FUNDA KARAYEL / Sektördeki tacizi meşrulaştıran kirli sistemle hesaplaşma zamanı

Öyle bir noktadayız ki, artık görmezden gelmenin, her sektörde olur diye geçiştirmenin imkanı yok.
Fotoğrafçılardan oyunculara kadar uzanan ifşa dalgası, buzdağının yalnızca görünen yüzü. Bugün sektörün en parlak vitrininde sergilenen profesyonellik maskesinin ardında, yıllardır görmezden gelinen bir taciz düzeni var. Ve bu düzeni sürdürmekte ısrar eden herkes suç ortağıdır.
Önce fotoğrafçılar… Kadınların sosyal medyada paylaştığı ifşalar zincirleme etkisi yarattı. Hikayeler birbirine benziyor: “Sanatsal çekim” adı altında ahlaksız teklifler, manipülatif şartlar, işi bahane ederek kadınların sınırlarını zorlamak.
Sonra oyuncuların ifşaları geldi. Pek çok isim mesajlarıyla, tavırlarıyla ifşa edildi. Elbette ifşaların içinde farklı boyutlar var. Kimisi doğrudan kanıtlarla belgelenmiş, kimisi iddia aşamasında. Ama burada asıl mesele tek tek olayların “Gerçek mi, yalan mı?” diye sorgulanması değil.
Mesele şu: Sektörün büyük kısmı bu hikayeleri zaten biliyordu!
“O iş öyle dönüyor” diyerek görmezden geldiler. Profesyonellik kılıfıyla sınır ihlallerini meşrulaştırdılar.
Bugün dergiler açıklama yapıyor, “Bu kişilerle çalışmayacağız” diyorlar. Çok güzel.
Ama bu açıklamalar yıllarca neden yapılmadı? Çünkü herkes biliyordu, fakat susmak kolaydı. Artık kimse “Bilmiyorduk” diyemez. Sektörün en parlak ışıklarının ardında çürümüş bir karanlık vardı ve bu karanlık ortaya saçıldı.
Tacizi meşrulaştıran, görmezden gelen, üstünü örten kim varsa bu düzende pay sahibidir.
Tek tek okudum tüm ifşaları. Anladım ki bazılarına çok basit bir şeyi hatırlatmak gerekiyor: Bir kadın izin vermeden onun bedenine dokunamazsınız! Nokta!
Alkol almak size sınırsız bir özgürlük vermez. Bir kadına alkol bahanesiyle yaklaşmak, ona istemediği temasta bulunmak, “Ortam öyleydi” diyerek el kol savurmak: Adı bellidir, tacizdir.
Ve kimse “şakaydı”, “yanlış anlaşıldı” gibi ucuz bahanelerin arkasına saklanamaz. Bu ifşaları paylaşan kadınlar delilleriyle, yazışmalarıyla ortaya çıkıyor. Onların karşısına hâlâ “Bekleyelim, sonucu görelim” diyenler var.
Bu yaklaşım sadece failleri cesaretlendirir. Kadınların sabrı tükendi. Bizler artık susmuyoruz, susturulmayacağız da.
İzin vermeden bedenimize uzanan her el, sadece kişisel değil toplumsal bir suç işliyor.
Ve o suçun hesabı sorulacak.
BUNDAN SONRASI
– Kara liste şeffaf olmalı: İsimler net şekilde ifşa edilmeli. “Kim ne yaptıysa” cezasını çekmeli.
– Bağımsız denetim:
Fotoğraf çekimleri, oyuncu seçmeleri, cast görüşmeleri şeffaf mekanizmalarla yürütülmeli. Tek başına yapılan görüşmeler tarihe karışmalı.
– Kadınların dayanışması: İfşaların gücü, yalnız kalmamaktan geliyor. Kız kardeşlerimin yanındayım. Yan yana durdukça sistem çöker.
– Yasal süreç: Bu sadece bir sektör sorunu değil, bir suçtur. Taciz, istismar, mobbing cezalandırılmalı. “İmaj yönetimi” ile örtülemez.
BU BİR VİCDAN MESELESİ
Sabırlar taştı. Yıllardır kulislerde fısıltıyla konuşulan, sosyal medyada bir bir ifşa edilen ve çoğu zaman ‘Kanıt yok’ denilerek üstü kapatılan taciz vakaları artık kimsenin görmezden gelemeyeceği kadar büyüdü.
Bu dosyaların her satırında, her ekran görüntüsünde, her tanıklıkta tek bir ortak nokta var: Mağduriyet çığlığı.
Buna rağmen hâlâ “Suçu ispatlanana kadar herkes masumdur” diyerek suya sabuna dokunmayan açıklamalar yapmak, bırakın şarkıcılığı, bırakın popülerliği, insanlık adına büyük bir utançtır. Sevgili Gülşen, mesele hukuki ispat konusu değil.
Mesele, dayanışma. Mesele, yıllarca aynı sahneyi paylaştığınız, aynı kuliste oturduğunuz, aynı ışık altında çalıştığınız kadınların çığlığını duymak.
Siz “Karar çıkana kadar bekleyelim” diyorsunuz. Ancak birçok farklı nedenden mağdurlar çoğu zaman yalnız bırakılıyor.
İşte bu yüzden mağdurun yanında durmak bir ‘hukuk’ meselesi değil, bir ‘vicdan’ meselesidir. Sosyal medyada paylaşım yapan kadınlar, elinde yazışmaları, kayıtları, delilleriyle ortaya çıkıyor.
Onların cesaretine karşı siz hâlâ “Bekleyelim” diyorsanız, aslında onların yalnızlığını katmerliyorsunuz. Kusura bakmayın, ama bu açıklamanız ne kadar naif görünse de bir o kadar yıkıcı. Çünkü bu cümleler, tacize uğrayan kadınların yüzüne söylenmiş “Sus. Daha konuyla ilgili yeterli kanıt getirmedin'” cümlesinden farksız.
Artık yeter! Birilerinin hâlâ haklılık payı araması rezalet! Eğer bir kadın “Ben mağdur oldum” diyorsa, biz onun yanındayız. Konuyu bu açıdan görmek yerine önce “Bekle sonucu” demek, hem zalimlerin işine geliyor hem de kadınların sesini bastırıyor.
Sevgili Gülşen, biz omuz omuza mücadeleden, kız kardeşlerimize destek olmaktan söz ederken sizin sözünüz çok ama çok eksik kalıyor!