SEYİT KURT / Trump’ın Barış Masası: Alaska Ve Vaşington Zirvelerinden Çıkan Sonuçlar


Şubat 2022’de başlayan Ukrayna Savaşı, on binlerce insanın ölümüne ve milyonlarca insanın yaşadığı yerleri terk etmesine sebep oldu. Aradan geçen üç buçuk yıl boyunca farklı aktörler tarafından barış için çeşitli girişimlerde bulunulsa da bugüne kadar savaşın sonlandırılmasına ve kalıcı barışın tesisine yönelik somut bir netice alınamadı. Savaşın her iki tarafı günden güne yıprattığı ve morallerini aşındırdığı bir vasatta tarafların barışa giden yolda taviz vermeye yanaşmayan tutumları ve yaptıkları sert ve katı açıklamalar, olası bir barış sürecine dair umutları tam anlamıyla zayıflattı.
Böylesi bir ortamda ABD Başkanı Donald Trump, ani bir kararla Alaska‘da Rusya ile Ukrayna konusunda görüşeceğini açıkladı. Bu duyurunun ardından uluslararası kamuoyunun dikkati yapılacak zirveye çevrildi. 15 Ağustos Cuma günü Anchorage’da gerçekleşen Alaska Zirvesi gerek zirveye yansıyan sembolik görüntüler gerekse liderlerin yaptığı açıklamalarla geçtiğimiz haftaya damgasını vurdu. Alaska Zirvesi’nin hemen ardından Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve bazı Avrupalı liderleri pazartesi günü Beyaz Saray‘da ağırlayarak Ukrayna’da kalıcı barışı sağlayabilmek için bir yol haritası oluşturmaya çalıştı. Peki, Trump’ın Alaska ve Washington‘da kurduğu barış masalarından savaşın seyrini etkileyebilecek hangi sonuçlar ortaya çıktı?
Alaska Zirvesi ve Müzakerelerde Yeni Aşama
Eski bir Rus toprağı olan Alaska, iki ülke liderinin buluştuğu “tarihi” zirve için ev sahipliği yaptı. Bu vesileyle Putin, on yıl aradan sonra ilk kez ABD topraklarına ayak basmış oldu. Her şeyden önce, buluşma bir sürpriz olmasa da ABD sınırları içerisindeki bir bölgede yapılması dikkat çekiciydi. Bu tercih, müzakerelerin merkezini Avrupa‘dan Amerika‘ya kaydıran önemli bir sembol niteliği taşıyordu. Nitekim böyle bir karar, daha önce savaşın bir tarafı olarak görülen ABD’nin yeni dönemde arabulucu ve daha tarafsız bir aktör olarak konumlanmasını pekiştirdi. Bu da Trump’ın yaratmaya çalıştığı “barış elçisi” görünümünü güçlendirdi.
Zirve öncesinde Trump tarafından Rusya’ya ateşkes için verilen ültimatomlar, Putin’le görüşmesinden ateşkes kararı çıkmazsa mutlu olmayacağına dair ifadesi ve bazı tehditkâr açıklamalar, zirvenin gergin bir atmosferde geçebileceğine yönelik işaretler vermekteydi. Ancak tam tersine, zirve olabildiğince sıcak ve samimi bir havada geçti. Her ne kadar zirve çıkışında liderler konuşmalarında barışa ya da ateşkese yönelik net bir ifadeye yer vermeseler de görüşmenin verimli geçtiği, barışa yönelik büyük ilerlemenin kaydedildiği vurgulandı. Ne var ki, görüşmelerde hangi alanlarda mesafe kat edildiği ve somut bir anlaşmaya varılıp varılmadığı konusunda netlik bulunmuyor.
Zirvenin en dikkat çekici sonuçlarından biri, Rusya’ya yönelik Batılı ülkelerce yürütülen diplomatik izolasyon politikasının başarısız kalmasıdır. Putin’in Batı’nın lider ülkesi ABD’de saygın bir şekilde ağırlanması, kendisinin uluslararası arenadaki meşruiyetini önemli ölçüde pekiştirirken, Rusya’nın da imajını tazelemesine olanak tanıdı.
Putin’in zirve sonrası yaptığı konuşmada, iki “komşu” ülke arasındaki ortak tarihi bağlara, ikinci dünya savaşında verdikleri ortak mücadeleye yaptığı vurgu ve Trump ile çok iyi ve güvenilir bir ilişki kurduğunu söylemesi, bu aşamada ABD ile Rusya arasındaki ilişkilerde kötü günlerin geride kaldığına işaret etmektedir. Öyle ki bu görüşme, Trump’ın Rusya’nın güvenlik endişelerine daha fazla önem verebileceği düşüncesiyle bazı Avrupalı liderlerde kaygı uyandırmış olabilir.
Görüşme çıkışında yapılan açıklamalarda ise Ukrayna’daki savaşın gidişatını değiştirecek somut bir ifade yer almadı. Bu durum, zirvenin muğlak ve belirsiz kaldığı yönünde değerlendirmeleri beraberinde getirdi. Yine de Rusya ile diyalog kanallarının açık kalması ve Moskova’nın masada bulunma ve istişareye açık olma iradesini göstermesi bakımından Alaska Zirvesi’nin barış görüşmelerinin geleceği adına umutların korunmasına katkı sağladığı söylenebilir.
Beyaz Saray Zirvesi Barışa Evrilir Mi?
Trump’ın Alaska’dan dönüş yolculuğu Putin’le yaptığı görüşmenin detaylarını Zelenskiy ve diğer Batılı ülke liderleriyle paylaşmakla geçti. Bu görüşmeler, barış müzakerelerinin Trump tarafından çok taraflı ve Avrupalı liderlerle stratejik eşgüdüm içerisinde ilerletileceğini gösterdi. Alaska Zirvesi’nin üzerinden henüz 48 saat geçmişken Trump tarafından Washington’da yeni bir barış masası kuruldu. Washington’daki zirveye Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy dışında, İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa Başbakanı Emmanuel Macron, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Finlandiya Başbakanı Alexander Stubb, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen katıldı.
ABD’li yetkililerin değerlendirmelerine göre her iki zirve birbirini tamamlayıcı nitelikte gerçekleşti. Trump, Alaska Zirvesi sonrasında ateşkese yönelik kesin ısrarını bırakarak, barış anlaşmasının ateşkes şartına bağlanmadan müzakere edilmesi gerektiğini, aksi halde sürecin enerji ve zaman kaybına yol açacağını savunmaya başladı. Bu konu Beyaz Saray’daki görüşmede liderler arasında bir görüş farklılığı yaratsa da barış masasının ve diyalog kanallarının sürdürülmesi konusunda ortak tavır benimsendi.
Zirvede öne çıkan bir diğer nokta ise, Trump’la telefon görüşmesi yapan Putin’in, Zelenskiy ile doğrudan görüşmeye açık olduğunu belirtmesiydi. Putin’in prensipte görüşmelere açık olduğunu ifade etmesi, Moskova’nın tamamen kapalı bir tutum içinde olmadığını ortaya koysa da bu iradenin somut bir müzakereye dönüşebilmesi, güvenlik garantilerinden sahadaki dengelere kadar pek çok ön aşamanın tamamlanmasına bağlı görünüyor.
Vaşington’daki buluşmada, Trump’ın Ukrayna’ya güvenlik garantilerinin verilmesi gerektiği, buna Putin’in de sıcak baktığı yönündeki ifadesi bir diğer önemli konu oldu. Güvenlik garantilerinin şekline dair çeşitli formüller tartışılsa da Trump’ın özellikle hava desteği ve Avrupa tarafından finanse edilecek silah yardımı konusundaki ifadesi, müzakerelerin geleceği açısından öne çıkan bir unsur olarak değerlendirildi. Ancak bu noktada barışa giden yolda güvenlik garantilerinin nasıl hayata geçirileceğine yönelik yeni bir tartışma başlığı gündeme geliyor. Putin’in tasavvurundaki “Güvenli Ukrayna” ile Zelenskiy ve diğer Avrupalı liderlerin “Güvenli Ukrayna” vizyonu arasındaki farklar bu tartışmada dikkat çekici. Halihazırda Ukrayna’daki savaşın başlamasının, bitirilememesinin ve barışa giden yolun tıkanmasının temelinde, iki tarafın kökten farklı güvenlik anlayışları ve bölgesel güvenlik tasavvurları bu açıdan önemli değişkenler.
Sonuç olarak, Alaska ve Washington zirveleri, Ukrayna’da barışın kolayca tesis edilemeyeceğini bir kez daha ortaya koydu. Ukrayna’nın Kırım ve diğer dört bölgeye yönelik toprak tavizinde bulunmadığı ve Rusya’nın güvenlik kaygılarının “kök nedenlerinin” ortadan kaldırılmasına yönelik somut bir adımın atılmadığı bir senaryoda, Moskova’nın masadaki barış iradesini koruması düşük bir ihtimal gibi görünüyor. Ukrayna’ya bağlayıcı güvenlik garantileri verilmediği ve Rusya’nın Doğu Avrupa’da yeni hamleler yapmayacağı açık taahhütlerle kayıt altına alınmadığı sürece de hem Kiev’in hem de diğer Batılı başkentlerin barış görüşmelerine devam etme iradesi pek muhtemel görünmüyor. Trump’ın her geçen gün kişisel prestij meselesi haline getirdiği “Ukrayna Barışı”, onun öngördüğü kadar kolay ilerlemeyecek; aksine çok katmanlı çıkar çatışmaları nedeniyle giderek daha karmaşık bir sürece dönüşmektedir.