YAZARLAR

MEVLÜT TEZEL / Bayramların uzatılmasının zararları

Her Ramazan ve Kurban bayramı öncesinde ya da haftanın ortasına denk gelen resmi bayramlarda turizmciler tatilin uzatılmasını istiyorlar.
Turizm gelirinin artacağını söylüyorlar lakin Türkiye sadece turizmden ibaret değil!
Birçok sektör tatillerin uzatılmasından zarar görüyor.
Ülkemizde dini bayramlar da dâhil olmak üzere yaklaşık olarak 115 gün tatil yapılıyor. İdari izinleri de katarsak bu sayı daha da artıyor.
Bir yılın üçte biri tatille geçiyor.
Bir tarafta kar yağışını bile tatil keyfine dönüştürenler…
Diğer tarafta ise bayramlar dahil haftanın altı günü çalışanlar… Yıllık tatili 15-20 gün olanlar var.

Tatil adaletsizliğinin bir de çalışma sektörüne zararları var:
İşletmeler, uzun tatillerde üretim ve hizmet sunumunda kısıtlamalara gidiyor.
Nakliye ve lojistik işlerde gecikmeler yaşanıyor.
İhracat yapan şirketlerin yurtdışı sevkiyatlarında gecikme oluyor. Resmi ve dini bayramlarında hiçbir zaman uzatılma olmayan Avrupa ülkeleri bayramın dokuz güne çıkarılmasını anlamıyor!
Stok yönetiminde zorluklar yaşanıyor, ödemelerde gecikmeler oluyor.
En önemlisi çocukların eğitim süresi kısalıyor. Zaten ara tatiller yüzünden eğitim kalitesi düşüyor, bir de buna ekstra bayram tatilleri ekleniyor.
Haziran 1’e kadar genelde notlar teslim edildiği ve Haziran’ın son iki haftasında göstermelik eğitim yapıldığı bilinmiyor mu?
Dini ve resmi bayramların süresinin uzatılması da hesaba katılınca çocuklarımız dünyada en az eğitim gören öğrenciler arasına giriyor.
Uzatılan dini bayramlar seyahati artırırken bayram kültürünü ortadan kaldırıyor.
Cepten kurban bağışı yapılıp, anne babanın eli öpülmeden tatile çıkılıyor!
Sırf turizm sektörü daha fazla kazansın diye eğitimden ihracata, sanayiden tarıma birçok sektörde çalışma süreleri azalıyor.
Üretim düşüyor ve kazanç azalıyor.

GÜRÜLTÜ HASTA EDİYOR
Esenyurt‘ta bir restoranda yemek yiyen vatandaşlar, sokaktan geçen aracın bass sesini deprem sanınca sokağa döküldü.
Olayın videosunu izleyip güldük, eğlendik. Trajikomik bir hadise aslında.
Bir arabanın gündüz vakti deprem korkusu yaratacak kadar müzik sesi açması normal mi?
2017’de dünyanın en gürültülü beşinci şehri olan İstanbul‘da gürültüyü artıran unsurlar arasında araçlarda yüksek sesle dinlenen müzik ve motosiklet sesi de var.
Sırf ilkel bir şekilde eğlenmek için konserlerde kullanılan bass’ları modifiye araçlarına taktırıp gece gündüz insanları rahatsız edenler var.
Gürültü deyip geçmeyin!
Gürültünün fizyolojik etkileri; kas gerilmeleri, stres, kan basıncında artış, kalp atışlarının ve kan dolaşımının değişmesi, solunum hızlanması ve dolaşım bozukluklarıdır.
Psikolojik etkileri ise; sinir bozukluğu, korku, rahatsızlık, tedirginlik, yorgunluk ve zihinsel etkilerde yavaşlama…
Gürültü, iş verimini ve üretkenliği de azaltır.
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre; trafik arterlerine yakın yerlerde yaşayan insanların yüzde 12’si Alzheimer’a yakalanıyor.
Bizde gürültü denince akla ilk eğlence yerlerinde gece 01.00’den sonra müzik sesinin kısılması geliyor.
Öte yandan gece 02.00’de, 03.00’de bass sesi açan araç sürücülerine ceza kesilmiyor.
Yasa cezası var ama uygulayan yok!
İçişleri Bakanlığı halkın sağlığını göz önünde bulundurarak gürültü kirliliği yaratan araçlara da ceza kesilmesi için uygulamalar başlatmalı.

YENİ RAMBO’YU KİM OYNAYACAK?
1982 yapımı First Blood (İlk Kan) filminin öncesini konu alacak yapımın çekimlerine ekim ayında Tayland’da başlanacak.
Yeni film Rambo’nun Vietnam Savaşı dönemindeki gençlik yıllarına odaklanacak. Sylvester Stallone’ye küçük ama anlamlı bir rol teklif edilmesi planlanıyor.
Yönetmen koltuğunda ‘Big Game’ ile yıldızı parlayan Finlandiyalı yönetmen Jalmari Helander oturacak.
Rambo’yu oynayacak aktör henüz seçilmedi ama Stallone’a göre bu rol için en uygun isim Ryan Gosling.
Gosling, yanlış tercih olur. Bebek yüzlü, fiziksel açıdan yapılı olmayan bir aktöre Rambo rolü vermek efsane seriye ihanet olur.
Vietnam’ın cehennemi andıran atmosferine Gosling light kalır!

HAKLIYKEN HAKSIZ DURUMA DÜŞMEK
İstanbul Maslak’ta düzenlenecek konseri öncesi şarkıcı Linet Menaşi’yi bir grup protesto etti. Linet de sosyal medyadan paylaştığı videoyla yardım istedi:
“Ben bir Türk vatandaşıyım, bir sanatçıyım. Bugüne kadar sadece sesimle var oldum. Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi, lütfen bana destek olun. Artık bu zulüm bitsin, rica ediyorum.”
Ve sonra Linet arka kapıdan kaçırıldı.
Bu arada tepkilerin asıl nedeni Linet’in Filisten’e yönelik saldırılarda İsrail yanlısı bir tutum sergilemesi.
Evet İsrail’in Filistin halkına yaptığı insanlık dışı saldırıları protesto ediyoruz. Boykotlar uygulanıyor. Devletimiz bu konuda çok hassas. Filistin halkına her türlü yardım yapılıyor.
Yine de Türk vatandaşı bir sanatçının konserini basmak, ona çalışma imkanı tanımamak ve can güvenliğini tehlikeye atmak vs. bunlar tehlikeli ve yanlış hareketler! Bu tarz olaylarla haklıyken haksız duruma düşürseniz!
II. Beyazid döneminde, 1492’de İspanyadan (Sephardims) ve 1497’de Portekiz’den kaçan yüzbinlerce Yahudi Osmanlı topraklarına kabul edilerek yerleştirildi. II. Dünya Savaşı’ndan önce Nazi zulmünden kaçan Musevilere kucak açtık vs.
Bu topraklarda Museviler diğer farklı ırklardan olan insanlar gibi her zaman özgürce yaşadılar.
İsrail’in insanlık dışı askeri politikalarından ülkemizde yaşayan Musevileri sorumlu tutmak büyük yanlış.
Linet’in konserini basmaya çalışanlar adalet önüne çıkarılmalı. Eğer çıkarılmazlarsa ileride daha kötü olaylar da yaşanabilir.

ALTYAZI
“Dünyanın en iyi şarkıcıları hep erkenden öldü. Tanrı kaliteli müzik seviyor olmalı.” (Lucky Number Slevin)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu