HAŞMET BABAOĞLU / Yorgun yazlıklar ve gelip geçmek


Sabahın erken saatleri…
Artık emekli çiftlerden başka kimsenin oturmadığı, torunların iki günlüğüne bile uğramadığı, begonvillerin susuzluktan kuruduğu, betonun çatlayıp dökülmeye başladığı yazlık sitelerin önünden geçiyorum.
Atletli, şortlu ve gözleri hâlâ uykulu bakkal, kola kasalarını dışarıya taşıyor.
Her tavrından belli oluyor; dükkânı devredecek birini bulsa rahatlayacak ve belki buralardan çekip gidecek…
İhtiyar taraçalar, plastik sandalyeler, bir parça beyaz peynir ve karpuzdan ibaret minik kahvaltı masaları…
Adımlarımı hızlandırıyorum.
Çünkü içimi iyiden iyiye hüzün kaplıyor.
Ağır ağır kaybolan bir dünya…
Kesinkes sınıfsal ve sosyal bir yenilgi…
***
Bir zamanlar sorar dururdum…
Bu ülkede yaz mevsiminin bir “yurdu” var mıdır, orası neresidir, yazlıklar mıdır mesela?
İnsanı tatlı bir uyuşukluğa çağıran yaz mevsimiyle bu mütevazı yazlıklardaki bitmez tükenmez telaş birbiriyle nasıl çatışırdı…
Şimdi hepsinde belirgin bir hayat yorgunluğu…
Öğlene doğru denize kadar yürümek bile zor iş; git şilteni ser, denize gir, sonra toparlan, dönüş yolunda kavuncunun kamyonetini durdur…
Kadınlar hiç değilse akşamları kordon boyuna çıkıyorlar, çekirdek çitleyip dedikodu yaparak oyalanıyorlar.
Erkekler tatsız, cansız…
***
Yaz aşkları denir ya hani…
Benim gençliğimde bununla kastedilen “yazlık site aşkları”ydı…
Kışın ortasında ergenlikten çıkan delikanlılar nisandan itibaren yaz mevsimini iple çekerlerdi. Yandaki sitede oturan babaannesinde yazın bir bölümünü geçirmeye gelecek “o kız” tatilin bütün havasını değiştiriverirdi.
Hele oğlan kasabalı, kız yazlık siteliyse, aşk iyice çatallanırdı.
Haberiniz olsun…
Dijital platformlarda böyle dolu yerli film var…
Yaz kadar güzel filmler…
Havalar kışa döndüğünde bunları izlemek çok hoş oluyor.
***
Akşamlar serinleşti…
Sabahlar rüzgârlı…
Yazın sonu şimdiden göründü bile…
Eskiden bunu aklımdan geçirmek bile beni fena yapardı, bıraktım bu hâlleri…
Artık “gelip geçmeyi” seviyorum…
Ha, bir de yazlık kasabalarda kahve yanında minik bir kâğıtta fal getiren kafeleri seviyorum…
Özdemir Asaf‘ın “Fal” şiirini bilir misiniz?
Son bölümü şöyledir:
“Kimi aradığını yitirir aradıkça / Kimi de arayandır, aranan onu bulur.”