YAZARLAR

FATİH SİNAN ESEN / Yapay Zekâ Deprem Kâbusumuzu Bitirebilir Mi?

Türkiye’nin hafızasında derin izler bırakan 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri, kadim deprem gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmemize neden oldu. 7,8 ve 7,5 büyüklüğündeki bu sarsıntılar, resmi rakamlara göre 53 binden fazla canımızı aldı ve geniş bir coğrafyada büyük yaralar açtı. Geçtiğimiz günlerde önce İstanbul ve çevresi, birkaç gün önce de Konya ve Ankara sallandı. Tüm bunlar, adeta Türkiye’nin tamamının deprem gerçeğiyle yaşaması gerektiğini açıkça gösterdi. Tam da bu noktada, bilim ve teknolojinin sunduğu umut ışığı olarak yapay zekâ tartışmalara konu oluyor: Acaba bu teknoloji, asırlardır peşinde koşulan deprem tahminini mümkün kılarak kâbuslarımızı sona erdirebilir mi?

Yapay Zekâ ve Deprem

Yapay zekânın deprem araştırmalarındaki potansiyeli, devasa sismik veri kümelerini analiz edebilmesi ve insan gözünün fark edemeyeceği karmaşık örüntüleri saptayabilmesinden kaynaklanıyor. ABD‘deki Austin Teksas Üniversitesi araştırmacılarının Çin’de yürüttüğü bir deneyde, geliştirdikleri algoritma yedi aylık süreçte depremleri bir hafta öncesinden yüzde 70 doğrulukla tahmin edebildi. Bu araştırmada, 150 istasyondan oluşan AETA (Acoustic and Electromagnetic Tomography Analysis) ağından elde edilen veriler kullanıldı ve algoritma 14 depremi doğru tahmin ederken, 8 yanlış alarm verdi ve bir depremi kaçırdı. Georgia Southern Üniversitesi‘nden bir ekip ise “Random Forest” adı verilen bir makine öğrenmesi modeliyle Los Angeles için otuz gün öncesinden yüzde 97,97, İstanbul için yüzde 91,65 doğrulukla potansiyel deprem büyüklüğünü tahmin ettiklerini iddia etti. Bu çalışmada, 2012’den bu yana meydana gelen tüm depremleri içeren kapsamlı bir veri seti üzerinde 16 farklı makine öğrenmesi algoritması değerlendirildi.

Ancak bu sonuçlar, medyada manşetlere taşınırken, bilim dünyasının önemli bir kesimi sonuçlara şüpheyle yaklaşıyor. ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu (USGS) gibi otoriteler, depremlerin önceden tahmin edilemeyeceğini net bir şekilde belirtiyor. USGS’ye göre, bir iddianın bilimsel “tahmin” sayılabilmesi için depremin tarihi/saati, kesin yeri ve büyüklüğü gibi üç temel unsuru kesin olarak içermesi gerekiyor.

Yapay zekâ modellerinin önündeki temel zorluklar arasında bölgesel özgüllük ve genellenebilirlik sorunu geliyor. Çin’in belirli bir bölgesindeki verilere göre eğitilmiş bir modelin, farklı jeolojik özelliklere sahip bölgelerde aynı başarıyı göstermesi beklenemeyebilir. Ayrıca veri eksikliği veya kalitesizliği, modelin performansını ciddi şekilde düşürebilir. Bu durum, “veri zengini” ve “veri fakiri” bölgeler arasında bir eşitsizlik yaratırken, Türkiye gibi geniş coğrafyaya sahip deprem riski yüksek ancak her bölgesinde eşit veri kapasitesi bulunmayan ülkeler için önemli bir zorluk teşkil ediyor.

Türkiye’de Teknoloji Temelli Deprem Hazırlıkları

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) 2025 için güncellediği diri fay haritasına göre, ülkemizde 485 adet diri fay hattı bulunuyor ve bu durum, 45 ilimiz ile 110 ilçemizi doğrudan deprem riski altına sokuyor. Kuzey Anadolu Fayı (KAF) yılda ortalama 17-25 milimetre, Doğu Anadolu Fayı (DAF) ise yaklaşık 10 milimetre hızla kayarken, bu jeolojik miras, depremi hayatımızın kaçınılmaz bir parçası haline getiriyor. Böylesine yaygın bir riskin yarattığı korku, yapay zekâ gibi teknolojik çözümlere yönelik beklentiyi doğal olarak artırıyor.

Afetlerle ilgili kamuoyunda sıkça karıştırılan iki kavramı netleştirmek gerekiyor: “Deprem tahmini” ve “erken uyarı sistemleri”. AFAD gibi kurumlar, deprem olduktan sonra yıkıcı dalgalar henüz belirli bir bölgeye ulaşmadan saniyeler mertebesinde uyarı verebilen sistemler üzerinde çalışılabileceğini ve risklerin de farkında olunarak bu sistemlerin dikkatli bir şekilde uygulanması gerektiğini belirtiyor. Erken Uyarı Sistemleri, afetlerde 4,9-42,8 saniye arasında zaman kazandırabiliyor. Araştırmalar, sadece on saniyelik bir erken uyarının bile can kayıplarını yüzde 39 oranında azaltabileceğini gösteriyor. Türkiye’de deprem hazırlığı konusunda AFAD liderliğinde önemli çalışmalar yürütülüyor. AFAD-RED (Deprem Ön Hasar ve Kayıp Tahmini Sistemi) ile üretilen raporlar tahmini olarak meydana gelen zararları ve olası riskleri öngörebiliyor. Google’ın Android işletim sistemli telefonlar için sunduğu deprem uyarı sistemi de Türkiye’de aktif olarak kullanılıyor.

Yapay Zekâ ve Afetlerle Mücadele Potansiyeli

Yapay zekâ çalışmaları; depremin yerini, zamanını ve büyüklüğünü günler, haftalar hatta aylar öncesinden tahmin etme iddiasıyla gündeme geliyor. Tabloya baktığımızda, heyecan verici gelişmelerle birlikte ciddi soru işaretlerinin de var olduğunu görüyoruz. “Forecasting” (olasılıksal öngörü) ve “prediction” (kesin tahmin) arasında bir ayrım yapılırken, yapay zekânın şu anki başarısı daha çok belirli bir zaman ve mekân aralığında bir olayın gerçekleşme olasılığını tahmin etme yönünde ilerliyor. Bu teknoloji, deprem riskinin daha iyi değerlendirilmesi, hasar azaltma stratejilerinin geliştirilmesi ve afet yönetimi planlamasının daha etkin yapılması konularında değerli bir araç olma potansiyeline sahipken, bu potansiyeli yüzde yüz kesinlik sunan bir çözüm olarak görmek yerine, depreme hazırlık çalışmalarının tamamlayıcı bir unsuru olarak değerlendirilmeli.

Yapay zekâ tahminlerine aşırı güven, en az depremin kendisi kadar tehlikeli olabiliyor. Tek bir yanlış tahmin veya kaçırılmış bir deprem on binlerce insanın hayatına mal olma riski taşıyor. Bu nedenle, yapay zekânın depremlere yönelik rolü, belki de doğrudan “tahmin” yapmaktan ziyade, deprem süreçlerini “anlama” ve “modelleme” yeteneğimizi artırmak olabilir. Yapay zekâ, fayların davranışlarını daha gerçekçi şekilde modellemede ve henüz tam olarak anlayamadığımız öncü sinyalleri belirlemede büyük katkı sağlayabilir. Dolayısıyla yapay zekânın potansiyelini küçümsemeden, asıl ve kalıcı çözümün depreme dirençli bir yaşam çevresi yaratmaktan geçtiği gerçeği her zaman önceliğimiz olmalıdır. “Yapay zekâ bizi kurtaracak” yanılgısına düşmek yerine, “Biz kendimizi depremin yıkıcı etkilerinden nasıl koruruz ve yapay zekâ bu süreçte bize nasıl yardımcı olabilir?” sorusunu sormalıyız.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu