BERCAN TUTAR / ‘Çağırırlarsa gitmeyiz çağırmazlarsa küseriz’


Ukrayna krizinin çözümüne yönelik Rusya ve Batı’nın tutumu arasındaki fark aslında derin jeopolitik ayrışmaya da işaret ediyor. Kremlin, Batı’nın asıl hedefinin Ukrayna’da barış veya ateşkesten ziyade Rusya’yı bitirmek ve bölmek olduğuna inanıyor. Bu nedenle kalıcı barışı dayatıyor Moskova.
Çünkü yakın tarihte Batı, Kiev’in 2015 Minsk II Anlaşması’nı sabote etmesine izin verdi. Ardından Rusya’nın 2021’in sonlarında Ukrayna savaşı başlamadan önce yaptığı son müzakere teklifini görmezden geldi. Ve en nihayetinde Nisan 2022’de Rusya ve Ukrayna’nın İstanbul’da vardığı uzlaşı İngiltere tarafından sabote edildi.
Bütün bu hamlelerden sonra Kremlin’de oluşan kanaat şu: Batı’nın Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı yürüttüğü vekâlet savaşını bitirmenin tek çözümü askeri yol. Zira Batı bütün siyasi çabaları sistemli olarak reddediyor. Şu an ABD tarafından atılan adımların nedeni de Batı’nın askeri olarak sıkışmasının sonucu zaten. Nitekim 5 Mayıs 2025’te “Rusya” belgeselinde Vladimir Putin bu gerçeği çok net şekilde şu sözlerle bir kez daha dile getirdi: “Rusya, kendisine karşı varoluşsal bir savaş yürüten Batı’ya karşı tek başına duruyor…”
***
7 Mayıs 2000’de göreve başlayan ve iktidarda 25 yılı geride bırakan Putin’in belgeselde 2000’li yılların başından beri Batı’nın Rusya’ya karşı “sinsice” hareket ettiğinin ve bir şeyden bahsedip tam tersini yaptığının canlı şahidi olduğunun altını çizmesi de dikkat çekici.
Batı’nın Rusya’ya patolojik bakış açısını deşifre eden Putin, temel sorun olarak Avrupa ve ABD’nin Rusya’nın egemenliğine ve ulusal çıkarlarına saygı duymamalarını gösteriyor. Krizin asıl nedeni bu anlayış. Batı’nın bu üstenci ve sömürgeci yaklaşımı zaten dünyanın diğer ülkelerindeki sorunların da gerçek sebebini oluşturuyor.
Ne var ki dünya Ukrayna krizine Batı’nın çarpıtılmış merceğinden baktığı için Rusya’nın gerekçelerini ve saiklerini tam bilmiyor. Putin, Rusya belgeselinde şu çarpıcı tespitte de bulunuyor: “Bu ‘medeni dünya’, Rusya’nın zayıfladığına, Sovyetler Birliği olarak adlandırılan tarihi Rusya’nın çöktüğüne ve kalan kısımların bitirilmesi gerektiğine karar verdi. Bu amaçla Rusya’nın 4-5 parçaya bölünmesi gerekiyordu…”
***
Bu satırları okuyunca Sergey Lavrov’un Alaska zirvesi öncesinde giydiği ve hayli sükse yaratan SSCB yazılı tişörtün nedeni de anlaşılıyor. Batı’nın “Tarih oldu” diye lanse ettiği SSCB‘yi Kremlin hâlâ “tarihi Rusya” şeklinde görüyor. Dolayısıyla bu iki farklı bakış açısının jeopolitik güç mücadelesine sahne oluyor Ukrayna. Burada şimdilik bir adım önde olan Rusya. Sıkışan taraf ise Atlantik. ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’da dün akşam Ukrayna ve Avrupalı liderlerin katılımıyla geniş katılımlı bir görüşme gerçekleştirilmesinin amacı işte bu sıkışmışlığı aşmak.
Avrupa ise çatışmayı çözmeden dondurucuya kaldırmak ve güçlenince yeniden saldırmak istiyor. Avrupa’nın “geçici ateşkes” oyununu gören Rusya ise “ya savaş ya kalıcı barış” kartını ileri sürüyor.
İşin ilginç tarafı “ne savaş ne barış, sürekli gerginlik” stratejisi izleyen Avrupa’nın trajik durumu. “Çağırırlarsa gitmeyiz, çağırmazlarsa da küseriz” diyorlar. Fakat Avrupa için artık deniz bitti. Eski dünyaları çöküyor. Yeni bir dünya doğuyor. Avrupa bu yeni dünyaya ya ABD gibi uyum egzersizleri yapacak ya da tamamen kenara itilecek. Başka seçenekleri yok.