ABD’nin Türkiye’ye ‘bağımlılığı’ artıyor


ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerin mahiyeti de formu da değişiyor. Eskiden ABD’ye bağımlı bir ülkeydik. Hiyerarşik müttefiklik skalasında güçlü aktör ABD tarafıydı. Zamanla dengeler değişti. Şimdi iki ülkenin ilişki terazisinde ağır gelen kefe artık Türkiye tarafı.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı yere göğe sığdıramamasının bir nedeni de Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç haritalarındaki yükselişinden kaynaklanan bu reel-politik determinizm.
Öyle ki yeni çok kutuplu küresel güç mimarisinde ülkemizin bireysel ağırlığı bir bütün olarak Avrupa kıtasının kolektif ağırlığından daha fazla. Aynı şey Ortadoğu’da da geçerli. Bölgenin güç hiyerarşisinde ABD eskiden İsrail’e ve Yahudi lobisinin taleplerine göre strateji belirlerdi. Bu makûs anlayış şimdi tersyüz olmuş halde.
Türkiye faktörü, Gazze’den Suriye’ye Körfez’den Doğu Akdeniz’e kadar uzanan bütün denklemlerde Ortadoğu’daki en belirleyici unsur haline geldi. Haliyle İsrail ve yandaşları artık eskisi gibi at koşturamıyor. Aynı şey Karadeniz, Kafkasya ve Orta Asya için de geçerli. Bir zamanlar Rusya’nın tek hegemon olduğu bu coğrafyalarda şu sıralar kilit ülke konumundaki Türkiye de var. Rusya ile Ukrayna barışı üzerinden yeni bir küresel konsensüse varan ABD’nin bu bölgelerde ayakta kalabilmesinin tek dayanağı yine Türkiye.
***
Zira Rusya ile varılan uzlaşı ABD’ye ne istediği güvenceleri ne de manevraları verecek mahiyette. Her ne kadar Trans- Sibirya Demiryolu gibi yeni projelerle ilişkilerini sağlamlaştırmak isteyen Rusya ve ABD’nin yolu yine Türkiye’ye çıkıyor. Çünkü ABD de Rusya da aralarındaki gerilimi sürdürülebilir bir barışa dönüştürmenin anahtarı olarak görüyor ülkemizi. Bu yüzden iki aktör de Türkiye ile stratejik ilişkilerini daha da derinleştirmeye çalışıyor.
Nitekim geniş bir NATO-Rusya Saldırmazlık Paktı’nın varlığı da ABD’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya’daki gücünü devam ettirebilmesi de Orta Asya’daki nadir toprak minerallerine yapacağı yatırımın geleceği de ve hatta Ukrayna sonrası Rusya ile planladığı ortak projelerin hayata geçmesi de Türkiye’ye bağlı.
Nitekim 8 Ağustos 2025’te Trump’ın da katıldığı törende Azerbaycan ve Ermenistan liderleri Zengezur Koridoru’nun statüsü konusunda anlaştı ve Zengezur’un geliştirilmesi için ABD’ye 99 yıl süreyle münhasır haklar tanındı. Anlaşmadan sonra koridor “Uluslararası Barış ve Refah için Trump Rotası” (TRIPP) olarak adlandırıldı.
Ardından Trump 7 Kasım 2025’te Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan liderlerini Beyaz Saray’da ağırladı. C5+1 formatındaki zirve ABD’nin bölgeye artan ilgisinin en somut göstergesiydi. İki gün önce de Çin ve Rusya’nın artan bölgesel nüfuzu karşısında ‘kaynak zengini Orta Asya ülkeleri’ Tokyo’da bir araya geldi.
***
Dolayısıyla Amerikan yönetimi Türkiye, Rusya ve Orta Asya ile yapacağı ortak nadir toprak elementi projelerinin sekteye uğramaması için çok dikkatli davranıyor. Ukrayna ve Gazze başta olmak üzere Suriye ve Ortadoğu’nun diğer bölgelerindeki krizlerin sürmesi ABD’nin bütün hesaplarını bozacaktır.
Bu nedenle ABD her açıdan Türkiye’ye çok muhtaç. Çünkü nadir elementlerin Afganistan ve İran güzergâhlarından nakli güvenlik ve siyasi nedenlerle uygulanabilir değil. Dolayısıyla TRIPP’in tek dayanak noktası Türkiye’den Ermenistan, Azerbaycan ve Orta Asya’ya uzanan güzergâhtır.
Haliyle bu jeopolitik determinizm Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika, Balkanlar, Kafkasya dışında Avrasya’da da Türkiye’nin büyük bir güç olarak yükselişini hızlandırıyor.
Hâsılı kelam, Çin’in çevreleme planlarını kırarak Rusya’yı dengelemek ve hayati projelerinin sekteye uğramaması için ABD’nin Avrasya ve Asya- Pasifik’te hegemonlaşan Türkiye’ye bağımlılığı her alanda had safhaya ulaşmış durumda. Türkiye ve ABD arasındaki yeni ilişkiler manzumesine biraz da bu mercekten bakmakta fayda var.



