FUNDA KARAYEL / Bir CEO’nun paylaşımı: Gösteriş, kültürel zayıflık mı, varoluşsal körlük mü?

“Gösteriş, bir insanın kültürel zayıflığını yansıtma halidir.” – Konfüçyüs / Bir CEO’nun sosyal medya aylaşımı… Peki, bir CEO neden sosyal medya hesabından bu cümleyi yazdı dersiniz ? Çünkü belki de gösterişin merkezinde yaşayan biri olarak, onun boşluğunu en yakından hissediyor. İçinde bulunduğu çevrenin “gösterme” hastalığına artık tahammülü kalmamış olabilir. Belki de çevresindeki sohbetlerin içeriği, saatlerin çapından daha dar. Belki birileriyle bir masa paylaşmış ama fikir değil sadece marka konuşulmuş. Ve sonunda şunu fark etmiş olabilir: Gösteriş, hiçbir zaman doygunlukla bitmez; sadece daha çok gösterme mecburiyetine yol açar. En derin sohbetler bazen basit bir kahve eşliğinde, sessiz bir yürüyüşte, ortak bir sessizlikte gerçekleşir. Göstermek için değil, paylaşmak için yaşayanların arasında…
Bir CEO’nun kişisel sosyal medya paylaşımı sade ama çarpıcı. Çünkü bu söz, aslında yalnızca bireye değil, çağımıza, kolektif varoluş biçimimize yöneltilmiş dolaylı bir eleştiri gibi duruyor. Gösteriş, yalnızca bir saat, bir çanta ya da bir araba değildir. Gösteriş, aslında “neye sahip olduğunu” değil, “neye sahip olduğunu göstermek zorunda hissettiğini” anlatır. Bourdieu‘nün deyimiyle bu, simgesel sermayenin performatif bir sunumudur. Sahip olduğun şeylerin seni temsil etmesine izin vermek, çoğu zaman kim olduğunu bilmemenin, hatta olmak istemediğin şeyleri taklit etmenin bir yoludur. Pahalı saatler, çantalar, restoranlarda pozlar, özel jetten inme videoları… Tüm bunlar bir çağın vitrinidir. Ama vitrinin ardında ne olduğunu çok az kişi sorgular. İşte CEO’nun bu çıkışı, tam da vitrinin ardına bakma çağrısı olabilir mi? Kültürel zayıflık mı, anlamsızlığın maskesi mi? Evet, gösteriş bir kültürel zayıflığın dışavurumu olabilir. Ama bu zayıflığın nedeni yalnızca “kültürsüzlük” değil. Bu daha çok bir “amaçsızlık” hali. Hızla akan hayat içinde birey, kendine bir durak arıyor. Ne okuyarak, ne düşünerek, ne hissederek var olabiliyor; o zaman sahip olduklarını görünür kılarak var olmaya çalışıyor.
Gösteriş, bu anlamda, boşluğu maskelerken ironik biçimde boşluğun ta kendisini açığa çıkarıyor. CEO’nun paylaşımı aslında başka bir çağrıyı da içeriyor: Gösterme, yaşa!
Çabalamadan, doğalında. Saatin markası yerine, zamanla ne yaptığınla ilgilen. Çantanın fiyatı değil, içinde taşıdıkların önemli olsun. Arabanın modeli değil, seni götürdüğü yer konuşulsun. Çünkü sahip oldukların seni değil, senin yokluğunu temsil etmeye başlıyor. Bugünün dünyasında sohbetlerin derinliği azaldıysa, bu sadece kültürel değil, duygusal bir yoksunlukla da ilgilidir. Yüzeydeki yaşam, sahiciliğin değil, taklidin ikliminde gelişiyor. Herkes birbirinin hayatını ödünç alıyor; herkes “mutluymuş gibi”, “anlam doluymuş gibi” yapıyor.
BİR COLDPLAY KONSERİ VE BİNLERCE SEYİRCİYE AÇILAN GİZLİ AŞK
Tüm internetin konuştuğu o olay…Coldplay konserinde o meşhur çiftin ekrana yansıma anı… Başrolde Andy Byron, milyar dolarlık teknoloji şirketi Astronomer’in CEO’su. Yanındaki kişi ise şirketin İnsan Kaynakları Direktörü Kristin Cabot. Konserde Andy Byron anında kollarını geri çekti, Kristin Cabot yüzünü elleriyle kapattı, sosyal medya ise yangın yerine döndü. Gerçekten, birinin aldatıldığını konser ekranından öğrendiği bir evrende yaşıyoruz.
Black Mirror bile bu bölümü fazla bulur. İlişkinin ne zamandır sürdüğü, evdeki eşlerin bu duruma ne tepki verdiği, şirketin kriz yönetimi planını devreye alıp almadığı henüz bilinmiyor. Belki de Coldplay bundan sonra turnelerinde şu uyarıyı eklemeli: “Bu konsere katılmadan önce eşinizle, yöneticinizle ve insan kaynakları müdürünüzle ilişkilerinizi gözden geçiriniz. Zira kameralardan kaçış yoktur!” İnsanlar bu skandaldan sonra ne yapar dersiniz? Andy Byron istifa eder mi?
Kristin Cabot “kariyer koçluğuna” geçer mi? Her şey mümkün. Ama bir şeyi öğrendik: Konserler artık sadece müzikle değil, şirket içi romantik krizlerle de dolu.