CEM SANCAR / Ne kadınlardı ama!

Bazı kadın yazarlarımızı, düşünürlerimizi nasıl da yok saymışız.
Sol-Kemalist kadın yazarlar öyle mi ya?
Sol-Kemalist’ten kastım; Osmanlı-İslam Medeniyetiyle ipleri koparma faaliyetinin çizdiği penaltı noktasında kalan… Tek partinin keyfe keder sahnesinde solculuk oynayanlardır.
Marksizm bir moda olarak yaşanırken bu yazarlarımız da o dalgadan beslenmiş ama asla jakoben, tahakkümcü köklerinden kurtulamamış, materyalist itikadın manevi depremlerinde sallanıp durmuşlardır…
Öyle de olsa böyle de olsa sağlam yazarlar da çıkmıştır oradan. Sevgi Soysal’dır Leyla Erbil’dir Tezer Özlü’dür Tomris Uyar’dır Firuzan’dır Nezihe Meriç’tir vb. Ama Adalet Ağaoğlu‘nun yeri bir başkadır. Orhan Pamuk geç kalmış bir Adalet Ağaoğlu’dur desem ayıp olur mu bilmiyorum, ama Adalet hanımı severim. Onun sayesinde öğrendik Zeusvâri ‘Ankara Kafasını’ ya da cumhuriyet elitlerinin ne yaptığını ne ettiğini. Hislerini sıkıntılarını, sırlarını mitlerini…
***
Osmanlı entelektüel yaşamı cumhuriyete nasıl sirayet etti peki, kadın yazarlar ne yaptı ne etti orası hayli karanlık…
Kimdi onlar? Zihnî mirasları geçmişin güçlü kültürüyle beslenen bu hatunlar, yani bizim gibi cumhuriyette doğmayanlar illâki kök geleneği burada sürdürenler. Yazarlar düşünürler, kim bunlar?
Bir kere ilk romancımız diye bilinen Fatma Aliye’ye selam vermeli, sonra “Ciğerdelen” romanıyla Safiye Erol demeliyiz. Ve her ne kadar 1918 de vefat etse de Şair Nigâr Hanıma da bir temenna göndermek isteriz. Ahmet Rasim’e bakarsak öyle güzeldi ki, yaşadığı dönemde onu gören erkekler sersem tavuklar gibi kaldırıma düşüp bayılırlardı…
Halide Nusret Tuna, Münevver Ayaşlı, Nezihe Araz, Emine Işınsu’yu söylemezsek olmaz. Mevlâna, Yunus Emre gibi İslam tasavvufunun devlerinden bahsetmişler. Emine Işınsu, Halide Nusret in kızı. “Bir Ben Var Benden İçerü” romanını yazmış. Münevver Ayaşlı dersen, Fususül Hikem’den, Eşrefoğlu Rumî’den, Gazali’den alıntılar yaparak yazan bir yazar…
Safiye Erol’a dönersek, Almanya’da felsefe okumuş. Ciğerdelen’de, Osmanlı akıncılarının macerasını kendi hayatının izdüşümleriyle harmanlayıp anlatması bugün ilk post modern roman olarak analiz edilmekte. Öyle öncü bir hatun.
Mânen bize engin bir felsefi Türkçe dersi verdiğini düşündüğüm Samiha Ayverdi ile aynı dönemde yazıyor, aynı kaynaktan besleniyorlar.
Safiye Erol, Almanya’da Klasik Arap Şiirinde Bitki Adları teziyle doktora yapıyor. Türkiye’ye döner dönmez de Samiha Ayverdi’nin yol rehberi Kenan Rifâî ile karşılaşıyor ve kelimeleri daha bir gürlüyor… Romanlarında belki de ilk defa o, Kaygusuz Abdal, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Hasan Gülşenî, Sokrat, Homeros ve Şekspir’den bahsediyor.
Kankası Samiha Ayverdi ise Fransızcayı anadili gibi bilen, keman çalan, Sultan Reşad, Vahdettin, meşrutiyet, İttihat Terakki, Cumhuriyet devirlerini gözlemlemiş. Neleri kaybettiğimizi görmüş bir düşünür-yazar. Kültürel diriliş ve incelik medeniyeti üstüne, İnsanıkâmil felsefesi hakkında en ilham verici sözleri yazdığını biliyoruz…
***
Türk edebiyatının bu ilk kadın ikonlarına baktığımızda bizim için arkalarında, çılgın kalabalıkta adresi şaşırmayalım diye renkli izler bıraktıklarını anlıyor ve onları hürmetle hatırlıyoruz. Bu hatırlamada Kubbealtı Akademisinin uzun soluklu gayretlerinin etkisini de unutmamalı.
Sözünü ettiğimiz kadın yazarların hepsi tasavvuf İslam’ından dem almışlardır. Ve ailelerinde mutlaka derviş meşrep bir büyük vardır. Mesela Samiha hanımın anne tarafı Budin’de meftun Gülbaba’ya dayanmakta. Bu noktaya dikkatleri çekmek isteriz…
Hanımefendiler, cumhuriyet modernleşmesinin sorunlarını ak-kara basitliğine kapılmadan, yeni insan tipinin girdabını, çağdaş dertleri ve İstanbul’un fısıltılı masalını bize hâlis bir lisanla anlatmışlar. Hayata inkâr etmek için değil anlamak ve farkında olmak için bakmışlar.
Fakat ne yazık ki hem İslamofobik kanonik taassup hem de sufifobik taassup tarafından yok sayılmışlar ve ancak birkaç yıldır bilinmeye başlanmışlardır…
***
Samiha Ayverdi ‘Pirdaşım’ dediği Safiye Erol’u şu sözlerle tasvir eder:
“Ey tarihî kadın, ey ecdat zaferlerini gözlerinde biriktirmiş hazine kadın, ey Keşanlı güzel! Miyanemize bir ezelî yâr olarak giriverdin. Tadında, tutumunda geçmiş devirlerin aşinalığı buram buram tüterdi.”
Safiye Hanım bir söyleşide, “Erkekler bugün zaruretlerin zorlamasıyla iyi durumda değiller. Müşkül bir durumdalar. Kendilerini henüz bulamamışlar, içtimai ve ferdi benliklerine tamamıyla müdrik olamamışlar. Kadın daha iyidir.” Demiş.
Ona, en çok neye düşkünsünüz diye sormuşlar, “Hürriyet ve İstiklal” demiş…
Ayverdi ile bitirelim:
“Seferim var, seferim var / Bırak gideyim, gideyim / dur deme duramaz oldum / dünyaya sığamaz oldum…”
Meraklısına
Bu yazıyı yazarken Edebiyat Ortamı Dergisinin Kadın Yazarlar sayısından faydalandım. Bence müthiş bir sayı olmuş. Makaleler, denemeler. Bulup okumalı ve destek olmalıyız derim.