YAZARLAR

HÜSEYİN ARSLAN / Tarihi Bir Kırılma: Terörsüz Geleceğe Yönelik Yol Haritası

Yaklaşık yarım asırlık bir çatışma ve şiddet döneminin ardından, PKK’nın 12. Kongresi’nde aldığı fesih kararı, Türkiye’nin yakın tarihinde bir dönüm noktası olarak kayda geçti. Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla başlayan bu süreç, 5-7 Mayıs tarihleri arasında yapılan kongreyle resmiyet kazandı ve 12 Mayıs 2025 itibarıyla örgütün feshedildiği kamuoyuna duyuruldu. PKK’nın silahlı mücadeleye son vererek demokratik siyaseti benimsemesi, hem örgüt içi ideolojik bir dönüşümün hem de Türkiye’nin terörle mücadelesinde yeni bir faza geçişin habercisi niteliğinde.

Peki, bu karar ne anlama geliyor? Süreç nasıl şekillendi ve bundan sonra Türkiye’yi neler bekliyor? Tüm bu sorular, sadece siyasi aktörlerin değil, kamuoyunun da gündeminde yerini aldı. PKK’nın kuruluş sürecinden günümüze uzanan çizgisi ve mevcut dönüşüm süreci, bu tarihi gelişmeyi daha iyi kavrayabilmek için bütünlüklü bir şekilde ele alınmalı.

PKK’nın Ortaya Çıkışı

PKK, 27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis Köyü’nde, 21 kişilik bir grubun katıldığı kongrede kuruldu. Marksist-Leninist ideolojiyi benimseyen solcu öğrencilerin öncülüğünde kurulan bu örgütün hedefi, başta sosyalist bir Kürt devleti kurmak ve Türkiye’ye karşı silahlı bir mücadele başlatmaktı. Kurucu kadroda Cemil Bayık, Duran Kalkan, Mazlum Doğan gibi isimler öne çıktı. 12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında PKK, Türkiye dışına çıkarak Lübnan’daki Bekaa Vadisi’nde silahlı ve ideolojik eğitim kampları kurdu. 15 Ağustos 1984’te Siirt’in Eruh ve Şırnak’ın Çukurca ilçelerinde ilk silahlı terör eylemini gerçekleştirdi. Bu tarihten itibaren örgüt, Türkiye içinde ve dışında birçok saldırıda bulundu.

PKK’nın tarihindeki ilk ateşkes, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın öncülüğünde 1993 yılında gündeme geldi. Ancak Özal’ın ani ölümü ve hemen sonrasında 33 askerin Bingöl’de şehit edilmesiyle süreç akamete uğradı. 1999 yılında Abdullah Öcalan’ın, Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi örgütte bir başka kırılma yarattı. Öcalan’ın yakalanmasından sonra örgüt ateşkes ilan etti ancak bu durum uzun sürmedi. 2004 yılında yeniden silahlı eylemler başladı.

2009’da başlatılan “Demokratik Açılım Süreci”, Kürt sorununun çözümüne yönelik en kapsamlı siyasi girişimlerden biri olarak öne çıktı. Ancak süreç, 2015 yılında Ceylanpınar’da iki polisin şehit edilmesiyle fiilen sona erdi. Aynı yıl içinde PKK’ya bağlı yapılar, bazı şehirlerde hendekler ve barikatlar kurarak terör eylemlerine girişti. Şırnak, Diyarbakır, Hakkâri ve Van gibi illerde hendekler kazıldı, barikatlar kuruldu. Hükümet, bu girişimlere güvenlik operasyonlarıyla karşılık verdi. PKK’nın saldırıları, operasyonlar ve bölge halkından istediği desteği alamaması sayesinde başarısız oldu. Bölge halkı, PKK’nın taleplerine sıcak bakmadığından PKK’nın söz konusu girişimi güvenlik güçleri tarafından bastırıldı ve PKK, Irak’ın belli bölgelerine hapsedildi.

Türkiye, PKK ile mücadelesinde yalnızca güvenlik politikalarıyla değil, aynı zamanda teknolojik yatırımlarla da yeni bir döneme girdi. Savunma sanayisine yapılan yatırımların meyvesi olarak yerli İHA ve SİHA’lar sahaya indi. Bu araçlarla hem kırsalda hem sınır ötesinde örgütün hareket alanı daraltıldı. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın eş güdümünde yürütülen operasyonlar PKK’ya büyük darbeler vurdu. Öte yandan Suriye’deki gelişmeler ile Irak ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yapılan iş birlikleri, örgütün hareket alanını önemli ölçüde daralttı.

Dönüm Noktası: 2024 Sonbaharı ve Öcalan’ın Çağrısı

7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanından sonra Türkiye, diplomatik anlamdan barışı önceleyen adımlar atarken güvenlik konusunda bir dünya savaşı çıkma ihtimaline karşı askeri, siyasi birtakım adımlar atma yoluna girdi. Bu anlamda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde yaptığı çağrı, yeni bir süreci başlattı. Ardından DEM Partili heyetler, Abdullah Öcalan ile İmralı Cezaevi’nde temaslarda bulundu. Öcalan, 27 Şubat 2025’te kamuoyuna duyurulan mesajında, örgüte fesih çağrısında bulundu. 5-7 Mayıs arasında yapılan PKK’nın 12. Kongresi sonunda, örgütün resmen feshedildiği ilan edildi.

Bu gelişme, sadece örgütsel bir tasfiye değil, aynı zamanda ideolojik bir dönüşüm anlamına da geliyor. Öcalan’ın açıklamasında yer alan “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır” ifadesi, bu dönüşümün ipuçlarını veriyor. Aynı şekilde, PKK’nın fesih bildirisinde geçen “ortak vatan” ifadesi, yeni bir yönelimin habercisi olarak okunabilir. Her iki metindeki vurgular, terör örgütünün ayrılıkçı amaçlarından vazgeçmek zorunda kaldığını göstermektedir.

PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi, bir sürecin başlangıcı. Bu kararların devamlılığı için dikkat edilmesi gereken başlıklar mevcut. Aksi halde, sürecin suistimal edilmesi ya da örgütün başka yapılar altında yeniden faaliyete geçmesi riski doğabilir. PKK, bildirilerinde uluslararası aktörleri sürece davet etse de Türkiye bu süreci kendi inisiyatifiyle ve dış müdahalelere kapalı bir şekilde yönetmekte. Bu süreçte PKK’nın dış aktörlerin manipülasyonuna uğraması, uzun vadede sorunlara yol açabilir. PKK’nın çok katmanlı bir yapıya sahip olduğu dikkate alınarak, örgütle organik bağı bulunan tüm yapılara yönelik tasfiye süreci dikkatle izlenmelidir. PKK’nın bildirgesinde yer alan “PKK’nin fesih ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırma kararı” ifadesi, yalnızca örgütün silahlı yapısına değil, aynı zamanda bu yapıyla doğrudan ya da dolaylı ilişki içerisinde olan tüm yapılanmalara yönelik bağlayıcı bir hüküm niteliğinde. Bu çerçevede, PKK’nın aldığı kararları uygulamaya geçiren ve örgütün diğer uzantılarıyla arasındaki koordinasyonu sağlayan PKK ile organik, inorganik ya da yarı bağımlı ilişkiler sürdüren tüm yapıların da feshedilmesi gerekmektedir. Bu adım, sürecin bütüncül bir şekilde yürütülmesi açısından elzemdir.

Öcalan’ın yaptığı çağrı, yalnızca PKK’yı değil, Suriye’deki uzantısı PYD’yi de kapsadığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu çerçevede sürecin yönetimi amacıyla diplomatik, askeri ve siyasi düzlemlerde gerekli adımlar kararlılıkla atılmalıdır. PKK’nın elinde bulunan tüm silahlar, Türkiye’nin gözetiminde ya imha edilmeli ya da resmi mercilere teslim edilmelidir. Bu, silahlı mücadeleye dönüş riskinin ortadan kaldırılması için gereklidir. PKK’nın feshi, yalnızca bir örgütün dağılması değil; Türkiye’nin terörle mücadele tarihinin en önemli başarılarından biri olma potansiyeli taşımaktadır. Türkiye’nin bütünlüğünden taviz vermeden terör sorununun sonlanması Türkiye Yüzyılı için önemli bir başlangıç olacaktır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu