YAZARLAR

BÜŞRA ZEYNEP ÖZDEMİR / İthalatçıdan İhracatçıya: Türkiye’nin Dönüşen Enerji Kimliği

Enerji güvenliği kavramının kapsamının giderek daha fazla genişlediği bir ortamda ülkeler için önlem alınması gereken risklerin sayısı artıyor. Kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil enerji kaynakları küresel enerji tüketiminin hala yaklaşık yüzde 80’ini oluşturmaya devam ederken artan küresel ısınma ile temiz enerji teknolojilerine olan ihtiyacın artması hammadde ve teknoloji bağımlılığına yeni bir boyut kazandırıyor. Bu koşullarda enerji arzının ve tedariğinin güvenliğini artırabilen, sahip olduğu kaynakları verimli bir şekilde ekonomiye kazandırabilen ülkeler kazançlı çıkıyor. Son yıllarda Türkiye‘nin izlediği enerji politikası da bu hedefi merkeze alıyor; her açıdan enerji güvenliğini artırarak bağımsızlığı artırmak ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi gerçekleştirmek.

Hidrokarbonlarda İthalatçı Ülkeden İhracatçı Ülkeye

2017 yılında enerji alanındaki en kapsamlı çalışmalardan biri olan Milli Enerji ve Maden Politikasını geliştiren Türkiye, yıllardır devam eden dışa bağımlı profilini dönüştürme hedefiyle yola çıkmıştı. Yüksek oranda dışa bağımlı olduğu petrol ve doğal gazın arz güvenliğinin artırılması öncelikli hedefler arasında yer alıyordu. Bunun için sınırları ve yetki alanı dahilinde mümkün olan tüm hidrokarbon potansiyelinin açığa çıkarılması planlandı.

Denizlerdeki mevcudiyetini güçlendirmek, kendi kendine yeter bir ülke haline gelebilmek için kısa sürede oluşturduğu derin deniz sondaj filosu yoğun çabaların ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki ve o dönemde denizlerdeki en büyük doğal gaz rezervini keşfetti. 320 milyar metreküplük Sakarya Gaz Sahası açılan yeni kuyular ve yapılan yeniden değerleme çalışmaları neticesinde 2022 yılı sonunda 710 milyar metreküpe ulaştı. Rekor sürede üretime alınarak iç talebi karşılamada önemli bir rol üstlenen saha bugün Türkiye’nin toplam doğal gaz üretiminin çok büyük bir kısmını karşılıyor. Ağustos ayında günlük 9,5 milyon metreküplük üretim miktarına ulaşılan saha şimdilerde bir ilke daha imza atmaya hazırlanıyor.

Mayıs ayında Maden Kanunu’nda yapılan değişiklik ile Karadeniz‘de üretilen gazın ihraç edilmesinin önü açılmıştı. Öncelikli olarak iç talebi karşılamada kullanılan gazın artan dış pazarlara açılması Türkiye’yi öncelikli olarak komşu ve yakın çevresindeki ülkeler için alternatif tedarikçi konumuna taşıyacak. Hali hazırda boru hatları ile Bulgaristan, Macaristan, Kuzey Makedonya ve Sırbistan’a doğal gaz ihraç eden Türkiye bu ihracatı LNG ithalatı ile karşılıyor. Karar sonrasında ürettiği gazı da bu ülkelere ihraç edebilir duruma gelmesiyle Rus gazı ithalatını sonlandırmaya hazırlanan AB ülkelerine önemli bir fırsat sunuyor.

Ekim ayında Doğal Gaz Piyasası Kanununda yapılan değişiklik ise Türkiye’nin ithalatındaki çeşitlendirmeye benzer şekilde ihracatını da çeşitlendirmesinin yolunu açıyor. Karadeniz’de üretilen gazın sıvılaştırılmasına imkan tanıyan değişiklik tüzel kişileri sıvılaştırma lisansı almaya davet ediyor. Üretilen gazın sıvılaştırılarak tankerler aracılığıyla ihraç edilmesi daha geniş bir pazara ulaşılabileceği anlamına geliyor. Bugün en büyük doğal gaz üreticisi olan ABD aynı zamanda en büyük LNG ihracatçısı. Gazın sıvılaştırılması Amerikalı gaz üreticilerinin Asya’dan Avrupa’ya çok sayıdaki ülkeye hitap etmesine imkan sağlıyor. Önümüzdeki yıl yüzer üretim platformu Ertuğrul Gazi’nin devreye alınmasıyla Karadeniz’deki üretimin 20 milyon metreküp/gün’e çıkarılması, kademeli olarak üretimdeki artışın sürdürülmesiyle de Türkiye’nin de daha geniş bir pazara hitap etmesi mümkün görünüyor.

NTE Madenleri Keşfi ile Ekipman Üreticisinden Tedarik Merkezine

Yenilenebilir enerji kaynakları 73 Petrol Krizinden bu yana ülkeler için enerjide dışa bağımlılığı azaltma ve alternatif enerji kaynağı oluşturmada önemli bir rol oynuyor. Artan çevresel kirlilik, küresel ortalama sıcaklık ve iklim değişikliği ise yenilenebilir enerji kaynakları ve temiz enerji teknolojilerinin oynadığı rolü daha kritik hale getiriyor. Ülkeler artık yalnızca dışa bağımlılığı azaltmak için değil aynı zamanda sera gazı emisyonlarını düşürmek için temiz enerji teknolojilerine kurulu güçlerinde yer vermeye çalışıyor. Bu çabalar enerji güvenliğinin sınırlarını genişleterek küresel güç mücadelesini yeni bir cepheye taşıyor; nadir toprak elementleri ve kritik madenler.

NTE ve kritik madenler sıklıkla temiz enerji teknolojileri ile anılmalarına karşılık savunmadan uzay teknolojilerine, petrokimyadan haberleşmeye çok sayıdaki sektör için üretim zincirinin ayrılmaz bir parçası. Bu rezervler çok sayıdaki ülkede bulunmakla birlikte coğrafi koşulları, sahaların dağılımı ve teknolojik imkanlar gibi faktörler bu madenlerin üretimi ve işlenmesi hususunda kısıtlar ortaya çıkarıyor. Bugün dünyanın en geniş lityum rezervine sahip ülkesi Şili iken en büyük lityum üreticisi ülkesi Avustralya, en fazla lityum işleme kapasitesine sahip ülke ise Çin. Lityuma ek olarak nikel, kobalt, grafit ve NTE’lerin tamamı göz önünde bulundurulduğunda en fazla işleme kapasitesine sahip ülke yine Çin. 2030 yılında da Çin’in bu pozisyonunu koruyacağının öngörülmesi çok sayıdaki ülke için yeni bir dışa bağımlılık mücadelesini zorunlu kılıyor.

ABD ve AB üyesi ülkeler Çin’in hakimiyetine karşı önlem almaya çalışan aktörler arasında başı çekiyor. Başkan Donald Trump ikinci kez göreve geldiği ilk günden itibaren bu alanda ülke içindeki faaliyetleri artırmak için çabalarken dış politikasında NTE ve kritik madenleri ayrı bir başlık olarak ele alıyor. ABD için bu madenler denizaltı, hava savunma sistemleri ve F35 gibi çok sayıdaki silah sistemlerinin yanı sıra uzay teknolojileri ve batarya/depolama sistemlerinin üretimi için de özel bir öneme sahip. Bu nedenle bu madenlerin tedariği ulusal güvenlik meselesi olarak nitelendiriliyor. AB ise başta rüzgar ve güneş enerjisi teknolojileri ve otomotiv endüstrisi olmak üzere pek çok sektörü için önem arz eden bu kaynakların temini için çevresel koşulları yeniden gözden geçirerek içeride üretimi yeniden artırmanın yollarını arıyor.

Türkiye, 2022 yılında Eskişehir’in Beylikova ilçesinde keşfettiği NTE rezervleri ile öne çıkıyor. Yapılan tahminlere göre tek sahada dünyanın en büyük ilk 3 rezervi arasında yer alan sahanın üretime kazandırılması için yoğun çalışmalar yürütülüyor. ETİ Maden tarafından işletilen pilot üretim tesisinin yanı sıra 2 yıl içinde ticari üretim yapacak fabrikanın kurulması planlanıyor. Bu madenlerin üretime alınması başta temiz enerji teknolojileri olmak üzere çok sayıdaki sektör için büyük öneme sahip. Örneğin Türkiye bugün Avrupa’nın en büyük 5 güneş paneli ve rüzgar türbini ekipmanları üreticisi arasında yer alırken bu pozisyonun daha da güçlendirilmesi bu sahanın üretime alınmasıyla yakından ilgili. Bunun yanı sıra başta TOGG olmak üzere elektrikli araçlarda ve diğer depolama sistemlerinde kullanılmak üzere batarya üretilmesi ve yakın zamanda savunma sanayinin yakaladığı başarı ivmesinin sürdürülebilmesi için yine bu rezervler oldukça önemli.

Ancak sahada üretim yapmanın yanı sıra üretilen madenlerin rafine edilerek ürün haline getirilmesi de dışa bağımlılığı azaltmak için zorunluluk arz ediyor. Madenleri işleme kapasitesine sahip olan bir Türkiye iç piyasasını güvence altına almanın yanı sıra bölgesinde önemli bir tedarikçi olarak konumlanabilir. Alanda tecrübe sahibi ülkelerden başta ABD, Çin ve AB üyesi ülkelerle görüşen Türkiye, en uygun teknolojiyi kendi şartlarına en uygun şekilde iş birliği aracılığıyla edinmeyi amaçlıyor. Bu sayede hem teknoloji ve bilgi transferini sağlamak hem de yerelde üretimi desteklemeyi hedefliyor. NTE ve kritik madenler alanında bir tedarik merkezi oluşturulması ise doğru sanayi politikası ve teşvik mekanizması ve uygun koşullarda iş birlikleri kurmaktan geçiyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu