesini ve sarayının etrafında davul ve boru çalınmasını yasakladı. Hükümdarlık alâmetlerinden olan çetr’i yani saltanat şemsiyesini kullanmayı terk edip, bütün ünvanları ve şer’i olmayan vergileri kaldırdı ve müsadere edilen malları iade etti. Yine aynı yıl kendisine ait bütün köle ve cariyeleri azat etmiş; gözdelerini ise sandıklara koyarak Nil’e attırmıştı. Yünden bir elbise giyerek, siyah bir sarıkla, eşeğe binmeye başlamıştı.


Ortaçağ’da vaaz dinleyen Müslümanlar.

İLAHLIĞINI İLAN ETTİ
1015’ten itibaren anormal hareketleri iyice artan Fatımi hükümdarı her gün sokaklarda dolaşıyordu. İsmailî davetçileri Hamza bin Ali, Anuş Tegin ed-Derezî ve Hasan bin Haydere el-Ferganî’nin teşvikleriyle 30 Mayıs 1017’de ilahlığını ilan etti. Tanrı’nın Hakim’in vücudunda müşahhas hale geldiği iddia ettiler. Bunlar Hakim’in ruh yapısını iyi tahlil ettiklerinden onun adına dini ve felsefi bir sistem geliştirdiler. Eski Mısır’ın Tanrı-Kralları olan firavunlardan etkilenmişlerdi.
Hareketin asıl kurucusu ve teorisyeni vezir Ali oğlu Hamza’ydı. Hakim, vezirini bu hareketin imamı ilan etmişti. Vezir Hamza, hudud denilen yardımcılarını da belirleyerek yeni dönemde İslamî ibadete ihtiyaç kalmadığını, insanların gerçek ilahî bilgileri kendilerinden öğrenmeleri gerektiğini ileri sürdü. Vezir Hamza, Hakim’in adına, değişik din ve felsefe sistemlerinden derlediği ve kendisinin de içinde kutsal bir şahsiyet sıfatıyla yer aldığı yeni bir din kurmuştu.
Hakimiyye olarak da bilinen bu inanç sistemi Anuş Tegin ed-Derezi’nin ismine nispetle ‘Dürzilik’ olarak tanındı. Ebu Abdullah Anuş Tegin Muhammed bin İsmail ed-Derezî (öl. 1019), Fatımi hükümdarı Hakim-Biemrillah’ın Buharalı Türk asıllı dâîsi (çağrıcı, davetçi) idi. Anuş Tegin ed-Derezî’nin yoğun propagandalarından dolayı bu inanç ‘dürzîlik’ adını aldı. Dürzîliği yayan Anuştegin bir süre sonra kendisini Seyyidü’l- Hadin (yol göstericilerin efendisi) ve Hayatü’l- Müstecibin olarak isimlendirdi. Hamza’nın taraftarları onun imamından daha hayırlı olmakla övündüğünü, bu yüzden de şirke düştüğünü söylediler. Anuş Tegin, 1019’da Kahire’de öldürüldü. Harekete ismini vermiş olmasına rağmen Dürzîlerce mürtet kabul edilir.

Hakim, Kâbe’yi ve Peygamber’in kabrini, Mekke ve Medine‘den Kahire’ye taşımak istedi. Ancak onun bu işle görevlendirdiği kişiler Mekke ve Medine halkı tarafından öldürüldü. Ancak Hakim yine de bu niyetlerinden vazgeçmedi ve Cafer es-Sadık’ın evinden bazı eşyaları Medine’den Kahire’ye getirtti. Bunlar arasında Hazreti Ali’nin kılıcı Zülfikâr ile Peygamberimizin amcası Hazreti Hamza’nın, Hazreti Hüseyin’in ve Cafer es-Sadık’ın kılıçları vardı
Kahire’yi Yaktırdı
Dürzi propagandacıları vaazlarında o kadar aşırı gittiler ki besmeleyi taklit ederek ‘bismi el- Hakim er-Rahman er-Rahim’, yani ‘bağışlayıcı ve esirgeyici olan el-Hakim’in ismiyle’ demekten çekinmediler. Bu yeni inanç sisteminin camilerde vazedilmesi Mısır’da birçok karışıklığa sebep oldu.
Hasan el-Fergânî, Amr ibnül-Âs Camii’nde başkadı Ahmed bin Ebü’l-Avvâm’a Hâkim dininin ahkâmı ile hükmetmesi konusunda bir menşur verince camideki halk galeyana gelerek adamlarını öldürdü. Birkaç gün sonra da kendisi Kerhli Sünnî bir Türk tarafından dövülerek öldürüldü. Bu kişinin hükümdar tarafından idam ettirilmesine tepki gösteren Sünnîler Ferganî’nin evini yağmaladılar
Vezir Hamza, Mısır ahalisinin aleyhinde ayaklanmasından sonra inzivaya çekildiyse de (1018) bir yıl süren bu inzivadan sonra propaganda faaliyetlerini devam ettirdi.
Hakim, 1020’de eski Kahire yani Fustat’ı yaktırdı. Bu hareket Hakim’in, ilahlığını ilan etmesinden sonra, İslâm’ı tamamen ortadan kaldıracağı, namazı ve orucu yasaklayacağı düşüncesiyle isyan belirtisi gösteren Fustat halkına karşı yapılmıştı. Zenci köle-askerlerine şehri yakma ve yağmalama emri veren Hakim, Mukattam Dağı’ndan şehrin bir hafta boyunca aralıksız yanışını Neron’un Roma’nın yanışını seyrettiğine benzer bir şekilde izledi.
İlahlığını ilan etmeden önce Hakim sık sık Kahire yakınlarındaki Mukattam Dağı’na çıkar ve yıldızları seyrederek çeşitli düşüncelere dalardı. 1021’de bir gece Kahire’de Mukattam Dağı’nda ortadan kayboldu. Adamlarına beklemelerini emredip uzaklaştı ve bir daha kendisinden haber alınamadı Beş gün boyunca yapılan aramalarda sadece hançerle parçalanmış elbiseleri bulundu. Tarihçilerin bir kısmı, Hakim-Biemrillâh’ın çılgınca hareketlerinden rahatsızlık duyan kızkardeşi Sittülmülk tarafından öldürüldüğü kanaatindedir. Taraftarları, gaybet ve rec’at inancı ile durumu açıklamaya çalışarak onun semaya yükseldiğini, insanlar düzeldikten sonra geri dönüp kendilerine hakikatleri öğreteceğini iddia ettiler.

DÜRZÎLER’İN GÖÇÜ
Hakim’in yerine tahta geçen oğlu Ali babasının hareketlerini tasvip etmiyordu. Dürzî kaynaklarında “La’netullah” diye anılır. Yeni hükümdar, Hakim taraftarlarını takip ettirerek şiddetle cezalandırdı. Bu gelişmeler üzerine Dürzîler Mısır’ı terkederek daha emin bir yer olan Lübnan’daki Vaditteym’e (bugünkü Şûf) kaçtılar.
Bünyesinden çıktığı İsmailîliğin inançlarını da reddeden Dürzîler, asırlar boyu herkes için bir muamma olarak kaldılar. Kavalalı İbahim Paşa, Suriye seferi esnasında (1831-1838) Vaditteym’de Dürzîler’i mağlûp etti. Dürzî mabedlerine girerek Arapça çok sayıda kitaba el koydular. Bu kitaplar, Dürzîlik hakkında bilgileri artırdı. Cebelidürûz’da 1935 Dürzî ihtilalinden sonra mezheple ilgili eserler açıkça basılıp yayımlanmaya başladı. Günümüzde Dürzîler’in önemli bir kısmı Lübnan, Suriye, Filistin ve Ürdün’de yaşıyorlar.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu