
‘BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİN AZALMASINA NEDEN OLUYOR’
Su seviyesindeki düşüşün ekosisteme ve biyolojik çeşitliliğe zarar verdiğinin altını çizen Prof. Dr. Ergül, “Göllerdeki ya da su kaynaklarındaki seviye azalmalarını değerlendirirken hep insan odaklı düşünüyoruz. Ancak o su ekosisteminde yaşayan canlılar için de bu oldukça kötü bir durum. Kesinlikle insanlardan daha fazla ve olumsuz etkileniyorlar. Yaptığımız çalışmaların sonuçları gösteriyor ki ortamdaki hassas türler ya da sıcaklık toleransı dar olan türler kaybolurken daha dayanıklı dirençli türlerin ortamda varlıklarını sürdürdüğünü görüyoruz. Bu da ekosistemdeki biyolojik çeşitliliğin azalması neden oluyor” diye konuştu.
Su kalitesinin de düştüğünü ifade eden Prof. Dr. Ergül, şöyle devam etti:
“Geçmişte yapılan çalışmaların sonuçları Sapanca Gölü’ndeki besleyici element düzeylerinin düşük olduğunu raporluyordu. Dolayısıyla göl oligotrafik olarak tanımlanıyordu ancak son yıllarda yapılan çalışmalar göldeki su kalitesinin mezotrofik olduğunu gösteriyor. Özellikle sığ kesimlerde yer yer ötrofik ortamların oluşması söz konusu. Dolayısıyla da bu, hem göldeki su kalitesini hem de canlı kompozisyonunu olumsuz etkileyen bir husus. Sapanca Gölü bilindiği gibi içme suyu havzası olarak da kullanılan bir yer. Buradaki su kalitesinin düşmesi bizi özellikle tedbirler almaya yönlendiriyor.”
‘FAZLADAN ALDIĞIMIZ BİR KOT PANTOLON ASLINDA HARCADIĞIMIZ TONLARCA SU ANLAMINA GELİYOR’
Su sorunuyla ilgili bireysel, ulusal ve uluslararası ölçekte tedbirlerin alınması gerektiğinin zorunluluk olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ergül, “Bireysel ölçekte; suyun idareli kullanılması, söz gelimi dişleri fırçalarken muslukların kapatılması gibi basit önlemlerden başlamak gerekir. Bu konuda farkındalık oluşturmak ve eğitim vermek gerekir. Okullarımızda son yıllarda verilen çevre bilinci eğitimlerinin arttığını memnuniyetle görüyorum. Böyle uygulamaların yaygınlaştırılmasında da fayda vardır. Örnek olarak bir kot pantolonu giyiyoruz ama kot pantolonunun oluşturulması için, belki tonlarca su harcanmasını gerektiriyor. Dolayısıyla fazladan aldığımız bir kot pantolon aslında boşa harcadığımız tonlarca su anlamına geliyor. Bunlar kişisel ölçekte alınması gereken tedbirler. Bölgesel ölçekte yöneticilerimizin alması gereken tedbirler arasında suyun yeniden kullanılması, atık su arıtım tesislerinin kurulması, özellikle sanayinin kullandığı suda dönüştürülmüş geri kazanılmış suyun kullanılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Uluslararası ölçekte alınması gereken tedbirler de bütün ülke liderlerinin mutabık kalacağı şekilde özellikle iklim değişikliğine neden olan karbon emisyonlarının azaltılması yönünde tedbirler olmalı. Bu konuda bilindiği gibi Avrupa Birliği’nin ‘Green Deal’ olarak adlandırdığı, Türkçe’ye ‘Yeşil Mutabakat’ olarak çevirdiğimiz anlaşma var. Bu çerçevede 2030 yılında bütün AB ülkeleri, karbon emisyonlarını 1990 yılındaki emisyonlarının yüzde 55 altına çekmek zorunda. 2050 yılında da karbon nötr olmak zorunda. Yani yaydıkları karbon kadar karbon miktarını geri emmek zorundalar. Dolayısıyla bununla ilgili düzenlemelerin hem ülke ölçeğinde, hem de uluslararası ölçekte yapılması gerekir” diye konuştu.