CEM SANCAR / Sevdalılar bizi anlar

İşin kökü, bu ülkeyi cennet yapmak isteyenlerle cehennem taraftarları arasındadır.
Mecazen konuşursak, “Cennet” biliyorsunuz bir barış bahçesi. Sivil bir neşe. İyi olmaya sıvanmış insanların sınavlardan geçerek ulaştığı bir sevinç, muhabbet, sulh ve huzur toplumu. Cennet o…
Türkiye de bizim bu dünyadaki cennetimiz olmalı işte.
Silahlara veda ve fesih meselesi buna muhteşem bir başlangıç bence. Bu ülkeye sevdalı olanlar bu bahar muştusunu kalplerinde hisseder, hissetmiştir de…
***
Bu toprakların üstüne çöken kara bulutlar altında ömürler tükendi, o lekeli yıllarda gençlikler gitti.
Eğer kallavi bir adam çıkmasaydı, çıkıp “vesayet” diye kibarca terennüm edilen “darbeciliğe” dur demeseydi 21. Yüzyıla korkunç çöküşlerle, iç çatışmalarla girecektik…
O ve onun arkadaşları bu ülkeye çağdaş bir nizam vermeye çalıştı. Tabii ki tökezlemeler oldu. Kolay değil askeri bir cumhuriyetti burası! Ama kararlılık denen şey, açılan idrakler ve değişen insanlarımızla birlikte dönüşerek, değişimden öğrenerek büyük bir sabır ve dikkatle yürüdü.
Ta birinci mecliste verilen sözlerin tutulmamasına, ikinci meclisle başlayan ve astık-kestikle devam eden büyük hatalara dayanan parçalanmış ruh hâli; Müslümanların, Kürtlerin, Nazımların Sabahattin Alilerin Kemal Tahirlerin yok sayılmasında açılan yaralar bir bir kapandı, kapanıyor.
PKK’nın feshi ve yeniden yükselen demokratik Türkiye çağı bize bunu anlatıyor.
Ne mutlu sevdalı olanlara…
***
Bu memlekette sol sağdır, sağ soldur diyen büyük kâhinin sözlerini hatırlamak ve ruhunu şâd etmek de vazifemiz. İdris Küçükömer bize, eğer bu antika tahakküm bir gün ıslah edilecekse bunun (yanlışlıkla) sağ diye adlandırılan Müslüman reformistlerin eliyle olacağını müjdelemişti.
Öyle olmadı mı? Turgut Özal ile başlayan ve her ne kadar akılsızlarca değeri bilinmese de tohumu atılan çözüm süreci bir dip dalga olarak aktı, bugün terörsüz Türkiye geldi kapımızı çaldı.
Şiddete tapanlar, Türkiye’nin azimli yürüyüşünün, artan prestijinin ve değişen dünyanın da etkisiyle nihayet Stalinist reel sosyalizm diye adlandırılan soğuk savaş idiotlojisinin bir kıymeti harbiyesi kalmadığını anladılar.
Onlara “günaydın!” demeyi artık gereksiz buluyoruz. Ta 1970’lerde çürütülmüş bir yanılgının sürdürücüsü olarak ödenen bedelin kefareti boyunlarının borcu.
Fakat illâki, ne Kürt insanına vesayetin yaptığı zulmü, ne Diyarbakır hapishanelerinde fütursuzca ayyuka çıkan işkenceleri ne de gözümüzün içine baka baka sürdürülen faili meçhulleri unutmadık.
Zaten insaf ehli olanlar unutmaz. Amma ve lâkin eski ülkenin ayıpları yeni demokrasinin ayağına dolanmamalı. Onun için de her ne kadar hatırlamak rahatsız etse de Stalinist ölü seviciliğin özeleştirisi ve dahi muteber bir nefis muhasebesi, “bu ülke nasıl cennet olur” bahsinde açık seçik konuşulmalı.
Nefreti, kini, husumeti besleyenlerin çoklu sabıkasını elimizin tersiyle itmeli, kör ırkçılığın şakşukasını lâyık olduğu yere bırakmalıyız…
***
15 Temmuz’da Türkiye’nin, halkı ve lideriyle devirdiği cunta ile birlikte kirli tezgâh da gümbür şakır devrildi. Cehennem ehlinin büyük kısmı bertaraf edilince maskeli odaklar da mecalsiz kaldı.
Sevdalıların gücü kuvveti arttı. Daha barışık, daha zengin, yoksulu olmayan ve dünyaya konuşan bir ülkenin kapıları belirdi.
İşte şu an o kapıdan geçiyoruz. Çok başka bir dünya bekliyor bizi. Merhametin çiçeklendirdiği bir ülke.
Bu kapının alnına Recep Tayyip Erdoğan’ın sebatı ve Devlet Bahçeli’nin efsane çıkışı altın harflerle yazılacaktır.
Elbette bildiğimiz (İbrahim Kalın, Hakan Fidan) ve bilmediğimiz diğer isimsiz barış kurucularıyla birlikte…
***
Barış denince mide spazmı geçirenlerin ne denli az, sevdalıların ise ne denli çok olduğuna vurgu yapmak için kök medeniyetimizin güzelliklerinden birini hatırlatmak isterim size.
Şırnak-Cizre’den bir Sufi, bir Kürt insanıdır o. Molla Ahmed Cezerî derler ona. Robotu bulan sibernetik dâhisi Cezerî ‘den 300 yıl sonra, 1567-1640 yıllarında yaşamış.
“Pehnîya vê çerx û dolabê dine Nisbeta erbabê ‘urfanê xelet
Nusxeê âlem hemî ‘inwanekê Nuqteyek nabit di ‘inwanê xelet”
“Bu sonsuz feza, bu dönüp duran evren çarkı / Bir hayâldir aslında irfan ehli nazarında
Tümüyle birdir unvanı bu kâinat kitabının / Bulunmaz bir tek hata bile yanlışlıkla onda.”
Cizreli filozof şair Cezerî’nin elimizde bulunan tek eseri, divanı. Ona o dilde Mele Cezerî denmiştir. Mele, Molla demektir. Şairlerin reisi olarak tanınmıştır. Kürtçe, Arapça ve Farsça bilir. Osmanlı Türkçesine de hakimdir.
“Evvel odur, ahir odur, zâhir odur, bâtın odur / Mâbud odur, bütün hüviyetimde görülen odur.”
Şirazi’nin, Molla Cami’nin, Bostan ve Gülistan yazarı Sa’di’nin takipçisidir Mele Cezerî.
Bizim sevdalı dediklerimizdendir…
***
Bu yazıya Ferdi Tayfur’la başladım onunla bitireyim:
“Sevgim yüce dağlar kadar / İçerimde volkan kaynar
Anlamazsın sen küçüğüm / Âşık olan beni anlar…”