YAZARLAR

NEBİ MİŞ / Terörsüz Türkiye’nin başlangıç noktası unutulmamalı

Yılın başında terörün sonlandırılmasına yönelik yeni bir siyasi yaklaşım somutlaştığında bu sütunda “deneyimlerimiz bize ne söyler” başlıklı bir yazı yazmış ve yeniden iyi niyetle başlatılan fırsat penceresinin yanlış bir yöne kanalize edilmemesi gerektiği konusunda şunları belirtmiştim:
“Bu yeni siyasi yaklaşımda; “müzakere”, “ön şart”, “al-ver”, “yol haritası”, “taleplerin somutlaşması”, “muhataplık”, “izlenecek prosedürler” gibi süreçlerin olmadığı vurgulanmasına rağmen, medyada ve kamuoyunda böyle bir beklentinin oluşturulması yeni sorunlara yol açabilir. Mesele karmaşıklaştığında, zamana yayıldığında, konu ile ilgisi olmayan hususlar sepete eklendiğinde, doğrudan tarafı olmayan kişiler kendilerine görev çıkardığında, siyasi menfaat elde etmek isteyen çevrelerin bozucu hamleleri kolaylaşır.
Yakın dönemde, HDP ve PKK‘nın heba ettiği bir çözüm süreci var. Devlet ve iktidarın tüm iyi niyetli tutumuna ve risk almasına rağmen terör örgütü ve siyasi uzantısı küresel güçlerin oyun planına göre hareket ettiler. Süreci sabote ederek, kendi çıkarları için kullanmak istediler. Süreç sabote edildiği için başka maliyetler ve yeni sorunlar ortaya çıktı. Deneyimlerimiz bu anlamda önemlidir.”
Gerçekten de terörsüz Türkiye hedefine ulaşmak için her anlamıyla yakın dönem tecrübelerimizi tüm yönleriyle hatırlamalıyız.
Terörün tamamen sonlandırılması için çok yönlü çabalar devam ediyor. Bu yeni aşamada süreci sabote edecek eylem ve söylemler konusuna dikkat edilmesi gerektiği en baştan itibaren üzerinde hassasiyetle durulan bir konu. Bu hassasiyet her hal ve şartta devam ettirilmelidir.
Bugünlerde, terörsüz Türkiye ile ilgili gündem; Meclis‘te çalışmalarına devam eden komisyon üzerinden şekilleniyor. Buna ek olarak PYD/YPG/SDG’nin Suriye‘deki faaliyetleri ve söylemleri de yine eş zamanlı olarak süreçle ilgili tartışmalarda öne çıkıyor.
Hem komisyonun çalışmaları hem de terör örgütünün silah bırakma süreci ile ilgili değerlendirmelerde “odak kayması”na imkan vermemek gerekir. Türkiye‘ye özgü bu yeni yaklaşımda, dünya deneyimlerinden farklı olarak, silah bırakma ve örgütün feshi ilk aşamada planlanmıştı. Demokratikleşme ve diğer atılacak adımlarla ilgili tartışmalar, terör sonlandırıldıktan sonra normal siyasi alanın sınırları içinde ve “terörsüz Türkiye siyasi ikliminde” yapılabilecekti.
Son günlerde komisyon üzerinden yapılan tartışmalarda, komisyonun doğrudan gündeminde olmaması gereken meselelerin görüşülmesi gerektiğine dair yaklaşımlar sergileniyor. Buradan bir beklenti oluşturuluyor. Dolayısıyla da, sanki Türkiye’nin tüm sorunlarını bu komisyon çözecekmiş gibi bir algı oluşturuluyor. Bu tür tartışmaların silah bırakma sürecini yavaşlatabileceğini öngörmek gerekir.
Terörün sonlandırılması için 2009’dan itibaren başlatılan çözüm sürecinde dönemin iktidarlarının attığı adımları hatırlatmak -ve o dönemde her türlü adım atılmasına rağmen- terör örgütü ve onun siyasi uzantılarının süreci nasıl sabote ettiğini sürekli göz önünde bulundurmak gerekir. Geçmiş dönemin tecrübesinden yararlanmak, Melis’te çalışmalarına devam komisyonun odağını kaydıracak tartışmaların önlenmesi açısından önemlidir.
Bir önceki dönemde ana hatları ile sıralarsak şu adımlar atılmıştı:
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi başlatıldıktan sonra, siyasi partilerin ve STK’ların görüşü, talepleri mümkün olan en geniş anlamda alındı. Devletin çözüm perspektifi de bu bağlamda paylaşıldı.
Süreç, TBMM’de 10-13 kasım 2019 tarihlerinde tüm boyutları boyutu ile tartışıldı.
Başbakan Erdoğan, 1 Ekim 2012’de demokratikleşmeye ilişkin 63 maddelik yol haritası açıkladı. Bu maddeler dört ayrı yargı paketi ile TBMM’de kabul edildi.
4 Nisan 2013 tarihinde oluşturulan ve 63 kişiden müteşekkil Akil İnsanlar Heyeti, yedi ayrı bölgede süreci toplum ile paylaştı. Toplumun düşünceleri dinlendi.
9 Nisan 2013’te TBMM Araştırma Komisyonu kuruldu. Bu komisyon 450 sayfalık bir rapor hazırladı.
Nisan 2013 tarihinde İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı arasında protokol imzalanarak terör örgütü üyelerinin geri çekilmesine ilişkin idari inisiyatifin çerçevesi belirlendi.
15 Temmuz 2014’de “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” Resmî Gazete’de yayımlandı.
1 Eylül 2014 tarihinde 62. Hükümet programında çözüm sürecinin başarılı olması için kararlılık vurgulandı.
Buraya sadece bir özet olarak sıraladığım hususlara bakıldığında aslında terörsüz Türkiye hedefi için atılacak adımlar geçmiş dönemde her boyutu ile hayata geçirilmişti. Atılın bu adımlara rağmen, son günlerde “sürece ilişkin adımlar gecikiyor” gibi bazı sabote edici söylemleri dile getirmek iyi niyetli bir yaklaşım değildir.
Komisyona odağının dışında bir misyon yüklenmemelidir. Silahların bırakılması ile ilgili yürüyen süreç, doğrudan komisyon çalışmaları ile ilişkilendirilmemelidir. Bu yeni yaklaşımın ana odağının ve başlangıç noktasının, her hangi bir ön şart koşmadan silahların bırakılması ve terörün tasfiyesi olduğu unutulmamalıdır.
Bir önceki çözüm sürecini bitiren Suriye merkezli (Suriye’nin Kuzeyinde özerk bir yapı) tartışmaların bir benzeri bugünlerde tekrar PYD/YPG/SDG üzerinden yürütülmeye çalışılıyor. Bu tartışmaların bozucu ve sabote edici boyutunu bir sonraki yazıda ele alacağım.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu