YAZARLAR

MERVE YURTYAPAN / ‘Aile Saadeti’nde eski Türk filmlerindeki samimiyet var

atv dizisi ‘Aile Saadeti’nde ‘Harun’ karakterini canlandıran Fatih Al, “Senaryoyu ilk okuduğumda bana eski Türk filmlerini ve o filmlerdeki gönülden alışverişi hatırlattı. Seyirci de gündelik hayatımızda artık pek rastlayamadığımız o samimiyeti, o eğlenceyi, o dayanışmayı özlediği için diziyi çok sevdi” dedi

Ünlü oyuncu Fatih Al, atv‘nin sevilen dizisi ‘Aile Saadeti‘ ile izleyiciyle buluşuyor. Al, üç akraba ailenin bir evde buluşmasıyla gelişen olayları hem hüzünlü hem de komik bir dille anlatan dizide Harun karakteriyle ekrana geliyor. İşadamı Harun, lüks tutkunu eşine ve sosyal medya düşkünü kızına ders vermek için tüm imkanlarından vazgeçiyor.
“Aslında Harun ailesine ders vermek için kendisi hayatının dersini alıyor” diyen Fatih Al ile bir araya geldik. Oyunculuğa dair samimi açıklamalar yapan Al ile aile ilişkilerine dair duygusal ve eğlenceli hikayeyi ekrana yansıtan diziyi, müzik çalışmalarını konuştuk.
‘Aile Saadeti’ ekranların en keyifli dizilerinden. Hem hüzün hem kahkaha bir arada. Güldürürken hüzünlendiriyor musunuz?
Hüzünlendirelim diye özellikle çabalamıyoruz. Fakat yine de hüzünlenen oluyorsa; gündelik hayatımızda artık pek rastlayamadığımız o halleri, o samimiyeti, o eğlenceyi, öyle dayanışmayı özledikleri için olabilir.

AİLE OLMAK ÖĞRETİLMEZ
Senaryoyu okuduğunuzda size ilk ne çağrıştırdı?
Eski Türk filmlerini, erken dönem TV dizilerini, o filmlerde ve dizilerde hayran olduğumuz gönülden alışverişi hatırlattı.
3 akraba aile aynı çatı altında. Birbirinden farklı bu kadar çok kişinin anlaşması zor mu?
Günümüzde zor. Hepimiz birbirimizden olabildiğince uzak ve yalnız, olsa olsa bir çekirdek ailenin içinde saklanır haldeyiz. Kalabalık ev ahalisinden, komşudan, mahalleliden, fellik fellik kaçıyoruz. Başkasına tahammülümüz çok az. Bazen kendimize bile yok.
Hayatının her alanında lüksü tercih eden bir eş… Sosyal medya düşkünü genç bir kız… Baba olarak vermek istediği ders işe yaradı mı?
‘Harun’, başkasına ders vereyim derken, asıl kendi ders aldı. Evet, aile fertlerinin farklı eğilimleri onun özlediği aile hayatının yaşanmasına engeldi. Fakat galiba ‘Harun’ da babalığı ve kocalığı beceremedi. O da bunları olmayı öğrendiği bir süreç yaşamaya başladı.

Böyle bir dersle aile kavramını yeniden kazanabilirler mi?
Aile olmak veya olamamak bir ders konusu değil, bence. ‘Harun’un bu noktada yanıldığını düşünüyorum. Aile olmak öğretilmez. Öğretilemez. Kimin nerede ve nasıl duracağı, ne yapacağı tarif edilerek, yapılanları ödüllendirip, yapılmayanları cezalandırarak aile olunmaz. Zaten orada, zaten bir arada olunarak ve bazen kan bağına bile ihtiyaç duymadan olunur aile.
Siz olsanız imkanlarınızdan vazgeçer miydiniz?
Ben ‘Harun’ kadar imkan sahibi olmak istemem. Neden sahip olduğumu ve nasıl kullanacağımı bilmediğim bir varlık sırtımda yük olur. Duygu ve düşünce, dünyamda fazladan yer kaplar. Bu yüzden, o varlığın peşinde koşarken ve hep daha fazla, daha da fazla varlığı edinirken, sonunda sitem ettiği ailesini asıl ihmal eden ‘Harun’.

ÇOK EĞLENİYORUZ
Kalabalık bir kadro var. Kamera arkası nasıl geçiyor?
Çok eğleniyorum. Mesela tiyatroda, kulisinde eğlenmediğim oyunu sahnede oynarken de eğlenemem. Mesaiye dönüşür. Bu, kamera karşısında daha sık yaşadığım bir durum. Fakat bu set özelinde söylersem, kamera kayda geçmeden önce attığımız kahkahalar sayesinde galiba, oynarken kendimi çok rahat ve belki olduğumdan daha yaratıcı ve üretken hissedebiliyorum. Bunu söylerken, eğlenceden kısmayan, kahkahadan taviz vermeyen Selçuk Aydemir Hocama da teşekkürü borç bilirim.
Kalabalık aile sever misiniz?
Aile gibi hissettiğim her kalabalığı severim.

Sosyal medyada kullanıcı adınız Deli gemisi. Neden?
Vaktiyle Avrupa şehirleri delilerini bir tekneye (bazen sala) doldurup nehirlere salarlarmış. Bu tekneler belki başka bir şehre, belki açık denize varana dek yol alırlarmış. Bu teknelere bindirilenler sadece zihinsel açmazları olanlar değil, hem de o dönemin tutucu ahlakının kabul göstermediği insanlardır. Defedilenlerdir yani. Ben onları etrafımda ve oynadığım rollerle içimde toplamayı seviyorum. Onları toplayan, onlarla açık denizde kaybolanım.

MÜZİK, DERDİMİ ANLATMAK İÇİN PAHA BİÇİLMEZ BİR YOL
Gitar çalıyorsunuz. Kendi yazıp bestelediğiniz şarkılarınız var, sahne deneyiminiz oldu mu hiç?
Eh. Küçük birkaç sahne deneyimim oldu tabii. Fakat ben bir program dahilinde çalıp söylemekten ziyade, o sırada çalıp söylemek istediğim şarkıyla devam eden arkadaş ve aile meclislerini tercih ediyorum.
Ne zamandır şarkı yazıyorsunuz? Bir albümde toplamayı düşündünüz mü?
17 yaşımda çocuk oyunları için şarkılar yaparak başladım. Gitar çalmayı da bunun için öğrendim zaten. Sonra gerisi geldi. Bir derdimi, bir hissimi, düşüncemi, arzumu anlatmak için paha biçilmez bir yol. Tavsiye ve teşvik edenler olsa da henüz albüm ihtiyacı duymadım. Zaten türlü mecralara uluorta koyuyorum şarkılarımı. İsteyen dinler, isteyen eşlik eder.

SÜSÜMÜZE PÜSÜMÜZE ALDANMAYIN, AĞIR İŞÇİYİZ BİZ
“Oyunculuk dediğin süslü püslü hamallık” demişsiniz, bunu biraz açar mısınız?
Bazen, mesleği oyunculuk olmayıp o gün sette bulunan veya dışarıda durup bize şahit olan insanlar mesaiden sonra yanıma gelip işimizin ‘meğer’ ne kadar zor olduğunu, beş dakikalık sahne için bir, bir buçuk, bazen iki saattir ne badireler atlattığımızı görünce çok şaşırdıklarını söylerler. Dışarıdaki ‘burnu havada’ hallerimize hiç benzemediğimizin de altını çizenler olur. O zaman anlarlar ki, havasını attığımız şeyin hem de ağır işçisiyizdir. Bu televizyonda, sinemada ve tiyatroda böyledir. Süsümüze püsümüze, havamıza aldanmayın.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu