
(Foto: AA)
Önemli bir konu. Gerçekten hani taktik sorunlarla, cari sorunlarla uğraşırken, yani mecburuz bunlarla uğraşmaya ama bölgenin sorumlu ve kadim bir devleti olarak kalıcı bir çözüm getirmeyle de ilgili yoğunlaşmalarımız olmalı. Bunun neticesinde tekliflerimiz olmalı. Bir taraftan da buna uğraşıyoruz. Aslında bizim taktik meşguliyetlerimiz, stratejik vizyon geliştirmekten bizi alıkoymuyor. Tam tersine, bütün bu taktik uğraşılarımız, bizim yapacağımız stratejik önermelerin olgusal zeminini hazırlıyor. Yani bir teorik zemini inşa edebilmeniz için çok fazla dünya verisine ihtiyacınız var.
Şimdi burada bizim gördüğümüz şu: Bunu anlattığımız zaman da herkes kabul ediyor. Birincisi, bölgede, biz bunu tabii siz Ortadoğu olarak… Yani Ortadoğu, buna girmeyelim tanımlamaya, hani Batısentrik bir coğrafi tanımlama. Hani biz kendi bölgemiz diyelim, kendi doğumuz diyelim, kendi güneyimiz diyelim. Buradan baktığımız zaman, bizim kendi coğrafyamızda uzun yıllardır devam eden çatışmaların, bölgesel, bölge dışı müdahalelerin temelinde yatan konu, bölge ülkelerinin kendi aralarında iş birliğini sağlayamamaları ve belli bir miktar güvensizliğin olması. Bu güvensizliği baştan deklare edip ve hiçbir “ama”ya, “fakat”a gerek bırakmadan artık bizim bir birbirimizin toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve güvenliğine taahhütte bulunacağımız bir anlaşmanın altına imza atmamız gerekiyor.
Yani bölgesel bir istikrar paktına, platformuna, anlaşmasına, konvansiyonuna ihtiyacımız var. Bunun birinci amacı caydırıcılık değil. İkinci amacı caydırıcılık. Birinci amacı bunun, bölge ülkelerinin birbirine karşı olan güvenini mutlak hale getirmek, bu anlaşmaya taraf olan ülkeleri mutlak hale getirmek ki kimse daha sonra bu güvensizlik ortamında dışarıdan müdahalelere zemin hazırlanmasın veya terör örgütleri bundan istifade etmesin veya başka türlü istikrarsızlık oluşturucu hususlar bölgemizde istikrarsızlık oluşturmasın. Bu platforma, bu anlayışa bizim ihtiyacımız var bölgede ve bunu öncülüğünü Cumhurbaşkanımız yapıyor.
Şimdi temas ettiğimiz görüşmelerde biz belli kümelenmelerin, belli oluşumların kendi aralarında konuştuğunu, bunu bizimle herkesin tartıştığını görüyoruz. Bizim önermemiz, dediğim gibi, son derece açık. Bir defa kendi sorunlarımızı bölgede kendimizin sahiplenmesi gerekiyor. Bunun için bir yeterlilik göstermemiz lazım. Dışarıdan aktör çağırdığınız zaman dışarıdan aktör gelir, sorununuzu çözer gibi yapar, faturasını ortaya koyar ve çoğu zaman bölgeyi bıraktığı hal, geldiği halden daha kötü olur. Biz bunu 50 defa bu bölgede gördük, hala görüyoruz.
Şimdi eskiden tabii yapısal sorunlarımız vardı, böyle bir dinamiğin içerisinden geçmek gibi. O bizi zorluyordu ama şimdi baktığımız zaman bölge ülkelerindeki ulus-devletleşme belli bir noktaya, olgunluğa ulaşmış durumda. Herkesin artık sınırı oluşmuş durumda. Herkes, özellikle İsrail dışında, artık ülkelerin hiçbirinin, birkaç tane ufak tefek sınır sorunları olan ülke hariç, bir sorunu yok. Yani burada artık makul bir iş birliği platformunun iyi niyet temennisinin önüne geçip, ötesine geçip ciddi bir şekilde ortaya çıkması gerekiyor ki artık hem birbirine güveni tam olan hem de bölge dışı aktörlerin bölgeye yönelik olumsuz, negatif heveslerine karşı caydırıcılık üreten bir yapı ortaya çıksın.