MUHAMMED HÜSEYİN MERCAN / İsrail Yayılmacılığı, Dürziler Ve Süveyda Krizi


8 Aralık 2024’te Heyet et-Tahrir eş-Şam öncülüğündeki muhaliflerin Şam’a girmesiyle 54 yıllık Esed rejimi sona erdi. Ülke tarihinin en önemli dönüm noktalarında biri olan bu gelişme, uzun soluklu bir iç savaşın ardından ülkede istikrar ve güven ortamının sağlanması ve topluma daha iyi bir gelecek umudu aşılamasın bakımından hayli önemliydi. 1970’de Hafız el-Esed’in iktidara gelmesiyle tesis ettiği tek adam yönetimi, onlarca yıl boyunca Suriye halkının siyasal hak ve özgürlüklerden büyük oranda mahrum yaşadığı ve belirli gruplara sağlanan imtiyazlar eliyle sistemin devam ettirildiği bir vasat meydana getirdi. Aslında oğul Beşşar el-Esed, babasının 2000’deki ölümünün ardından devletin başına gelmesiyle bazı açılımlar gerçekleştirmiş ve sistemin katı karakterini yumuşatacak kimi hamleler yapmıştı. Bununla beraber 2011’de başlayan ayaklanmaları rejimin sürekliliğine karşısında varoluşsal bir meydan okuma olarak gören Esed ve ekibi, göstericilere karşı orantısız şiddete başvurarak Suriye’nin toplumsal ve siyasal fay hatlarını derin bir şekilde sarstı. Özellikle Baas’ı desteklemeyen Sünni grupların sert bir şekilde hedef alındığı bu süreçte bir yandan modern dönemin en büyük katliamlarından biri yapılırken öte yandan da ülkedeki azınlıklar üzerinde dış nüfuz daha da arttı. İran ve vekillerinin sahada Nusayri azınlıkla ilişkileri, ABD ve İsrail’in YPG’ye desteği ve yine Tel Aviv‘in Dürzi gruplara yakınlaşması, iç savaş sürecinde artan kırılganlığın bir neticesiydi.
Esed’in ülkeyi terk etmesi ve Şam’da yönetimin el değiştirmesinin ardından, Suriye’de Ahmed eş-Şara liderliğinde yaraların sarılması ve ülkenin kalkındırılması için devlet inşa hamlesi başlatıldı. Kuşatıcı bir dil kullanılarak toplumsal meşruiyeti sağlamaya dönük adımların atıldığı bu zaman diliminde, Suriye’nin istikrarını sarsmayı hedefleyen çeşitli gelişmeler de zuhur etti. Devrimin ardından Süveyda‘da kısa süreli görülen huzursuzluklar, İsrail’den bulduğu açık destek ve ABD’nin Suriye stratejisindeki belirsizliklerden istifade ederek entegrasyon sürecini yavaşlayan YPG’nin yaklaşımı ya da geçtiğimi mart ayında eski rejim kalıntısı Nusayriler ile Şam yönetiminin güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar, ülke genelinde cereyan eden istikrarın sarsan olaylara dair önemli örneklerdir. Güçlü ve istikrarlı bir Suriye’nin bölgede oluşturacağı etkinin boyutları dikkate alındığında bölgesel ve küresel bazı aktörlerin Şam’ın sağlıklı bir devlet inşasını gerçekleştirmesini engellemek adına sahadaki hassas sinir uçlarına dokunan girişimlerde bulunması doğal ve beklenen bir durumdur. Özellikle 7 Ekim 2023 sonrası Siyonist yönetim tarafından hızlandırılan agresif yayılma siyasetinin Suriye topraklarını da tehdit eder hale gelişi, Şara liderliğinde başarılı bir yönetim modelinin uygulanması ihtimalinin Tel Aviv için yol açacağı rahatsızlığa ve derin kaygıya işaret etmektedir. Bu nedenle Siyonist yönetim, Şam’ın uluslararası alana açılma ve yeni bir toplum sözleşmesi aracılığıyla istikrarlı bir Suriye inşasını engellemeye yönelik tehdit ve saldırılarını kesintisiz şekilde devam ettirmektedir.
Dürzi Kartı ve İsrail’in Silahsızlandırılmış Bölge Arzusu
Geride bıraktığımız iki hafta zarfında, Suriye sahasının dinamiklerini köklü bir şekilde sarsan ve Şara yönetiminin geleceğine dair yeni soru işaretlerini beraberinde getiren hadiseler yaşandı. Süveyda kentindeki Dürzi liderlerden Hikmet el-Hicri’ye bağlı milislerin Arap aşiretleriyle çatışmasının ardından Şam yönetiminin bölgede sükûneti sağlamak adına Süveyda’ya sevk ettiği güvenlik güçlerine işgal ordusunun saldırıları tüm dengeleri bir adda alt üst etti. Devrimin ardında Süveyda’daki gelişmeler ve İsrail manipülasyonu nedeniyle uluslararası alanda oluşan hava, Şara yönetimini stratejik bir karar alarak Süveyda’da merkezi yönetimin güvenlik güçlerini bulundurmama yönelimine itti. Bu hamle, mevcut koşullar dâhilinde makul ve aynı zamanda toplumsal fay hatlarını tetiklememek adına iyi niyet çerçevesinde atılmış bir adımdı. Kaldı ki Süveyda’daki üç önemli Dürzi liderden ikisinin Şam’a müzahirliği göz önünde bulundurulduğunda, Hicri üzerindeki baskının artırılarak etkisizleştirilmesi ya da ikna edilmesi suretiyle bir süre sonra yeniden Şam’ın otoritesinin tam manasıyla tahkim edileceği bir duruma evirilebilecekti. İşgal devletinin yöneticilerinin Suriye’yi istikrarsızlaştırmak ve orada kontrol ettikleri alanı genişletmek için Hicri üzerinden Dürzi kartını kullanmaya devam etmesi, Şam’ın Süveyda’ya yönelik stratejisini olumsuz etkiledi.
Dürzi milisler ile Süveyda’da yaşayan bedevi aşiret mensupları arasındaki çatışmalar neticesinde krizin büyümesini fırsata çeviren Şara yönetimi, artık zamanın geldiğini düşünerek güvenlik güçlerini Süveyda’daki krizi bitirmesi ve güvenliği sağlaması için yönlendirdi. Dürzileri korumak bahanesiyle Suriye güvenlik güçlerine hava saldırısı düzenleyen İsrail, Suriye ordusuna ağır bir zayiat verdirdi. Akabinde Şam’daki stratejik noktalara yapılan saldırılarla Şam yönetiminim Süveyda’da kati surette bulunmasını engellemek adına her türlü adımın atılacağını gösteren bir mesaj verildi. Suriye Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresi, savunma bakanlığı binası ve genelkurmay başkanlığının hedef alındığı bu saldırılar üzerine Şam yönetimi Süveyda’dan çekildi. Hicri’ye bağlı milislerin güvenlik güçlerinin çekilmesinin ardından ellerindeki esir bedevi aşiret mensuplarını katletmesi ve bunun görüntülerinin dolaşıma girmesi üzerine, ülke genelindeki tüm aşiretler hızlı bir şekilde mobilize olarak Süveyda’ya ilerledi. Farklı aşiretlere mensup on binlerce kişinin bir araya gelmesi, ülkenin güvenlik parametrelerine dair hem önemli bir gösterge hem de bünyesinde ciddi riskler barındıran bir gelişmeydi. Aşiretlerin Süveyda’ya girmesiyle beraber Dürzi milislerin yaptığı katliamlar sona erse de İsrail’in verdiği mesajlar ve Dürzileri korumaya yönelik kesin tutumu, şehrin güvenliğinin yeniden Dürzilerden müteşekkil yerel güvenlik unsurlarına bırakılmasına yol açtı.
Tel Aviv, Suriye’nin güneyinin silahsızlandırıldığı bir statüko oluşturarak bölgedeki kural tanımaz yayılmacılığının önündeki güçlü bir engeli ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Bunun için de uluslararası alanda Suriye’ye müdahale konusunda kendisine görece meşruiyet ve hareket alanı sağlayacak Dürzi azınlık kartını etkin bir şekilde kullanmaktadır. Siyonist yönetim, kendi topraklarındaki Dürzi nüfusun taleplerini de gerekçe göstererek kamuoyunda oluşan baskı nedeniyle Suriye’ye müdahilliği normalleştirmeye ve bölgedeki siyasal denklemi köklü bir şekilde değiştirmeye çalışmaktadır. Ayrıca Tel Avib, Suriye’nin güneyinin silahsızlandırılması suretiyle hem Şam üzerinde baskıyı artırma hem de kuzeydeki YPG unsurlarına manevra alanı sunacak bir projeksiyonu hayata geçirmeyi hedeflemektedir. İşgal devletinin bölgedeki yayılmacılığının yıkıcı etkileri ortadadır. Bu nedenle Siyonist yönetimin hamlelerini boşa düşürecek çeşitli adımların da Şam tarafından atılması elzemdir. Orta Doğu siyasetinde İsrail’e karşı çok aceleci davranıldığı ya da fazla ağırdan alındığı durumlarda sürecin felaketle neticelendiği çok sayıda örnek mevcuttur. Bu husus dikkate alınarak Şara yönetiminin de İsrail’in sahadaki unsurları harekete geçiren eylemlerini kısıtlayıcı ve Şam’ın istikrarına tehdit oluşturan işgal ve ilhak girişimlerine ve saldırılarına daha kararlı bir tutum sergilemesi gerekmektedir. Aksi takdirde Siyonist yönetimin geçtiğimiz hafta Dürziler üzerinden hareketlendirdiği sahayı ilerleyen dönemde YPG unsurları ya da yeni kurulacak bir ittifak ile Nusayriler üzerinden yapması da ihtimal dâhilindedir. Ki bu durum da Suriye’de sağlıklı bir geçiş sürecine ağır darbe vuracağı gibi aynı zamanda ülkeyi çok daha derin bir krize sürükleme potansiyelini bünyesinde barındırmaktadır.