YAZARLAR

BERCAN TUTAR / Narko-zihniyet!

Hedefe ulaşmak için her yolu mubah görüyorlar. Soykırımı, açlığı, salgın hastalıkları, ölümcül ambargoları, terörizmi, şiddeti ve işgalleri kullanmaktan çekinmiyorlar. Gazze’de bahaneleri Hamas, Afganistan’da Taliban, Mısır’da İhvan, Irak’ta sözde kitle imha silahları, Suriye’de DEAŞ, Yemen’de Husiler ve İran’da nükleerdi.
Venezuela‘da ise ‘Tren de Aragua’ adlı bir suç örgütünü gerekçe gösteriyorlar. Gözlerini öyle karartmışlar ki örgütün lideri olarak yaftaladıkları Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun ödülünü El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in başına koydukları ödülün tam iki katına, 50 milyon dolara kadar çıkardılar.
Zira panikteler. Hegemonyaları sarsılıyor. Gazze’deki soykırımla vermek istedikleri gözdağı ters tepti. Bombaları korkutmuyor. Açlık ve yoksulluğu silah olarak kullanmalarına rağmen insanlar teslim olmuyor. The Lancet Global Health dergisinin Ağustos sayısında çok değerli bir çalışma yayımlandı. ABD ve AB yaptırımlarının 1970’ten bu yana çoğu bebek, çocuk ve yaşlı 38 milyon insanın ölümüne yol açtığı verilerle gözler önüne serilmiş.

***

Gazze’de iki yıldır yaşadığımız mezalimin aslında 1970’lerden beri 60’a yakın ülkede sistemli şekilde devam ettirilen küresel soykırımın bir parçası olduğunu görüyoruz. Anlıyoruz ki savaşlardan daha çok insan barbar ekonomik ambargolar yoluyla etnik temizliğe uğratılmış. Amaç ise Batı’nın boyunduruğunu reddedenleri cezalandırmak. Bu yolla işgal ve darbelere zemin hazırlamak. Ülkeleri birer birer rehin alıp köleleştirmek.
Saddam’ın Irak’ı, Kaddafi’nin Libya’sı ile Chavez ve Maduro’nun Venezuela’sında görüldüğü üzere hangi ülke ABD ve Avrupa’nın egemenliğine isyan etmişse hemen hedef tahtasına konuluyor.
Sömürgeci hamlenin ilk adımını ise genellikle ekonomik yaptırımlar oluşturuyor. Olmadı suikastlar, iç savaşlar, terör örgütleri ve işgaller devreye sokuluyor. Her ülkeye göre geliştirilen bir işgal ve sömürü doktrini var. Ortadoğu için siyasi terörizm, Latin Amerika ve Karayipler için ise narko-terörizm.
1970’lerde yılda ortalama 15 ülke Batı’nın tek taraflı ambargo, müdahale ve işgallerine maruz kalıyordu. 1990’lar ve 2000’lerde bu sayı yılda 30 ülkeye, 2020 itibarıyla ise 60’a ulaşmış durumda.

***

Bu saldırıların temel hedefi Venezuela’da da görüldüğü üzere ülkenin finans ve uluslararası ticarete erişimini engelleyerek endüstrisini istikrarsızlaştırmak, devletin ve rejimin çöküşünü hızlandıracak sosyo-ekonomik, ideolojik, etnik ve mezhebi her tür krizi olabildiğince alevlendirmek. Örneğin 2017 ve 2018’de Venezuela’ya uyguladıkları ambargolarla 40 bin çocuğun kanına girdiler. Irak’ta 1,5 milyon bebeği katlettiler. Gazze’de iki yıldır her gün 100 bebeği vahşice öldürüyorlar.
Kuşatmaya karşı çıkan BM, Venezuela’nın uyuşturucu ticaretine karışmadığını söylüyor. Fakat ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “BM’nin ne dediği umurumda değil. BM ne hakkında konuştuğunu bilmiyor” diyerek efeleniyor. Gözünü karatmış.
Hiçbir ilke ve değer tanımıyorlar. Her tür yalana ve bahaneye arsızca sarılıyorlar. Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkesi Venezuela’nın uyuşturucu ticaretine liderlik ettiğini söyleyecek kadar gerçeklikten kopmuşlar. Çünkü gerçeğe ihtiyaçları yok. O yüzden şimdi de narko-terörizm safsatasına yapışıyorlar.
Fakat ne yapsalar da kaybedecekler. Çünkü sırf Batılı egemenlerin konforu bozulmasın diye hemen her yıl 1 milyona yakın insanın kurban edildiği bir dünyayı kimse kabul edemez.
Gazze’nin yol açtığı küresel intifada da bu talep net şekilde görülüyor zaten. İnsanlar artık Batılı sadist şiddete dayalı bu ilkel düzenin yıkılmasını ve yerine daha adil olan yenisinin konulmasını istiyor. Hâsılı kelam sorun Venezuela veya Gazze’deki direniş iradesi değil. Yok edilmesi gereken asıl tehlike Batı’nın sömürgeci ve soykırımcı narko-zihniyetidir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu