CEM SANCAR / Filistin: Aşk ateşini yaktı

Bir şeyler oluyor, diriltici bir rüzgâr esiyor, duyuyor musunuz?
O sözü hatırlamalı: Olanda hikmet vardır…
İsrail Siyonizm’i ifşa oldu. Bundan sonra ne yaparsa yapsın, dünya Filistin için ayakta olacak. Sumud Filosu küresel çapta anti Siyonist direnişin ilk örneğini verdi. Gezegenin bütün meydanları “Çok Yaşa Filistin” nidalarıyla, Filistin’e yakılmış özgürlük şarkılarıyla çınladı. Batının mühim artistleri sanatçıları müzisyenleri İsrail’i yerin dibine soktu…
Müslüman coğrafya her ne kadar bölünmüş ve dahi kafası dağılmış olsa da gezegendeki merhametli bireyler bir İnsanlık İttifakı yarattılar…
***
Şimdi kalplere girme zamanı. Her şey yeniden konuşulmalı. İnsanı koruyan kollayan, önünü açan ve onun ruhsal evrimini tamamlamasına yardım eden gizli hazineye, ulvi kelâma… İrfana, hikmeti sevmek anlamındaki felsefeye, bilgiye, logosa, entelektusa…
Âriflere, âlimlere, ilimlere, bilimlere eğilmeliyiz…
Çünkü İslam topraklarında gördüğümüz karmaşa, “hangi İslam?” sorusunu yıkılmış şehirlerin yıkıntılarına yazdı.
Finalini DEAŞ’te gördüğümüz sapıtmışların anladığı mıdır bu din? Kitap yakanların, turistik otel bombalayanların vs…
Yoksa kendi dışındaki herkesi öteki, düşman, râfızi heterodoks vesaire gören bencilik kralları mıdır bunu niteleyen?
Asya’da Afrika’da merdiven altı medreselerde rahmet dinini mânâsından kopararak bir cezalandırma hukuku olarak öğretenlerin temsil ettikleri şey olmadığı kesin…
Âyetleri bağlamından ve içeriğinden koparıp acımasız kuru ideolojiye indirgeyenlerle, Hz. İsa’yı Hz. Musa’yı kör bir faşizme tedavül edenler arasındaki benzerliği görmekten de…
Doğrusunu isterseniz, kaçınırım.
Çünkü çok canımı yakar bu!
Kendini Cenabı Allah’ın noteri sananların ayrıştırıcı histerisine, Filistin’deki çığlığa cevap veren güzel insanların küresel kalkışması gereken dersi verdi sanırım. Önce insan gibi insan olmayı, insan kardeşliğini hatırlattı, insan olmanın erdemini ön plana çıkarttı.
Hz. Âdem sanki yeniden tecelli ediyor, dinler yeniden başlıyor. İnsanoğluna yağıp duran kutsal sözün toplamı olan İslam; Âdem’in evlatlarının birbirini tanımasıyla, kaynaşmasıyla, zalime birlikte karşı durmasıyla, Muhammedî daveti yeniliyor.
Evet, İslam küreselleşiyor…
***
19. yüzyılda icat edilen defansif ideoloji, o büyük yanlışı (dini bir ideolojiye indirgeyerek) yapan siyasi strateji olarak İslamcılık miadını doldurdu.
Kimin ne giydiğine ne örttüğüne takılanlar, kadınların yeni konumlarını hazmedemeyenler için, sakal tıraşıyla meşgul olanlar için film bitti…
Bir de şu var: Dünyadaki Filistin yanlısı dev kitlesel gösterileri biz pek fazla yapamadık. Nedenini herkes biliyor.
Çünkü bu gösterilerde farklı yaşam tarzlarından insanlara hitap edilemedi. Siyonizm’e karşı birleştirici net sloganlara bir türlü geçilemedi.
Meselâ “Tekbir” hepimizin bildiği zikir. Tamam da bu söylenerek yapılan nümayişler İsrail faşizmine karşı ayağa kalkan türlü çeşit eşrefi mahlûkatı bir araya getirebildi mi?
Gördünüz, getiremedi…
Kendi sesini dinlemekten zevk alan, yankı odası insanları inşallah derslerini almışlardır.
Çünkü Filistin-Gazze karşısında aciz kalıp kanayan yüreklerin sesi, yitip giden bebekler hayatlar evler barklar, dipsiz açlıklar… Bize bir şeyler söylüyor.
Hayata, Muhammedî nur ile bakmak hayatın ne söylediğini duymak olabilir mi?
Evet olanda kahır da var, hikmet de var…
***
Hz. Musa bir gün bir çobana rastlar. Çoban, Allah’a yakarmaktadır: “Hey güzel Allah’ım, sana kurban olayım, ayakkabını dikeyim elbiseni yıkayayım, saçlarını tarayıp bitlerini ayıklayayım. Sana süt vereyim. Ellerini öpeyim, ayaklarını ovayım. Ey keçilerimi yoluna kurban ettiğim. Heyhey. Heyhey de hey!..”
Musa: “Kimle konuşuyorsun?” diye sorar. Çoban: “Bizi, yeri göğü yaratanla konuşuyorum, kimle konuşacağım!” şeklinde diklenir.
Musa: “Aklını mı kaybettin, kendine gel! Daha sen Müslüman olmadan kâfir olmuşsun. Bu sözleri amcana mı, dayına mı söylüyorsun? Allah’ın sıfatları arasında bir şeylere ihtiyacı olmak var mıdır?” deyince…
Çoban, “Bu azarlayıcı sözlerinle canımı çok yaktın” diye ağlayarak feryat figan çöllere kaçar.
Bunun üzerine O ses gelir:
“Ey Musa, kulumuzu bizden ayırdın. Sen kullarımı yakınlaştırmak için mi yoksa uzaklaştırmak için mi gönderildin? Ben onları farklı karakterlerde yarattım ve değişik ifade biçimleriyle donattım.
Her biri kendi diliyle Allah’ı tespih eder. Allah onları anlar. Bizim onların ibadetine ve tespihine ihtiyacımız yoktur. Kullarıma ihsan etmek için ibadeti, onları arındırmak için tespihi emrettim. Biz söze değil kalbe ve hâle bakarız. Sözcüklerle değil bize gönülden bağlı mı, kalbinde aşk ateşi yandı mı ona bakarız. Ey Musa. Kalbinde aşk ateşini tutuştur da bütün bu düşünceleri yak gitsin.”
Her âşık O’na kendince yanar…
Meraklısına:
Son kıssa Feridüddin Attar ve Mevlâna tarafından 12 ve 13. Yüzyılda söylenmiş, aradan 7-8 yüz yıl geçmiştir!..