Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Palandöken Ekonomik Forum’da konuştu

Palandöken Ekonomik Forumu vesilesiyle Erzurum’un zirvesi Palandöken’de olmanın mutluluğunu yaşadığını söyledi. Erzurum’un karla örtülü zirvelerin yamacında, kadim ticaret yollarıyla günümüzün ekonomik ve sosyal dinamiklerini buluşturan bir medeniyet şehri olduğunu ifade eden Yılmaz, “Ekonomik İşbirliği Teşkilatı tarafından 2025 yılı Turizm Başkenti seçilerek; tarihî ve kültürel birikimi, stratejik konumu ve gelişen turizm altyapısıyla bölgesinde yükselen bir değer olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur” dedi.
Palandöken Ekonomi Forumu’na ev sahipliği yapması da Erzurum’un, küresel ölçekte fikir ve vizyon paylaşımı merkezi haline geldiğini gösterdiğini dile getiren Yılmaz, şöyle konuştu: “Küresel dönüşümün hız kazandığı, teknolojinin toplumsal yapılar üzerindeki etkisinin derinleştiği bir dönemde böylesine kapsamlı bir forumun düzenlenmesi son derece kıymetlidir. Forumun ‘Akıllı Dünyada Adil Bir Gelecek: Zeki Ekonomiler ve Küresel Eşitsizlik’ temasını temel almasını ise oldukça anlamlı buluyorum. Dijitalleşme ve yapay zekâ çağında küresel refahın; adalet, kapsayıcılık ve sürdürülebilirlik ilkeleriyle dengeli bir şekilde ilerletilmesi, hepimizin ortak sınavıdır. Forumun bu çerçevede, dijital çağda adil bir gelecek inşasına yönelik somut çözümler ve ilham verici yaklaşımlar ortaya koyacağına inanıyorum.”
Küresel ekonomi, tarihî sarsıntılarla şekillenen adeta bir türbülans döneminden geçtiğini söyleyen Yılmaz, “COVID-19 pandemisi, Rusya-Ukrayna savaşı ve son dönemde hız kazanan ticaret gerilimleri, dünya ekonomisinin dayanıklılığını sınarken, kırılganlıklarını da daha görünür hâle getirmiştir. Salgın sonrası oluşan toparlanma ivmesi, 2025’e gelindiğinde yerini yavaşlayan büyümeye, artan korumacılığa ve finansal belirsizliğe bırakmıştır. Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından 2025 için açıklanan küresel büyüme tahmini yalnızca yüzde 2,8’dir ve yıl başından bu yana 0,5 puan düşürülmüştür. 2026 için beklenti de benzer bir şekilde revize edilmiştir.” İfadelerini kullandı.
ABD’nin ticaret ortaklarına yönelik tarifeleri artırmasıyla tetiklenen korumacılık dalgası, uluslararası ticaretin seyrini dramatik biçimde değiştirdiğini belirten, şunları söyledi: “Lojistikten tedarik zincirlerinde dönüşüme birçok alan bu değişimden etkilenecektir. IMF, 2025 yılı küresel mal ve hizmet ticareti büyümesini yüzde 1,7 olarak öngörürken, Dünya Ticaret Örgütü bu tabloyu daha da karamsar bir düzlemde değerlendirerek, dünya mal ticaretinin yüzde 0,2 oranında daralmasını beklemektedir. Küresel düzeyde artan gümrük tarifeleri, belirsizlik endekslerinin tarihi zirvelere çıkmasına yol açmış; gelişmekte olan ülkelerde sermaye hareketliliği azalmış, kırılganlık artmıştır. Beklentimiz, başlamış olan müzakere süreçlerinin bir an önce tamamlanması ve küresel öngörülebilirliğin tesis edilmesidir. Türkiye olarak bu süreçleri yakından takip ediyor, risklere yönelik tedbirler geliştirirken, fırsatları değerlendirmeye yönelik hazırlıklar yapıyoruz. Siyasi istikrar ve tecrübeye, öngörülebilirlik sağlayan güçlü bir programa sahip bir ülke olarak bu yeni ortamı karşılıyoruz.”
Yılmaz, “Büyümedeki yavaşlama, ticaretteki daralma ve enflasyondaki oynaklık gibi makro göstergeler kadar dikkat çeken bir diğer gerçek ise, bu krizlerin sonuçlarının toplumlar üzerindeki eşitsiz etkileridir. Dünya genelinde gelir ve servet dağılımında adaletsizlik daha da görünür hâle gelmiştir. 2022 Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre, küresel gelirin yüzde 52’si en zengin yüzde 10’luk kesime giderken, dünya nüfusunun yarısı bu gelirin yalnızca yüzde 8,5’ine sahiptir. Servet dağılımı ise daha da dramatiktir: Küresel servetin yüzde 76’sı en zengin yüzde 10’un elindeyken, en yoksul yarı neredeyse hiçbir şeye sahip değildir. Bu tablo, yalnızca ekonomik refahın değil, toplumsal adaletin de küresel düzeyde tehdit altında olduğunu göstermektedir.” dedi.
Küresel ekonominin içinden geçtiği çalkantılı dönemin yalnızca tehditler değil, aynı zamanda köklü bir dönüşüm için fırsatlar da barındırdığını anlatan Yılmaz, “Kalkınma literatüründe ‘yakınsama’ kavramı ülkelerin gelişmiş ülke standartlarına ulaşma düzeyini ifade etmektedir. Normal zamanlarda yavaş işleyen bu süreç, bunalımlı dönemlerde istikrarını koruyan ve doğru adımlar atan ülkeler için hızlandırıcı bir etki yapabilmektedir. İşte tam bu noktada, ‘zeki ekonomiler’ vizyonu, krizlerin ötesine bakabilen bir yaklaşımı içerir. Bu yaklaşım, sadece teknolojik kapasite artışını değil; veri temelli yönetişimden sürdürülebilir kalkınmaya, katılımcı dijitalleşmeden insan onurunu merkeze alan yapay zeka uygulamalarına uzanan bütüncül ve kapsayıcı bir tasavvur sunar. Yapay zekadan nesnelerin internetine, büyük veriden blok zincir teknolojilerine kadar birçok yenilik; yalnızca ekonomileri değil, yönetim anlayışlarını, toplumsal yapıları ve insan hayatının en temel unsurlarını yeniden şekillendiriyor.” şeklinde konuştu.
Yapay zekânın karar alma süreçlerinde giderek daha fazla rol üstlendiği bir çağda, etik ilkeler, insan onurunu, mahremiyeti ve adaleti korumanın temel güvencesi olduğunu ifade eden Yılmaz, şunları kaydetti: “Bu nedenle, yapay zekâ sistemlerinin şeffaflık, hesap verebilirlik ve ayrımcılık karşıtlığı gibi evrensel etik değerlerle uyumlu şekilde geliştirilmesi hayati önem taşımaktadır. İkiz dönüşüm olarak da adlandırılan ‘yeşil ve dijital’ dönüşüme ‘sosyal’ boyutu da ilave ederek ‘üçüz dönüşü’ kavramı ile hareket etmeliyiz. İşte tam da bu noktada, teknolojinin gücünü sadece teknik bir ilerleme olarak değil, aynı zamanda insan merkezli bir kalkınma anlayışının taşıyıcısı olarak görmek zorundayız. Bu dönüşümün yükünü yalnızca özel sektörün omuzlarına bırakmak ya da ‘kendi mecrasında evrilir’ demek, bizi tarihî bir fırsatı heba etme noktasına getirir.” dedi.
Gelişmekte olan pek çok ülke, altyapı, nitelikli işgücü ve dijital beceri eksiklikleri nedeniyle dijitalleşme yarışında geride kaldığını, bu durumun dijital uçurumun yeni bir refah uçurumuna dönüşmesine neden olduğunu anlatan Yılmaz, şunları kaydetti: “Sosyal yardımların ihtiyaç sahiplerine daha etkin ulaştırılması, istihdam politikalarının veriye dayalı olarak şekillendirilmesi ya da eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesi gibi uygulamalar, bu yeni nesil yönetim anlayışına örnek olarak gösterilebilir. Bu büyük dönüşüm sürecinde göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek daha var: iklim adaleti ile sosyal adalet, birbirinden ayrı düşünülemez. Yeşil dönüşüm ile dijital dönüşüm birlikte, dengeli ve adil bir şekilde yürütülmediği takdirde; ne çevre korunabilir ne de toplumsal huzur tesis edilebilir. Üçüz dönüşüm yolunda atılan her adım, ekonomilerin üretkenliğini artıracak, uzun vadede sürdürülebilir büyümeye katkı sağlayacak ve toplumların mevcut refahını koruyup geliştirecektir.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, dijital çağın şekillendirdiği bu yeni küresel düzende yalnızca tüketici değil, üretici, yönlendirici ve öncü bir ülke olma kararlılığında olduklarını dikkati çeken Yılmaz, “Son 22 yılda 230 milyar dolardan 1,3 trilyon doların üzerinde bir GSYH’ya ulaşmış bir ekonomi olarak yeni bir eşikteyiz. Bu doğrultuda attığımız her adım; sadece teknolojik ilerlemeyi değil, aynı zamanda adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınmayı esas almaktadır. Türkiye Yüzyılı Vizyonumuz; insan odaklı, kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınmayı esas almaktadır. 2030 yılına kadar ülkemizi yüksek teknoloji yatırımlarının odak noktası haline getirmeyi hedefleyen, 30 milyar ABD doları bütçeli Yüksek Teknoloji Yatırım Programı (HIT-30) ile bu alandaki vizyonumuzu açık ve güçlü şekilde ortaya koyuyoruz. Bu büyük hamle, sadece bir yatırım değil, aynı zamanda Türkiye’nin dijital bağımsızlık vizyonunun temel taşıdır.” şeklinde konuştu.
Yılmaz, Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi, Ulusal Çip Konsorsiyumu, Yapay Zeka Süper bilgisayar Yatırım Programı, TÜBİTAK Akıllı Üretim Yol Haritası, Kuantum Bilgisayarı Geliştirme gibi projelerle kritik teknolojilerde yerli ve millî kabiliyetlerini güçlendirdiklerini belirterek, “Sayın Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz ilan etmiş olduğu 2030 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi, bu alandaki yol haritamızın temelini oluşturmaktadır. Bu strateji ile dijitalleşmeyi kalkınmanın ana ekseni haline getirdik. Attığımız her adım, Türkiye’yi dijital ekonominin küresel aktörlerinden biri yapma hedefine yöneliktir. Bu stratejik vizyon doğrultusunda: İmalat sanayisinde robot sayısını 8 kat artırarak 200 bine ulaştırmayı, Yerli dijital çözümler (arama motoru, mesajlaşma uygulamaları, sosyal medya platformları) geliştirmeyi, İleri üretim teknolojilerinde yerli üretimi teşvik etmeyi, Güvenli, verimli ve sürdürülebilir bir ulusal IoT (Nesnelerin İnterneti) ekosistemi kurmayı, Yüksek teknoloji ihracatını 3 kat artırarak 30 milyar ABD dolarına çıkarmayı, Orta-yüksek teknolojili ürün ihracatını 180 milyar ABD dolarına ulaştırmayı, Akıllı üretim altyapısına sahip Mega Endüstri Parkları kurmayı, Sanayi işletmelerinin dijital becerilerini geliştirmek için yaşam boyu öğrenme ve dijital eğitim seferberliği başlatmayı hedefliyoruz.” dedi.
Yılmaz, Palandöken Ekonomi Forumu’n duruşlarının bir yansıması olarak yerelden evrensele uzanan düşünsel bir zeminde katkı sunduğunu ifade ederek, “Farklı oturumlarda, yapay zeka çağında zeki ekonomilerin yükselişi, dönüşüm çağında derinleşen eşitsizlikler, iklim ve enerji politikalarının geleceği, kültür ve turizmin dijital çağa uyumu, Türkiye’nin yatırım ufku ve Avrasya’daki iş birliği stratejileri gibi pek çok başlık derinlemesine ele alınacak. Kamu, akademi ve özel sektör temsilcilerinin katkılarıyla zenginleşecek bu fikir platformunun, yapıcı sonuçlara vesile olacağına inanıyorum.” İfadelerini kullandı.