YAZARLAR

CEM SANCAR / Kuantum dediğin bir ince âyet

Uykudadırlar ölünce uyanırlar…

Böyle demiş o peygamber. Adı geçince kalbimizin selama durduğu o insanıkâmil. Hayat dediğiniz şey demiş, uzun bir yolculukta bir lahza dinlenmek için ağaç gölgesinde yaptığımız şekerlemedir ancak…

90 yaşlarındayken anneanneme sormuştum, bu kadar savaşlar gördün, işgaller idamlar gördün ne düşünüyorsun, nasıl geçti bu hayat?

“Evlâdım” demişti, “dergâhın bahçesinde bir çocuktum, gözümü bir kırptım, bir baktım senle burada diz dizeyim… Öyle geçti. Bir rüya gibi…”

***

Kuantum fiziği bilimsel bakışta büyük devrimler yarattı. İç kavgalara odaklanmış zihinler bunun pek farkına varamadı. Onlar hâlâ “Kuantum Sıçraması ne lâ?” şeklinde bir oyalanmanın mahmur koridorlarında uyurgezer dolanıyorlar.

Oysa Batının büyük fizikçileri “Rasyonel” diye tapınılan bilimin, maddeci kışlalarından çıkıp yeni bir evren düşüncesini çoktan keşfettiler: Madde yok oldu!

Madde harbiden yok oldu ve 17-18-19. Yüzyıl materyalist bilim anlayışının sadece Avrupa merkezli bir mutâbakat olduğu ortaya çıktı. Bir varsayım…

Olay şöyle cereyan etti, adamlar atom altı parçacıklarını gözlüyorlardı. Evrenin yapıtaşları olan atomun dibine girmişlerdi. Birçok deneyler yaptılar ve gördükleri şey karşısında endişeye kapıldılar. Atom altı parçacıkları onlar gözlemlediği zaman madde olarak davranıyor, gözlemlemedikleri zaman tamamen dalga boyu haline geliyorlardı. Yani madde yok oluyordu. İnsan bakmasa madde, bizim sandığımız gibi orada değildi.

Yani fizik bu noktada “bilinçle” yüz yüze geldi. Maddenin bu farklı yüzleri işin içine bilinç girdiğinde değişiyordu. O zaman insan bilinci fizikle birleşti. Gerçeklik kavramı, yani bizden bağımsız bir maddi evren kavramı fosladı. Tamamen yeni bir evrenle karşı karşıyaydık. Olaya insan dahil olduğunda görünen bu yeni durum “nesnel gerçeklik” kavramını depremsel bir tarzda değiştirdi.

Değiştirdi de insanlığın kolektif sağduyusu denen materyalist-ateist yönelim hâlâ egemen. Çünkü hepimizin bakış açısını Pozitivist Dinozorlar belirlemişlerdir. Fizik, metafizik açılımlara doğru akınca o eski kabul edilmiş aydınlanmacı bilim anlayışı, kavrayışımızın kılcal damarlarımızda katı defansını sürdürmekte…

***

Nesnel dünyanın uzay ve zamanda herhangi bir gözlemci özneden bağımsız olarak var olduğu fikri modern bilimin anayasasıydı. Oysa Kuantuma göre gözlemimizden-katılımımızdan bağımsız bir evrenin var olduğu düşüncesi sonsuza kadar yok olmuştur…

Yani biz yoksak dünya ve evren, bugüne dek bildiğimiz anlamda yoktur…

Bu sonuç bilim anlayışımızda sadece bir devrim değil âdeta bir provokasyondu. Çünkü bu içsel tutumlarımızın, düşüncelerimizin, inançlarımızın, tüm enfüsi, öznel zihin durumlarımızın dünyanın anbean göründüğü bu yeni biçimde merkezi bir rol aldığı anlamına geliyordu. Bize, “bilincin” fiziğe sızmasını değil zaten başından beri orada olduğunu söylüyordu.

Yani kendimizi evrenden ayrı bir kapsüle yerleştirilmiş, bağımsız bir fail olarak düşünmemiz anlamsızdı. Bizzat evrenin ayrılmaz parçasıydık.

İnsan ve evren diye tanımlanan düalist-ikici varoluş fikri böylece ıskartaya çıktı. Yeni bir kozmos görüşünün kapıları açıldı. Hakikati, Kur’an’a ve peygamberine bakarak yeniden ve yeniden yorumlayan Sufi bilgelerin dediği gibi insan sadece mikro evren değil, bizzat onu kopyalamış bir evrenin orijinal modeli miydi?

İnsan makro evren miydi?

***

Evrenin oralarda bir yerde, bizden ayrı olduğu düşüncesi artık son kullanma tarihi geçmiş bir düşünce. “Pasif bir şekilde gözlemlemek yerine gerçeği bizzat yaratırız,” diyen fizikçi Vlatko Vedral’i düşünürsek… İnsan yaratan, etkin katılımcı rolündedir. Baba fizikçilerden Vheeler, “katılımcı bir evrendeyiz” der…

Gerçekliği biz yaratırız düşüncesi New Age felsefesi de değildir. Çünkü tanrısallaştırılmış kaba bir egoyu değil, “derin benlik” dediğimiz bir olguyu, “bir ben var benden içeri” fikrini çağrıştırır. Katılımcı evren denen şeyin çılgın bir spekülasyondan azade, akla gelebilecek en dikkatli şekilde test edilmiş bilimsel deneylere dayandığını da bilmeliyiz.

Dünya ekonomisinin üçte biri kuantum mekaniğine dayanmakta. Bilgisayar, internet, lazer, MR, televizyonlar mikrodalgalar, cep telefonları, silikon çipler, dijital saatler, üstün iletkenler ve nükleer enerji hayatımıza böyle girdi. Kuantum fiziği, ilerde olacaklara bakarsak büyük ilhamlar taşır. Bu ilhamlar insan olmanın anlamına ilişkin en temel algımızı değiştirecek konumda. Çünkü eğer Kuantum insanlığı yok edecek bir silaha dönüşmeyecekse ahlâklı katılımcılara, öyle kâmil insanlara ihtiyacımız var…

***

Eşyanın ardındaki hakikat dediğimiz şey işte böyle, İbn Arabî’nin 800 yıl önce açıkladığı Tevhid, Vahdeti Vücud teorisi, “Allah, insan ve evren ayrımı yok, sadece Allah var” düşüncesi burada bizim tahrip edilmiş modern zihnimizin aynasında bu kez ısrarlı olarak belirmekte.

Ya da “sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım” sözü, tam da bu noktada sizin de idrakinizde bir alarm sinyali yakmıyor mu?

Yaksın bence…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu