YAZARLAR

YÜKSEL AYTUĞ / Adam satmak milli sporumuz oldu

Ne diyordu rahmetli Ferdi Özbeğen o unutulmaz şarkısında?
“Vefa arıyorum / Dost, dost arıyorum / Şefkat arıyorum / Aşk arıyorum / Vefa, uzaklarda kalan bir his / Dost, eski şarkılardan bir iz / Şefkatse, bardaki sarışın kız…”
Aynen öyle… Bırakın dostlukları, arkadaşlıkları ve vefayı yaşatmayı; kibri, egoyu, ihtirası yarıştırır olduk. Kilise çanı gibi hep “Ben, ben” diye çınlıyoruz. Merhameti unutalı zaten çok uzun zaman oldu. Sözünde durmak sadece safların zaafı haline geldi. Birbirimize karşı en çok neyimizi kaybettik diye soracak olursanız, “Güvenimizi” derim.

Peki durup dururken niye mi bu hisse kapıldım? Bu coğrafya uzun bir süredir dolandırıcı, hırsız, arsız, fırsatçı cenneti haline geldi de ondan.
İnanmayan televizyonuna baksın. Haberlerde en çok ne var? Yolsuzluk, rüşvet, kumpas, irtikap, dolandırma… Dizilerde işlenen temel konular hangileri? Aldatma, ihanet, şantaj, hile, desise, entrika…
Peki ya yarışmalar? Survivor‘da dönen dolaplar, Masterchef‘te en yakın arkadaşını satanlar, Güven Bana‘da beraber yola çıktığı partnerini yarı yolda bırakanlar, Kim Gitsin‘in ne olduğu zaten adından belli.
Şimdi anladınız mı neden “Adam satmak milli sporumuz oldu” dediğimi?..

Gördün mü Jesus Efendi?
İki yıl önce bu sütunlarda o dönemin Fenerbahçe Teknik Direktörü Jorge Jesus‘u defalarca yerden yere vurmuştum, Arda Güler‘i oynatmadığı için. Çocuk sonunda kaçarcasına Real Madrid‘e gitti ama orada da Carlo Ancelotti duvarına toslayıp yine hak ettiği süreleri alamadı.
Ondaki potansiyeli sadece Milli Takım Teknik Direktörü Vincenzo Montella ve Real Madrid’in yeni hocası Xabi Alonso gördü. Alonso, ABD‘deki UEFA Kulüpler Dünya Kupası‘nda Arda’yı takımı yöneten orta sahanın beyni olarak sahaya sürdü ve bizim oğlan da bu güvenin karşılığını fazlasıyla aldı.
Kim derdi ki gün gelecek 19 yaşındaki bir Türk genci, dünyanın en büyük takımı Real Madrid’in 10 numarası olacak diye…
Bu utanç da bir ömür Jorge Jesus’a yeter herhalde…

Kim inanırdı?
Adam yara bere içinde köy kahvesine gelip deseydi ki: “Yahu bana tarlada uyurken aslan saldırdı..” Ne derdi ahali? “Yahu sallama be kardeşim, Antalya’da aslanın işi ne?” Adam ısrar ederdi: “Vallahi yahu, hanımla uyurken üzerime çöktü.” Etrafındakiler kahkahalarla kafa bulmaya devam ederdi: “Eee, ne yaptın peki, ısırıp parçaladın mı aslanı?” Adam ısrarlı: “Can havliyle sıktım boğazını, karnını tekmeledim. 5-10 dakika cebelleştim aslanla. Sonunda kaçırmayı başardım…” Ahali: “Ufak at da aslan yavruları da yesin. Sen kaç duble attın dün akşam, onu söyle…”
Evet, aynen böyle olurdu. Ancak kimsenin inanmayacağı olay her anıyla gerçekti. Süleyman Kır adındaki çiftçi bunu saniye saniye yaşadı.
Aslanın ekipler tarafından iğneyle uyutulmak yerine avcılar tarafından vurularak öldürülmesi bir hayvansever olarak beni de üzdü tabii. Ama orada yaşayan bir baba olsam, ailemin güvenliğini tehdit eden dışarıdaki bir tehlikeyi bertaraf etmek için tereddüt eder miydim? İşte orası biraz şüpheli. Ama asıl tehdit, güvenliksiz ve ruhsatsız sözde hayvanat bahçesi kurup, onu denetlemeyenler…

Ne demiş?
Atv’nin Güven Bana yarışmasından bir muhabbet: Ertem Şener: “Büyük İskender, Roma İmparatorluğundan önce doğdu.” Ahmet Çakar: “Nerede doğdu?” Ertem Şener: “Malatya’da doğdu!.. Ne bileyim ben nerede doğdu…”

Gaf’let kürsüsü
David Beckham’ın oğlunun düğününde gelinin annesinin taktığı gerdanlık, Yıldız Sarayı yağmasında gasp edilen Osmanlı hanedanı malı çıkmış.

Zap’tiye
Son restoran zamlarından sonra az çorba sipariş eden vatandaş.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu