Diyarbakır Annelerini daha fazla bekletmeyin!


PKK terör örgütünün, silahlı unsurlarını Türkiye dışına çekme, Türkiye- Irak sınırındaki mağara, barınak ve depoları boşaltma kararını açıklaması elbette önemli bir gelişme. (Not: Terörsüz Türkiye-Terörsüz Bölge idealine olumlu bakmakla beraber, PKK’nın terör örgütü geçmişini yok sayamayız. Feshedilmiş olsa da örgüt mutlak silahtan arındırılıp, kanlı senaryonun aktörü olanlar hesap verinceye kadar esas terminoloji değişmeyecek, ancak gelecekte siyaseten yeni sıfatlar kullanılabilecektir!)
PKK’lı teröristlerin zaten bitme noktasına geldiği Türkiye’de tasfiye olmaları, atılması gereken hassas adımları asla unutturmamalı. Örneğin, Diyarbakır Annelerinin onurlu duruşları karşılıksız bırakılmamalı. Halen hayatta olan evlatların isimleri söylenmeli ve aileleri ile buluşmaları sağlanmalıdır! Örgüt tarafından kandırılarak dağa çıkarılan ve heba edilen evlatlarla ilgili bilgiler de ailelere aktarılmalıdır. Nerede, ne zaman öldüklerini ve nereye defnedildiklerini bilmek annelerin hakkıdır! Kandil baronlarının ana kalbi ile oynamasına bundan sonrası için geçit verilmemelidir!
***
26 Ekim’deki örgüt açıklamasının ardından, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik‘in yaptığı paylaşımdaki iki kritik nokta, bugünkü sürecin özünü teşkil etmektedir…
1- Türkiye Cumhuriyeti gündemine hâkimdir!
2- PKK’nın Türkiye içindeki unsurları ile Irak ve Suriye başta olmak üzere bölgedeki silahlı ve illegal yapılarının feshi ve silah bırakmanın devamı, Terörsüz Türkiye sürecinin asli gündemidir!
Halihazırda, PKK’nın silahsızlandırılması aşaması, başlangıçtaki beklenti ile yeterince uyumlu gitmiyor. Örgüt oldukça karmaşık yer yer dağınık bir yapı olduğu için, lojistik ve iletişim sorunlarını bahane olarak ileri sürüyor. Ayrıca, (1.) Çözüm Süreci sırasında yaşanan bazı tedbirleri de travma diye gerekçelendiriyor. Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi‘ni, Suriye’de kurulacağı varsayılan kantonal modele ve emperyalist güçlere yaslanarak felç eden örgüt, o tarihlerde Türkiye’ye gelen ve sonradan tutuklanan isimleri de şimdilerde güven sorunu olarak sunuyor!
***
Suriye demişken…
ABD tarafından Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak kurgulanan Arap aşiretlerin yanı sıra çekirdeğini YPG’li teröristlerin oluşturduğu örgütün izleyeceği rota yine ve yeniden kritik hâl alıyor. SDG’nin, 10 Mart 2025 tarihli mutabakata bağlı kalıp kalmayacağı ise bölgenin kaderini doğrudan ilgilendiriyor. Burada iki husus ön plâna çıkıyor:
1- SDG’nin, “Suriye Ordusu’na entegre oluyorum” taktiği altında Haseke, Rakka ve Deyr-i Zor çevresinde varlığını sürdürme senaryosu.
2- Mazlum Abdi denilen ABD destekli şahsın hesabının yanı sıra, PKK’nın Suriye yapılanması denildiğinde bir dönem akla gelen Bahoz Erdal isimli teröristin oyuna dahil olma çabasının Siyonist izdüşümüne dikkat etmek gerekiyor!
Türkiye ise…
Suriye’deki Kürtlere karşıt bir konumda gösterilme riski ile Suriye’nin kuzeydoğusunun terör unsurlarından temizlenmesi arasındaki hassas çizgide duruyor.
Suriyeli Kürtlerin yönünü SDG’den, Şam’a çevirip çevirmeyeceği, Türkiye’nin güvenlik stratejisini ve bölgesel dengeleri doğrudan etkileyen tehlike hattını oluşturuyor!
NOT: Atatürk diyor ki “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir!” Cumhuriyetimizi, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” kararlılığıyla sonsuza dek yaşatmak ve bu inancı gelecek kuşaklara aktarmak boynumuzun borcudur. Cumhuriyetimizin 102. yaşı kutlu olsun. Nice yüzyıllara.


