CENK BEYAZ / Türkiye’de Nüfus Politikaları İçin Nüfus Barometresi


Dünyanın birçok ülkesinde olduğu üzere, Türkiye‘de de gündemin ana maddesi siyaset olmaktadır. Son yıllarda kitle iletişim araçlarının etkisiyle insanların, dünyanın başka yerlerinde yaşananlardan haberdar olabilmeleri ve belirli sosyal medya araçları ile bu türden olaylara ve haberlere tepki verebilmeleri olağan hale gelmiştir. Makrodan mikro ölçeklere doğru bir kayış yahut dengelenme süreci dâhilinde, birey daha etkin hale gelmeye başlamıştır. Bu gerçeklik de siyaseti, siyasetçileri ve yöneticilerin konumlarını, tavırlarını ve karar alma süreçlerini değiştirmektedir.
Böylelikle toplumun, kitlelerin sesine kulak vermeden, popüler tabirle “sahaya inmeden” siyaset yapabilme ve hizmet üretebilme ihtimali bir hayli zor olmaktadır. Bu anlamda birçok siyasi partinin kamuoyu yoklamaları türünden araştırmaları günlük, haftalık, aylık ve yıllık gibi periyotlarda sürekli olarak yaptırdıkları ve toplumun nabzını tutmaya çalıştıkları bilinmektedir. Bundan başka yerel düzeyde de genel bilgiye erişebilmek için görünür çabalar ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla bilgiye dayalı olarak karar süreçlerinin günden güne önem kazandığı söylenebilir.
2025 yılının Aile Yılı ilan edilmesi çerçevesinde düşünüldüğünde bilhassa nüfus konusunun merkeze alınmasıyla bu konuda da bilgi üretimi ve bilgiye dayalı karar süreçleri öne çıkmaktadır. Bu kapsamda başta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olmak üzere, nüfus ile ilgili devlet kurumlarının ve sivil aktörlerin destekleri ve işbirlikleri ile Türkiye ve dünyadaki nüfus eğilimleri, nüfusa ilişkin talepler, ihtiyaçlar ve benzerleri güncel haliyle takip edilerek bu bilgilerin başta nüfus olmak üzere birçok alan için verimli, hesaplanabilir, sürdürülebilir politika ve eylem önerilerine dönüşmeleri önemlidir. Bu kapsamda hesap edilebilirlik, fayda-maliyet, verimlilik, sürdürülebilirlik amaçları çerçevesinde nüfusu artırmanın fırsat ve risklerinin görülebilmesi için nüfusun ve nüfusa ilişkin durumların öngörülebilmesi adına “nüfus barometresi”nin Türkiye özelinde bir bilgi sağlayıcı ve politika yapımına destek mekanizması olarak kapasitesi değerlendirilmelidir.
Nüfusu Artırmak Ama Nasıl?
Nüfusu arttırmaya yönelik politika ve eylemlerin işler kılınması ilk anda oldukça olumlu ve gerekli gözükebilmektedir. Ancak sahip olunan nüfus yapısının; eğitim, sağlık, istihdam ve benzeri yapısal durumlar ile uyuşması ise çok daha önemlidir. Bu anlamda her ülkenin mevcut gerçekliğine karşılık gelebilecek nitelikte sürdürülebilir bir nüfus yapısına sahip olması gerekmektedir.
Somut örnekler vermek gerekirse, nüfusu arttırıcı politikaları başarı ile sonuçlanmış, çok fazla nüfusa sahip olan bir ülkede sağlık ve eğitim sistemlerinin ve işgücü piyasalarının mevcut nüfusa ve yaş gruplarının ihtiyaçlarına cevap verememesi “kaş yaparken göz çıkarmak” cihetinden krizlere yol açabilecek sonuçların meydana gelmesine sebebiyet verebilir. Belirli bir süre daha “demografik fırsat penceresi” açık olan bir ülke olarak Türkiye’de, nüfus ve toplumsal yapılar arasındaki dengeler göz ardı edilmemelidir. Aksi takdirde umut edilen fırsat krize dönüşebilir.
Bu türden kötü senaryolarla karşılaşmamak için doğurganlığın arttırılması amacının toplumsal ihtiyaç ve gerçeklerle örtüşmesi çok önemlidir. Bu hususta Türkiye, 2025 Aile Yılı kapsamında çok sayıda politika, teşvik ve destek mekanizması yürürlüğe koyarak doğurganlığı arttırma yönünde kararlılığını gösterdi. Bu kapsamda ilk aşamada ekonomik tedbirlerin alınması makul olsa da toplumsal zeminde bu türden politika ve eylemlerin göreceği karşılığı izlemek gerekmektedir.
Bu doğrultuda yaşanılan şehirlerin nüfus yoğunluğu, bu yoğunluk ile birlikte barınma biçimleri, mimari örüntüleri, ulaşım hatları, istihdam piyasası, gündelik hayatın akışı, eğitim ve sağlık imkânları gibi birçok husus hesaba katılarak nüfusu arttırıcı politikalar ayrıntılı olarak düşünülmelidir. Kapsamlı politikalar geliştirebilmek için belirli zaman dilimlerinde belirli ölçeklerle toplumun nabzı tutulabilmelidir. Bu bağlamda birçok çalışma konusunda kullanıldığı üzere Türkiye’de de yıllık, altı aylık ya da aylık periyotlarda “nüfus barometresi” diye adlandırılabilecek, başta doğurganlık olmak üzere Türkiye’deki nüfusa ilişkin güncel durumu, eğilimleri ve geleceğe dair projeksiyonları ortaya çıkartabilecek kapsamlı çalışmalara bir hayli ihtiyacın olduğu aşikârdır.
Sürdürülebilir bir nüfus ve dengeli bir toplum yapısı ile her yönüyle sağlıklı bir aile ve birey hali için, nüfusun unsurlarına dair detaylı ve derinlemesine bilgiye ihtiyaç vardır. Bu gibi bilgilere incelikli bir şekilde vakıf olunduğu nüfus politikaları en verimli şekilde belirlenebilir, toplumsal fayda göz önünde tutularak maddi ve manevi maliyetler en aza indirgenebilir. Zira ekonomik yardımlar, teşvikler, hibeler ve benzerleri maksimum seviyede sağlansa dahi politika amaçları için alt başlıklara ihtiyaç duyulabilir.
Sürekli biçimde değişip dönüşen aile yapıları ve bireyler dikkate alındığında mümkün mertebe yüksek kaliteli ve makul ölçülerde çocuk bakımının, esnek çalışma düzenlerinin çoğaltılmasının, iş-yaşam dengesinin gerçekçi bir biçimde tesis edilmesinin, doğum öncesi ve sonrası için desteklerin, ücretli-ücretsiz izin süreçlerinin fayda-maliyet analizleri ile işler kılınabilmesi oldukça önemlidir. Bu anlamda doğurganlığı arttırmaya yönelik olarak ekonomik desteklerin yanında, toplum fertlerini de sürece dâhil edecek politika ve eylemler kurgulanmalı, devlet ve toplum ekseninde ortaklık tesis edilmelidir. Toplum fertlerine yönelik politikalar -tabiri caizse- aktörlere “zimmetlenirse” politika ve hizmetlere sahip çıkılma ihtimalinin yüksek olacağı düşünülebilir.
Toplumsal Gerçekliğin Nüfus Politikalarına Yansıması
Nüfusu diri tutabilmenin en önemli unsurlarından biri doğurganlığı artırmaktır. Bunun için de en temelde biyolojik olarak doğurganlığın olup olmamasına dair detaylı bilgilere sahip olmak gerekmektedir. Bu amaçla Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü bünyesinde gerçekleştirilen Nüfus ve Sağlık Araştırmaları 1968 yılından beri detaylı veri sağlamaktadır. Birçok üniversitede nüfusa ilişkin araştırma merkezleri bulunmakla birlikte yakın tarihte Marmara Üniversitesi bünyesinde Nüfus ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü kurulmuştur. Bunların dışında ise son yıllarda değişen ve dönüşen toplumsal yapılar bağlamında biyolojik kısırlığın dışında sosyal kısırlığın (social infertility) ön plana çıktığı görülmektedir. Bu durum da çiftlerin çocuk sahibi olmalarını geciktirmeleri ve çocuk sahibi olmayı istememeleri anlamına gelmektedir. Dünyada ve Türkiye’de bu anlamda istenilen (ideal) çocuk sayısı ile toplam doğurganlık hızı arasındaki fark her geçen yıl artmaktadır.
Başta doğurganlıkta olmak üzere nüfusun birçok unsuruna dair politika üretmeden ve eyleme dönüştürmeden önce belirli zaman serilerinde ilgili verilerin analiz edilmesi genelleyici bilgi elde edebilme açısından ilk anda oldukça kıymetlidir. Ancak bireylerin daha da etken olduğu bir toplumsal zeminde anlamın derinlemesine anlaşılması ve eğilimlerin görülebilmesi de bir hayli önemli olmaktadır. Bu doğrultuda doğurganlık düzeyini, yani nüfusunu doğumlar ile artırmak isteyen bir ülke için sorulması gereken soru şu şekilde olmalıdır: Sınırlar içerisinde yaşayan toplumun nüfusa dair eğilimleri, beklentileri, ihtiyaçları ve geleceğe dair ufuk ve beklentileri nelerdir? Bunun gibi birçok hususu “nüfus barometresi” başlığını taşıyabilecek geniş kapsamlı bir araştırma süreci ile öğrenebilmek mümkün olabilir. Bu sayede hem toplumun ihtiyaçları ile yüzleşilerek politika geliştirilebilir hem de gereksiz maddi ve manevi maliyetlerin önüne geçilerek daha verimli, sürdürülebilir ve fırsatlara imkân verebilecek nüfus yapılarına doğru yol alınabilir.