NEBİ MİŞ / İsrail saldırganlığı ve Suriye’nin istikrarı


Eski rejimin çökmesinden itibaren Ahmed Şara liderliğindeki yeni Şam yönetimi, Suriye’nin kaosa sürüklenmesini önlemeyi ve kalıcı istikrarı sağlamayı öncelik sıralamasının başına yerleştirdi.
Türkiye de telkinleri ile bölgesel ve küresel aktörlerle diplomatik ilişkileri başlatmak ve derinleştirmek için özel çaba gösterdi. İçerde meşruiyet sağlamayı, dışarda ise normalleşme ve tanınma sürecini hızlandırmayı hedefleyen kapsayıcı bir politika izledi. Atamalarda etnik, dini ve kimlik çeşitliliğini önemsediğini göstermeye çalıştı. Kendi muhalefetiyle de diyalog kanallarını açık tutma çabası içinde çalıştı.
İzlediği bu politikaların bir sonucu olarak, bölge ülkeleriyle olumlu ilişkiler kurmayı başardı. Pek çok ülke yeni yönetimle normalleşme sürecine girdi. Suriye, Arap Birliği‘ne yeniden kabul edildi. Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi ülkeler, yeni yönetimle yatırım anlaşmaları imzaladı. ABD, Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırdı. Bir çok Avrupa ülkesi hem yeni yönetimi tanıdı. Hem de AB’nin kurumsal olarak yapacağı destekleri onayladılar. Bir çok Batılı ülke Suriye’nin yeni yönetimi ile yatırım anlaşmaları yaptı. Yeni yönetimin istikrarlı bir Suriye inşa etme çabalarını, İsrail en başından itibaren engellemeye çalışmaktadır. Bu amaçla her fırsatta saldırgan tutumunu sürdürmektedir. Esed’in devrilmesinin ardından İsrail, Suriye topraklarının bir kısmını işgal etmeye çalışmış, ülkenin askeri altyapısını hedef alarak tahrip etmiştir. Ayrıca Suriye’nin parçalanması için Dürziler, Nusayriler ve Suriye Kürtleri üzerinden ayrılıkçı senaryoları devreye sokmuştur.
En son geçtiğimiz günlerde, Dürziler üzerinden yeni bir hamle yaptı. Suveyda şehrinde Dürziler ile Bedevi Arap aşiretleri arasındaki ticari bir husumet çatışmaya dönüşmüş, Şara yönetimi de bu çatışmayı bastırmak için güvenlik güçlerini buraya intikal ettirmişti. İsrail Dürzileri koruma bahanesiyle, hava saldırıları başlattı. Suriye Genelkurmay Başkanlığı başta olmak üzere Şam’daki güvenlik bürokrasisinin binalarını vurdu. İsrail’in amacı belli. Bölgenin istikrarsızlığının kendine yaradığını görüyor. Suriye’de istikrarlı bir devletin kurulmasını istemiyor. Şara yönetimi istikrar ve iç bütünlükle ilgili belirli bir mesafe kaydettiğinde İsrail periyodik olarak alınan mesafeyi geri götürecek bir hamlede bulunmaktadır. Şara yönetimi, en son Azerbaycan’la enerji anlaşması imzalamış ve bu anlaşmanın içerde toparlanmanın hızlanacağı beklentisini oluşturmuştu.
İsrail, bu son saldırıları ile ABD ve Avrupa başta olmak üzere diğer bir çok ülkenin yeni yönetime verdiği desteği, yatırım anlaşmalarını ve ikili ilişkileri geliştirmek için atılan adımları etkisizleştirmeyi amaçlamaktadır. Bilindiği gibi, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Şam’ı ziyaret etmiş, hem Suriye’nin istikrarı için Trump yönetiminin olumlu bakış açısını hem de PYD/YPG’nin geleceği ile ilgili İsrail’in hoşuna gitmeyecek ifadeler kullanmıştı.
Dürzi kanaat önderi, Hekim’in İsrail ordusundan Suriye’ye müdahale etmesini istemesi ve PYD-YPG’ye yönelik Şara’ya karşı birlikte hareket etme çağrısı, işgalci İsrail’in Suriye’yi parçalama planın devam ettirdiğini gösterir. Bu çağrı aynı zamanda, son dönemde terörsüz Türkiye konusunda epeyce yol alan Türkiye’nin sinir uçlarını harekete geçirmek içindir. Türkiye, İsrail saldırganlığının durdurulması için ABD başta olmak üzere bölge ülkeleri ile görüşerek ateşkesin sağlanması için yoğun çaba gösterdi. Ahmed Şara’nın “ABD, Arap ve Türk arabuluculuğunun etkin müdahalesi olmasaydı, bölge bilinmeyen bir kaderle karşı karşıya kalacaktı” açıklaması, Türkiye’nin bu katkısına işarettir.
Türkiye, Suriye’yi tekrar istikrarsızlığa sürükleyecek gelişmelere sessiz kalmaz. İsrail’in Dürzilerle birlikte PYD/YPG kartını da devreye sokmaya çalışmasını dikkatle izler. Terörsüz Türkiye hedefine giden süreçte, PYD/YPG/PKK süreci sabote edecek bir davranışta bulunursa bunun bedelini ödetir. PYD/YPG terör örgütü, Şam’la 8 maddelik bir mutabakat izlemesine rağmen, bölgesel gelişmelere bakarak bu mutabakatın şartlarını yerine getirmemek için Suriye’nin istikrarsızlığına yatırım yapmaktadır. Ortaya çıkan her yeni çatışmada, istikrarsızlıktan yana tavır almayı sürdürmektedir.
Suriye’deki farklı etnik ve dini gruplar, İsrail’e ya da bölge dışındaki başka bir ülkeye güvenerek huzur ve güvenlik bulacaklarını düşünüyorlarsa, bu büyük bir yanılgıdır. Son yüzyılda bunun asla böyle olmadığını acı tecrübelerle defalarca gördüler ve artık bunun farkında olmaları gerekir.