FUNDA KARAYEL / Yaban hayvanlarının yaşam hakkı yok mu?

Bodrum‘un Torba Mahallesi‘nde geçtiğimiz günlerde yaşananlar yalnızca birkaç yaban domuzunun ölümüyle açıklanamaz. Bu bir vahşet, bu bir katliam. Ve en korkuncu: Sessizce, neredeyse sıradanlaştırılarak gerçekleşiyor.
Kimi insanlar sabah kahvesini içerken gazete sayfalarındaki “23 domuz vuruldu” haberini okuyup geçiyor. Ama o domuzlar sadece rakam değil. O domuzlar biz insanların inşaatlarla, yollarla, otellerle işgal ettiği doğanın çocukları. Yaşam hakları ellerinden alınan, ormanda aç kaldığı için Bodrum’un kıyısına inen, aç ve susuz hayatta kalmaya çalışan canlılar…
Bugün Bodrum Atık Transfer Merkezi‘nde tam 23 domuz ateşli silahlarla öldürüldü. Burası bir savaş alanı değil; bir tatil beldesi. Ama geceleri silah sesleri yükseliyor. Yetkililer “araştırıyoruz” diyor, ama her geçen gün yeni bir domuz vuruluyor. Çöpünü atmaya gidenler sürekli bir ölü domuzlar karşılaşıyor. Peki biz ne yapıyoruz? Sadece izliyor muyuz?
CEZAYI ONLAR ÇEKİYOR
Yaban domuzları saldırgan değildir; korkaktır. İnsanlarla karşılaşmamak için doğal alanlarında yaşarlar. Ama biz o doğal alanlara, ‘cennet otel’ler yapmak için beton döktük… Yaşam alanlarını çöplerle doldurduk. Sonra da “Neden şehir merkezine indiler?” diye şikayet ettik. Bu ‘insan merkezci’ bakış açısı artık sorgulanmalı. Çünkü biz bu dünyada yalnız değiliz. Hayvanların da yaşama hakkı var ve bu haklar insanın konforu uğruna ihlal edilemez.
Yaban hayatı koruma alanları genişletilmeli: Bodrum ve çevresindeki ormanlık alanlar, domuzlar için güvenli bölgeler olarak ilan edilmeli. Bu alanlarda avlanma ve inşaat kesinlikle yasaklanmalı.
TERMAL KAMERALAR
Çöp ve atık yönetimi yeniden gözden geçirilmeli: Domuzların şehre inmesinin temel nedeni çöpler. Atık merkezleri hayvanların ulaşamayacağı şekilde korunmalı, koku yayılımı azaltılmalı.
Sokak hayvanları ve yaban hayvanları için ortak koruma yasası: Tüm canlıları kapsayan güçlü bir yasa hazırlanmalı. Yaban hayvanlarını keyfi öldürenlere ağır cezalar uygulanmalı.
Termal kameralar ve gece devriyeleri: Özellikle ormana yakın bölgelerde gece avlanmayı engellemek için termal kameralar ve düzenli polis/jandarma devriyeleri yapılmalı.
Halk bilinçlendirme kampanyaları: Domuzlar hakkında bilgi eksikliği çok fazla. Belediyeler, STK’lar ve medya iş birliğiyle halk bu konuda eğitilmeli.
2025 YAZI VE PETER PAN SENDROMLU ERKEKLER
Yan şezlongta kızlar konuşuyor; “Peter Pan‘larla uğraşmaktan yoruldum” diyorlar. “Tıp literatürüne henüz girmemiş olabilir ama sokakta yürüyen her üç adamdan biri, bir tür ‘Peter Pan sendromu’ taşıyor olabilir” diye de ekliyorlar. Elbette klinik olarak tanı koymak bizim işimiz değil ama gözlemler yalan söylemez, konu ilgimi çekti ve hemen araştırmaya koyuldum. Bu yaz, plajda, restoranda, after party’de annesinin gölgesinde dolaşan adamlar bize çok şey anlatıyormuş meğer haberimiz yok. Dan Kiley’in Peter Pan Sendromu kitabında tanımladığı gibi: “O, eğlenceli, çekici, çok büyük bir sıklıkla da başarılıdır. Ama bir ilişki içinde sizi düş kırıklığına uğratır, duygusal açıdan olgun değildir ve aşk ya da sorumlulukla başı derttedir.”
Yani dışarıdan bakınca, tam da yaz aşkı malzemesi; ama aslında o aşkın, Instagram post’u yüklenmeden önce bile kaçmaya meyilli tarafı. Büyümemek isteyen, yaşlanmayı durdurmak isteyen, zamanı dondurmak isteyen bir kitleyle karşı karşıyayız.
30’larında, 40’larında hatta 50’sinde olup hâlâ ‘o yaz çocukluğu’ fantezisini yaşayan erkekler… Bu yaz Bodrum’da gözlemlenen vaka sayısı oldukça yüksek. Plajlarda, ellerinde şişe, kafalarında bandana; sanki büyümeyi reddetmişler de sonsuz bir ‘party loop’ta sıkışmış gibiler. Ruh eşi değil, yaz eşi arayan; ilişki değil, ilişki hissi peşinde koşan bu kitle, bir yandan da sürekli “Neden kimse ciddi değil?” diye hayıflanıyor. İlginç olan, bu sendromun sadece yaş almaya değil, sorumluluğa da alerjisi var. Kirayı hala ailesi ödüyor, kararları partneri veriyor, terapisti ‘çocukluk travmaları’yla ilgileniyor. O ise beach club’taki DJ set saatini kaçırmamaya çalışıyor.
Elbette bu bireyler kötücül değil. Hatta oldukça eğlenceliler. Ama büyümemekte bu kadar ısrarcı olmak, sadece kendilerine değil, karşılarına çıkan insanlara da bir çeşit zaman kaybı yaşatıyor. Çünkü onlar için zaman zaten donmuş bir an: Sonsuz yaz, sonsuz gençlik, sonsuz özgürlük ve sıfır sorumluluk.