KEREM ALKİN / Trump’ın ticaret savaşları Çin’e mi yarıyor?


Başkan Trump’ın gerek ilk başkanlık döneminde gerekse de şu anki başkanlık döneminde yürütmekte olduğu ek gümrük tarifesi oranları üzerinden ticaret savaşları, şu ana kadar ABD’nin 1,4 trilyon dolara ulaşmış olan ticaret açığını azaltmaya yönelik somut bir sonuç oluşturabilmiş değil. Başkan Trump’ın en temel önceliği, hatta bir ölçüde temel derdi ek gümrük tarifesi uyguladığı ülkelerin, özellikle müttefiklik düzeyinde olanlarını, yani Japonya, Güney Kore ve AB kanadındaki şirketleri, esasen ek gümrük tarifelerinden kaçınma uğruna, esas ABD topraklarında yatırım yapmaya teşvik etmek veya zorlamak. Trump’ın çabalarına ister katkısı olsun, isterse de eyaletin kendi inisiyatifi olsun, son birkaç yıldır ABD’nin pek çok eyaletinin yatırım cazibesini arttırmak adına teşvik ve desteklere yönelik olarak kesenin ağzını açtığı da bir gerçek.
Eyalet bazında mülk, gelir, satış vergisinden vergi muafiyeti, nakdi teşvik ve hibeler, istihdam başına hibeler, yatırım bazlı nakdi destek, altyapı sübvansiyonları ve düşük maliyetli veya bedava arazi desteği, yatırımın kamu izinlerinin hızla ilerlemesi adına ‘onecall state’ modeliyle hızlı onay süreçleri gibi örnekleri sıralamak mümkün. Oklahoma, Kansas, Nevada, Wisconsin, Alabama, Teksas, Virginia bir çırpıda öne çıkan eyaletler. Eyaletler, mega fabrika veya kampüs odaklı olarak, Microsoft. Foxconn, Tesla, Panasonic, Integra Technologies gibi şirketlerin yanı sıra, bilhassa yarı iletken, pil, batarya ve enerji depolama ve/veya kritik mineraller odaklı teknoloji üreten şirketlere büyük teşvikler vererek, diğer eyaletlere göre öne çıkmaya çalışıyorlar. Amaç, Çin’in sanayi alanında son dönemde verdiği destek ve teşvikleri yakalayarak, yatırımları ABD’ye geri döndürmek.
ABD’nin GSYH’sı 30 trilyon dolara yakın bir düzeyde. Esasen dünyanın en fazla katma değer üreten ekonomisi. Ekonominin ithalata bağımlılığı da aslında yüzde 12 ile hayli düşük. Dünyaya 2 trilyon doların üzerinde mal ihraç ediyor ve bu nedenle 28 trilyon dolarlık bir iç ekonomik aktivite oluşturmak durumunda. 3,4 trilyon dolarlık ithalatını ise, Başkan Trump’ın ticaret savaşları metodu ile iki yöntemle azaltmaya çalışıyor. Birinci yöntem, sadece ABD’li şirketleri değil, müttefik gördüğü ticaret ortakları olan kimi Asya ve Avrupa ekonomilerinin şirketlerini ABD’ye ihracat yapmaları yerine, ABD’de üretim yapmaya ikna etmek. İkinci yöntem ise, başta petrol ve doğalgazı olmak üzere, en çok dış ticaret açığı verdiği ülkeleri ABD’den daha fazla enerji ve diğer sanayi ürünlerinden ithalat yapmaya zorlamak. Yani, ABD’nin ithalatını 400 milyar dolar azaltıp, ihracatını da 300 milyar dolar arttırabilir ise, dış ticaret açığını yarı yarıya azaltabilmiş olacak.
2015 yılında, Çin dışındaki ticaret ortaklarına 378 milyar dolar, Çin’e ise 367 milyar dolar dış ticaret açığı veren ABD, Trump’ın ilk başkanlık döneminde Çin’e ticaret savaşlarını başlattığında, Çin dışı ülkelere 452 milyar dolar dış ticaret açığı, Çin’e ise 418 milyar dolar dış ticaret açığı veriyordu. Günün sonunda, Çin’le ticaret savaşı Çin’e verilen dış ticaret açığını 2025’in ilk çeyreğinde 305 milyar dolara getirse de, esas ABD’nin geri kalan dünyaya verdiği dış ticaret açığı 1 trilyon 73 milyar dolara ulaştı. Yani, ABD’nin dış ticaret açığı ve ticaret savaşlarında tek derdi Çin değil. Bu nedenle, Trump’ın bu hafta başı itibariyle Japonya, Güney Kore, Malezya, Kazakistan, Güney Afrika, Laos ve Mynmar’a birer mektup göndermiş olması ve bu ülkelere yeni gümrük tarifeleri uygulaması şaşırtıcı değil. Ancak, temel gerçek, Trump’ın tüm adımları Çin’in küresel ticarette daha fazla güçlenmesini, önde gelen ülkelerin Çin’le daha fazla ticarete yönelmesine sebep oluyor. Trump’ın çabaları Çin’e yarıyorsa, önümüzdeki dönemde daha derin tartışmalara şahit olacağız demektir.